Bir insanın şerefle bitirmesi gereken en asli görevi yaşadığı hayatıdır. Ona sunulan ve adına hayat dediğimiz süreyi nerde nasıl ve kimlerle geçirdiği çok önemlidir. Yaşanan gün elbet bitecektir, yaşamında sonu gelecektir. Yaşam son bulduğun da kişinin arkasından yazılanlar ve söylenenler de bir o kadar önemlidir. Önemlidir ama iş işten geçtikten sonra ne kadar değeri olur.
İnsanın yaşadığı hayatı boyunca bir lokma ekmek için şerefini ayaklar altına almasına, makam mevki için el ayak öpmesine de hiç gerek yoktur. Bunları yapmak zaten onurlu insan işi değildir. Eğer bu duruma düşülmüş ise düşen kişinin de insanlığından bile şüphe edilir. El ayak öperek bir yerlere gelenler beni ve benim ülkemi ne kadar düşünür, onu için ne kadar samimidir. Yapacağı tek şey ona kol kanat gerenlerin emirlerini yerine getirmek olmaz mı?Doğru bildiğini bile yapamayıp emre itaat etmek olmaz mı?
Böyle olduğuna göre bu insanlar benim tarihime, geçmişime ve geleceğime nasıl sahip çıkabilir. Talan edilen devlet malını nasıl koruyabilir. İyi gitmeyen düzeni nasıl eleştirebilir. Bunlar sizce de kaygı verici değimlidir.
Dünyanın geçici nimetleri insanları pek çok hoş olmayan şeyleri yapmaya zorlamaktadır. Anaya babaya karşı gelenden tutunda yalan ve iftiralarla adından söz ettirmeye kadar her şey vardır bunun içinde. Fakat şu hiç unutulmamalı, kötü olanı herkes yapabilir, bun yapmak çok zor da değildir. Asıl olan ise iyiyi yapabilmektir. Mükemmel insan olmanın gereği de budur işte. Söz konusu var olmak ve hür yaşamak olunca, vatan topraklarına ve milli manevi değerlere sahip çıkmak olunca bu düşüncedeki insanlarla nasıl yapılabilir.
Şeref ve onur dediğimiz meziyetler para ile satın alınmaz ya da birinden ödünç alınmaz. İnsanın benliğinde var olan duygulardır. İnsanlar ömürleri boyunca bu şeref ve onurunu kaybetmeden yaşamalıdır. Bazıları için bunların hiç ehemmiyeti yoktur. İstediklerini elde etsin, amaçlarına ulaşsınlar yeter. Fakat öyle an gelir ki ulaştıkları amaç ta onları mutlu etmez olur, yaptıklarına ve adileştiklerine belki pişman olurlar ama fayda vermez. Değer kaybedilmiştir bir kere.
Günümüz insanının yaşam biçimine ve karşılıklı ilişkilerine baktığımız zaman gördüğümüz tablo insanlık adına utanç verici bir duruma gelmiş. Bu da aklı başında insanlar için kaygı verici ve son derece üzücüdür. Eskiden olduğu gibi sadakat ve bağlılık ortadan kalkmış, yerini menfaatçilik almış. Düşkünün yanında olma, düşenin elinden tutma kalkmış, yerini nemelazımcılık almış. Daha da önemlisi Türk insanının asil özelliklerinden olan mertlik, dürüstlük ortadan kalkmış, yerini iki yüzlülük ve sahtekârlık almış.
Nasıl düşünmeyelim şimdi? Nasıl kaygılanmayalım gelecek için. Hani Atatürk’ün Cumhuriyeti bizlere emanet edilmişti, hani kolay vatan olmayan bu topraklar bize emanet edilmişti.
Hangisine sahip çıkabildik, hangisini koruyabildik. Şerefli bir geçmişi olan, yedi deniz üç kıta üzerine ünü yayılan Osmanlının torunlarıyız diye ahkâm kestik yıllarca.
Övündük onların bıraktığı miraslarla hem de yüzümüz bile kızarmadan. Ama ona da bağlı kalamadık. İrademiz bile çok ucuza pazarlandı, dur bile diyemedik. Ne kaybettiğimizin farkında olmadan Bize sunulan değeri düşük tekliflere hep evet dedik ya da demek zorunda bırakıldık.
Her şey yolunda her şey iyi diye avutulduk ve hala da devam ediyor bu avutma. Biz ne zaman kendimize geleceğiz, ne zaman dur diyeceğiz bu bozulmaya ve dağılmaya. İşte kendi adıma bir daha söyleyim kaygılanıyorum bu gidişten ve bu aymazlıktan. Belki basit görülecek ama kaygılarım boşa değil.