Kayıklar dalgalarla boğuşuyordu. Boğuşma kenara tuz çuvallarını bırakana kadar devam ediyordu. Yükünden kurtulan kayık, dalgaların üstünde havaya fırlıyor gibi gemiye doğru gidiyordu. Gemiye varana kadar dalgalar arasında batıp çıkıyordu. Kayıkçı, tulumu içerisinde, terden su olmuştu. Yüzü gözü ve elleri şişmişti. Tuz yakıyor diyordu. Dalgaların arasından kuma bırakılan tuz çuvallarının kuru yeri kalmıyordu.
Yükünü bırakan vapura gidiyordu. Dalgalara kapanan kayık, kıyıdan bakanlara endişe yaratıyordu. Kayıklar, kara delikte kayboluyor gibiydi.
Her eve bir çuval kaya tuzu verilmişti. Kayıktan tuz çuvalını alıp gidiyorsun. Muhtar ve yardımcıları, kimin çuval aldığını tespit ediyordu. Eski aza tuz çuvalını sepete koydu ve ayağa kalkarken bacakları titredi. Kumu aşıp yolu karşıya geçemedi. Olduğu yere çöktü, sepetten çıktı.
Tuz çuvalını neşeyle sepete koyanların ayağa kalktıklarında yüzleri ekşiyor, kızarıyordu. Yüzünden akan ter, taşıyamayacağına işaret demekti. Eski aza sepeti yere bırakınca; Muhtar, “Yürüsene düzenbaz, yol vermiyorum derken iyiydi.” Eski aza, “İş başa geldi, hatamı anladım.” Dedi. Muhtar samimiyetine güvenerek, “Yaralı çakal gibi, yerinde kaldın. Yürü de açılırsın.” Dedi.
Muhtar, yolun yapılmasını yarından itibaren başlatılması gerektiğini söyledi. Tam zamanı deyip herkesten yol için söz aldı. Muhtar, yardımcılarına tuz işi, denk geldi. Yol için herkesten söz alıyoruz, yarın ilk kazmayı vururuz.” Dedi.
Eski azanın güç gösterisi acı bitti. Çünkü sepetten kurtuldu fakat yürüyemedi. Şiddetli bir acı ile sarsıldı. Arkadaşı, “Akıl para ile değil ki.” Dedi. Eski aza acı çekiyordu. Muhtar koluna girdi ve sağlık ocağına götürdü.
Komşunun kardeşi, neşe içerisinde güle oynaya tuz çuvalını sepete koydu. Islanmamak için, beline naylon sardı. Komşunun kardeşi de diğerleri gibi yolu geçene kadar dayanabildi. Bacakları titredi. Kalçası oynamadı ve sepeti yere attı ve oturdu. Tuz çuvalının birini yeni gelene verdi. İki çuvalı taşıyamayacağını söyledi. Kızardı. Kalp atışları duyuldu. Kalp bu derece atarsa, tansiyonu da tavan yapmıştır, dediler.
“Akılsız başın taban çeker acısını.” Diyen arkadaş, eski azanın kaslarının koptuğunu söylediler dedi. Tuzun bu şekilde taşınması zordu. Muhtar geldi. “Tuzu köy altına kadar araba ile attıracağım.” Dedi. Orada bulunanlar sevindi.
Güneş ışınları dik gelmeye başladığından beri, nem epeyce kalkmıştı. Elinde değneği, sırtında sepetiyle gelen nine, Kalbim izin verirse taşımak istiyorum dedi. Muhtar dahil herkes güldü. Muhtar “Nine geri dön tuzunu evine bırakırız.” Dedi. Kimseden ses çıkmıyordu. Kayıkçı niçin konuşmuyorsunuz, yol vermediğinize mi üzgünsünüz dedi. Muhtar, yarından itibaren yola başlanacağını söyledi.
Kayıkçı da bırakıyorum, damarlarım dahi üşümüştür, dedi. Sudan çıktı. Diğer kayıkçılarda onu takip etti. O arada eski azanın oğlu geldi. Arkadaş, “Hık demiş, babasının burnundan düşmüş.” Dedi. Sepetine tuzu koymak isterken, muhtar, “Tuzu köy altına getireceğim oradan alırsınız.” Dedi.
Nine, “Yol için evimi dahi yıkabilirsiniz. Biraz daha aşağıya küçük ve kara taştan bir ev yaparız.” Dedi. Muhtar, Ninenin koluna girdi ve yolu geçene kadar pazara uğurladı. Tekrar tuz çuvallarının yanına döndü. Yardımcısına, “Bekle kamyon alıp geleyim.” Dedi.
Muhtar çuvalları köy altına atacak ve deniz dalgalarından kurtaracaktı. Akşam karanlığına kadar kamyonu üç hamal yükledi. Kamyonun yüklenmesine orada bulunanlar da yardım etti. Köy altında çuvallar, yol kenarına yığıldı.
Muhtar ve yardımcıları tuz olayı yolun önemini gösterdi. Eski azanın sakatlanması da “Bin nasihatten iyidir bir musibet.” Sözünü doğruladı.
Muhtar ve yardımcıları yorgunluğu, “Yol için verilen kararla üzerimizden attık.” Dediler.