Toplumda karekterler aşınıp bozulmaya neden olurken, “tüketici sınıfı” ön plana çıkarıldı. Bu sınıf basamakları atlayıp üst katmanın, elemanı olma yoluna girdi.
Üst katmana ulaştığında, farklı kültürel etkinliklerle karşılaştı. Toplum bu etkinlikleri, yapısına uyarlayabilseydi, üretici ve tüketici sınıfı olarak, ortak yaşayabilirdi. Aksine sınıflar arasında çatışma körüklendi. Ayrımcılık belirli bir şekilde ortaya konuldu.
Toplum, üretim alışkanlıklarını sürdürmese de besin ve enerji elde etme başarısını göstermeliydi. Halbuki basamakların her geçilişinde, üretim ve tüketim etkili olurken, son basamakta “tüketim toplumu anlayışı” baskınlığını korudu.
Toplumda küreselleşme adına, adımlar, yerine getirilerek, uluslararası sisteme bağlandı.
Tüketim esas alınırken, üretim geri bırakıldı. Köylünün çalışma azmi, işe yaramadı. Topraklar işlenmedi ve çoraklaşma başladı. Ziraat mühendislerinin yapması gereken bir şey yok muydu?
“Param var dışarıdan alıyorum,” anlayışını Ülkeye kabul ettirdiler. Böylece tüketim toplumu, dalgalara rağmen, denize açıldı. Gerçeklerden uzaklaştığı için, çölde vaha arar, duruma düştü. Bu tür şirketler Ülkelere hayırlı rüyası görmezler. “Kuzgun üzüm bağında da olsa, bülbül sesi çıkartamaz.”
Üretmeye gerek kalmasın, anlayışıyla, düzeninin dişlileri arasında üreticileri ezdiler. Böylece sistem, tüketici sınıfını yarattı ve sömürü düzenine, kavuşuldu.
Modern toplumlarda memur aileler bile toprakla bağını kopartmazlar. Yakın bir merkezde görev yaparlar. Bu ailelerde toprak, vazgeçilmezidir. Bu olayı bir disiplin içerisinde, toplumsal baskı hissederek, toprağında bizzat çalışır, böylece geçim problemi yaşamazdı.
Üretilen ürünün yeterli olması için çalışılır ve bu şekilde ele muhtaç olmama başarılırdı. Bilinmelidir ki, üretim zorluğunu çekmeyen, insanlığa katkıda bulunamaz. Onun için ayrımcılık, tüketici toplumunun bünyesine, kolaylıkla yerleşir. Bu durumda ayrımcılıktan beslenen, çok uluslu şirketler israfı tetikler ve toplumu yenilik adına, sürekli harcamaya yönlendirirler. Böylece elin başına yetse de kaşıma işlevini yapamazsın. Yağmur toprağı besler ama perişan da eder.
Küreselleşme veya serbest piyasa ekonomisi denilen sistem, çeşitli oyunlarla Ülkeye diz çöktürür. Burada toplum birlik ve beraberlik içerisinde olursa belki uluslararası şirketlerin hareketleri boşa çıkmış olur.
Sömürü düzenini derinleştirmek için din konusunu gündemde tutarlar.
Toplumun düzeni, su gibi olmalı. Herkese yarar sağlamalı ve eğilip bükülmemelidir.
Hasan TANRIVERDİ