Değerli okurlarımızın, anlayışına sığınarak, bu yazımda, kendimden bahsedeceğim.
1– Ben, Cenab-ı Hak’ın çok şanslı bir kuluyum. Zira, Rabbim (c.c) hayatım boyunca, benden hiçbir lütfünu esirgemedi. Hiçbir zaman sıkıntı çektirmedi, kimseye muhtaç etmedi, hep lâyık olduğumdan fazlasını verdi. Çevremde, iyi ekipleri ve insanları lütfetti. Hiçbir zaman kıskançlık, haset gibi, duygularım, hırsım olmadı. Her zaman, aşağıya bakıp şükrettim, yukarı bakıp kıskançlık duymadım. Hiçbir zaman, kimseden teşekkür beklemedim, sadece Cenab-ı Hak’ın (cc) rızasını ümit ettim. Kula kulluk etmedim, kul hakkına ve saçı bitmemiş yetim hakkına bilerek tecavüz etmedim.
a) Doğumumdan itibaren; annem, babam ve iki ağabeyimin sevgisi ile büyüdüm. (Ben, evin son çocuğuyum. Beşinci evlâdım. Benden önceki, iki evlât, çok küçük yaşta vefat etmişler. 0 yüzden, üç kişilik sevgiye sahip oldum. Kayıpların, tesellisi olarak, kabul edildim.)
b) Annem ve Babamdan, hiç dayak yemedim. Zaten, çok uslu bir çocuktum. Özellikle okumayı öğrendikten sonra, tek tutkum kitaplar oldu. Yemek/ekmek verme, ama kitabı eksik etme, devrim başladı.
c) Küçükken, lâkabım “Kaymakam Bey”di. Zira; Annem/Babam, kızsalar bile, hiçbir zaman kötü söz söylemedi. “Kaymakam olasın, inşallah” derlerdi. (0 dönemde, bizim gibi kasabada, en önemli ve itibarlı kişi, kaymakamdı. Akrabalarımız ve komşularımız da, bu lâkabı benimsemişlerdi.) Ve hayatım boyunca ana/ baba hayır duasının bereketini yaşadım.
d) O dönemde M. K. Paşa’da, lise yoktu. Babamın ekonomik gücü, beni başka, şehirde okutmaya da yetmezdi. Mekânı Cennet olsun, (tüm öğrencileri ile ilgilenen ve benim okuma merakımı da takip eden) Ortaokul müdürümüz beni, parasız/yatılı sınavına soktu. Kasabada iki kişi kazandık. Biri ben, biri de babamın müstahdemlik yaptığı, Züferbey İlkokulu’nun müdürünün oğlu, Caner Akay, kardeşim. Ve Balıkesir Lisesi’ne gittik. (Yaşım 12 idi. Boyum da, oldukça kısa idi. Ayaklarımı lavaboya ulaştıramıyordum.)
e) Ortaokul ve lise döneminde; akrabamız olan, Yarcı Ailesinin ve özellikle Hafız Yenge’min ilgisini ve sevgilerini, ölene kadar unutamam.
Beni, kendi evlâtlarından ayırmadılar. Bir hafta sonu gitmesem, okula gelip götürürlerdi. Üniversite yıllarımda da halamın ve iki ablamın ilgisini gördüm. Evin oğlu gibi kabul edildim. Ölene kadar minnettar kaldım. Velhasıl hiç yalnızlık çekmedim.
2– Bu arada, (1950 yılanda) Demokrat Parti, iktidar oldu. Kasabada ne kadar çıkarcı varsa, ilçe teşkilâtına doluştu. Kızılay/Sümerbank/ Türk Hava Kurumu/Çocuk Esirgeme Kurumu vs hakim oldular. Kahve/kalay/ lastik/Sümerbank kumaşı vb. kıtlığı çekilen malların, denetimini de ele geçirdiler. En önemlisi de, tüm bürokrasiye, baskı yapmaya başladılar. O itibarlı gördüğümüz, tüm makamları, kuklaya çevirdiler.
a) Evimiz Sabribey İlkokulu ile bitişikti. Okul, iznimiz olmadan, evimizin önüne ve de arsamıza da tecavüz ederek, tuvalet inşasına başladı. Bir arzuhalci komşumuz, “Gayrimenkule Tecavüzün Def’i Kanunu” uyarınca, tecavüze son vermesi için, Kaymakamlığa dilekçe yazdı. Babamla beraber, Makama gittik. Bir de baktık ki, DP İlçe Başkanı, fevkalade lâubali bir tavırla, oturmuş/ayaklarını uzatmış. En şaşırtıcısı da, Kaymakam, dilekçemizi ilçe başkanına uzattı. Bir baktım, Rahmetli Babamın, o güzel mavi gözlerinden, lâvlar fışkırıyor. Hemen, dilekçeyi kaptı,”Ben, bunu size getirdim. Bu adam muhatabım değil” dedi. İlçe başkanı,”Ahmet Amca, ben oğlun sayılırım” deyince; “Ben senin gibi birinin amcası filân olmam” dedi. Ve dilekçeyi vermeden, çıktık. Ve tuvalet yapıldı.
b) Bu olay, ruhumda, fırtınalar doğurdu. Devletin temsilcisinin, şahsiyetsizliğini hazmedemedim. Ve Rabbim (cc) lütfetti; Mülkiyeyi hem de burslu olarak kazandım. Ama İdari Şubeyi seçmedim, Maliye Bölümünü tercih ettim. Zira, çocukluğumun ve gençliğimin hayali yıkılmıştı.
c) Şimdi de AKP döneminde, aynı üzüntüyü yaşıyorum. Zira; Mülkî amirlerin, halkın yanında olmadığını; Sarayın ağzına baktığını; politikacıların baskısı altında olduğunu; partizanlık yaptığını görüyorum. Saray kızacak diye muhalefete mensup (başta belediye başkanları olmak üzere) kişilerle görüşmediğini; tarafsız davranmadıklarını, izliyorum. Ve o çok önemli mülkî idare kadroların doldurulmasında, liyakatin değil, sadece yandaşlık ve mutlak itaatin esas alınmasından, dehşet duyuyorum. Ülkem adına kahroluyorum.
3– Rabbime (cc)sonsuz şükürler olsun. Şu an, kimseye muhtaç değilim. Elim ayağım tutuyor. 51 yıllık, güzel bir evliğim var. Hepsi hayırlı, beni mutlu eden, bir oğlum/iki kızım/(öz evlât saydığım) gelinim ve damatlarım/ (hepsi bir birinden kıymetli) 6 torunun/(kardeş gibi) çok değerli dünürlerim var. Ve amcalarını çok seven yeğenlerim, 40 yıldır temasını sürdüren öğrencilerim/ her Cuma arayan çok sayıda gönül dostum var.
Ne kadar şükretsem yetmez. Ama”AH VATANIM/VAH ZAVALLI ÜLKEM” diyorum…