Kitap seçimimde üç yol etkili olur. Birincisi, tavsiye… İkincisi, sevdiğim yazarların kitapları, üçüncüsü ise dergi veyahut gazetelerde yapılan kitap tanıtımları…
Kitabı elime aldığım vakit ilk önce arka kapağını, daha sonra yazar hakkında verilen bilgiyi okurum.
Geçen hafta eşimin bana hediye ettiği kitap yukarıda yazdığım her şeyi altüst etti. Kitap tanıtım dergilerinden birinin ikinci sayfasına kadar okuyup, orada bırakmışım. Eşim, görüp okuduğumu zannettiği, çok sevdiğim yazarın son kitabının tanıtımını görüp, kendisine bir mesaj verdiğimi düşünmüş ve ertesi gün gidip kitabı almış.
Bana uzattığında kalbim duracak gibi oldu. Dokunmaya kıyamadığım kitabın ön kapağında öylece kalakaldım. Bordo rengin hakim olduğu, ön kapakta gerdanından aşağısı gözüken, kadife entarisinin kolundan çıkan za rif bir elin tuttuğu mor bir lale resmedilmişti.
“Katre-i Matem’in” etrafını çeviren sarı yaldızlı alev çemberinden bir kıvılcım isme de sıçramış ve onu çoktan yakmaya başlamıştı: İskender Pala.
Kitap elimde adeta yürek olmuştu. Ne tutabiliyor ne atabiliyordum. Kalbimi yerine koymak istercesine sol göğsüme bastırdım, kitabı. İki gün boyunca kitabın ön kapağında kalakaldım. Ne arka kapaktaki yazıları okuyabildim, ne de şöyle bir kapağını araladım.
Aşık olduğunuz da hem maşuğunuza kavuşmak istersiniz, hem de ondan uzak durmak… Ona kavuşmak arzusu ile yanmak, kavuşmaktan daha çok zevk verir. Kavuşmak tüketmenin başlangıcıdır.
Kitaba ne kadar geç başlarsam, aramızdaki aşkı o kadar taze tutabilecektim. Bir kere başlarsam bitecekti ve ben bu lezzetin damaklarımdan gitmesini hiç ama hiç istemiyordum. “Babil’de Aşk, İstanbul’da Ölüm: Leyla ve Mecnun”dan biliyordum böyle olacağını.
Çok sevdiğiniz bir yemeğin üzerine başka birşey yemek isteme zsiniz, tadı damağınızda kalsın diye. Leyla ve Mecnun’u okuduktan sonra uzun bir süre üzerine birşey okumak istememiştim.
Üç gün kitabın yanına gittim. Elime aldım. Sevdim, okşadım ve onu kütüphanedeki yerine tekrar koydum. Lale devrindeydik, tam zamanında çıkan ve tam zamamında bana hediye edilen bir kitaptı bu. İçim kıpır kıpırdı. Nihayet üçüncü günün sonunda “Katre-i Matem’i” okumaya başladım.
İşe gelip giderken kitap okuyan insanlara hep çok imrenirim. Birkaç satır okuduktan sonra beni yol tutmaya başlar. Trafikte geçen zaman benim için hep kayıp zamanlardır, maalesef.
İş günlerinde yemek arası, evde ise ancak kızımı ve eşimi uyuttuktan sonraki saatler benim için okuma saatleridir.
Okudukça okutan ve diğer yandan biteceği için üzüntü veren ama okumazsan meraktan çatlatan, kaybolan kelimelerle, kaybolan aşkları anlatan cümleler arasında dans ettiren, kurgusu ile çepeçevre saran, sizi bu boyuttan çıkartıp, farklı bir zamanda ve mekanda ağırlayan, Leyla ve Mecnun’dan daha da harika bir kitap Katre-i Matem.
Hocam, bütün yazarlar kalemlerini bıraksınlar ve siz yazın!