Kendimize göre kurduğumuz ve bize göre olan küçük bir hayatımız vardı. Taşıyamayacağımız kadar ağır yükümüzün yanında kaderin bize sunduğu ne ise ona razı gelip ayakta durmayı başarmıştık.İçimize sığmayan ve yüreğimizi yakan acıları da yaşadık. Gün geldi ağladık, gün geldi sevindik küçük şeylerle mutlu olduk. Yarına yeni bir umutla baktık hep. Hiç kaybetmedik umutlarımızı bunca çektiklerimize rağmen, sabretmesini de bildik.
Karşısına geçip hayır diyemediklerimiz yüzünden kendimizi üzdük defalarca kederi ve hüznü hep içimize çektik. İçimizi acıtanlar için kötü de düşünmedik hiç her şeyin zamanla unutulacağını belki güzel günlerin var olduğunu canlandırdık gönlümüzde.
İsyanımızı ya da şikâyetimizi bildirmedik kimseye dur diyecek gücümüz kalmadığı anlarda bile insanlığa ve sevgiye sığındık. Ne bize söylenen yalanlara nede vefasızlıklara boyun eğdik. O küçük dünyamızda yaşadık biz.
Zamanla gördük ki insanlar hiçbir zaman değişmiyor, değişmiyor fakat bazıları acıyı ve hüznü bırakıyor, bazıları ise sevgiyi ve hasreti bırakıyor. Bazıları da derin yarlar açıyor.
Ama bazıları da var ki onlar ne unutuluyor ne de vazgeçiliyor. Sevdiklerimiz uzaklarda da olsa onların bir selamı unutturuyor acıları ve kederleri. Gökyüzünün hep karanlık olmayacağına, dudaklardan dökülen her kelimenin acı olmayacağına inandırdık kendimizi.
Yokluklar çektik çaresizlikler gördük. Ama hiçbir zaman umutlarımızdan vazgeçmedik. Sevgimizi ve sevdiklerimizi hayallerimizde yaşattık, yağan yağmurda beraber ıslandığımızı düşündük hep. Uzun karanlık gecelerde yalnız saymadık kendimizi, yıldızlara da yalnız bakmadık.
Sevdiklerimizin dudaklarında bir tebessüm görmesek bile biz onu hep tebessüm ediyor bildik. Onu beklemekten ne usandık ne de sızlandık. Ayrıldığımız yerde bekledik hep.
Bize doğru esen her rüzgârın sesinde biz sevdiklerimizin sesiniz duyduk. Gidiyorum diyenlere sen bilirsin asla demedik kalmalarını söyledik defalarca. Çünkü gitmelerin geride bırakacağı sancıları çok iyi biliyorduk. Bıraktığı izlerin asla silinmeyeceğini biliyorduk.
Hep özledik, hep bekledik, bekledikçe hasretimiz daha da koyulaştı. Bir an olsun silemedik gönlümüzden, kendimizi bırakıp onu kederini, derdini düşündük. Bir türlü yakıştıramadık ona kederi ve kederlenmeyi. Biz yine bekledik, kederi yine biz üstlendik. Çünkü kederi yakıştıramadık ona hiç.
Gelmediklerini gördükçe içimiz acıdı, sanki gönlümüzü yas bürüdü. Fakat artık gelemeyecek gözüyle bakmadık hiç mutlaka gelecek umudu hiç düşmedi dilimizden.
Her şeye rağmen sevmek ve sevilmek güzel değil mi? Özellikle hayatın bize vermiş olduğu en değeli bir hediye değil mi?
Her şeye yeni bir anlam vermemiz, yaşantımızda ki değişmeler sevmenin ve sevilmenin en vazgeçilmez değerleri değil mi?
İnsanın hayatın da kendinin sevildiğini görmesi kadar önemli ne olabilir ki.
Sen doğacak olan her yeni günüme bir sebepsin, sakın hiç kederlenme, keder sana yakışmaz keder benim olsun.