Meseleyi açmadan önce ‘konu başlığı” hakkında bir girizgâh yapmak, velev ki açıkça anlaşılması zor iki kelimenin anlamını vermek istiyorum. Buna göre:
1. Kast-ı mahsus: Kasıtlı olarak düşünülmüş, özel, plânlı-programlı,
ihtiyatlı-tedbirli, telâşsız, soğukkanlı, aklı başında ve bilinçle işlenen suç fiili. Failin sinsi ve plânlı düşmanlığı, (bedhah) ihanet, alçaklık, küstahlık ve cürüm…
2. Şeamet: Uğursuzluk, yaygın kötülük, husumet ve düşmanlık…
Başta, bu iki kadim kelimenin içeriği olmak üzere, sonuçta bütünüyle konu başlığı; Şu içinde bulunduğumuz vaziyet; Van-Erciş depremlerinde, bir kez daha zuhur eden ihtar, ortaya çıkan korkunç ironi, hayâl kırıklığı, hüsran; Son elli yılın şifreleri ve içine sürüklendiğimiz derin uçurumun fotoğrafını açıklayan; Sivil anayasa, sözde Kürt & Ermeni sorunu ve dersim dâhil bütün unsurları deşifre ediyor sanırım!…
Bu şeamet’in kast-ı mahsus yönüne; Mesleki bilgi, siyasi birikim ve bilinçle parmak basan İnşat Yüksek Mühendisi, 18. dönem Sakarya Milletvekili Yalçın Koçak, münhasıran deprem felâketinin şifrelerine neşter vurarak (B160, ST1, TS500) vahameti şöyle açıklıyor:
BİLİMSEL VE TEKNİK ANALİZ
“B160, ST1, TS500; Nedir bu rumuzlar? Depremin suçluları; Anlatalım Van fayı yeni kırıldı, evvel olan ERCİŞ’ti. Sevgili medyamız Adapazarı depremini de hala Gölcük depremi diye yazarak cahilce manipülâsyon yapar. Van’da olan, Erciş fayının depreştirdiği 1. depremin tetiklediği 2. depremdir. Birincisine de “Van depremi” dediler. Psikolojik olarak, Van ağır bir depremdi. Hasarlı binaları da, artçılara dayanır havasına soktular milleti! Gerçek, Erciş yıkıldı. Onlar Van’ı ve oradan çıkan feryatları yayınladılar. Erçiş’li vakurdu. Gideni, geleni, ziyaretçisi azdı. Van’da istismar prim yaptı, reiting yaptı. Medya kendi kurguladığı trajediye inandı.”
“Doğru teşhis’e doğru tedavi… Deprem Erciş’i yıktı, Van’da 7 bina yıkıldı. Dökün kasetleri, indirin sayfa sütunları Erciş’mi? Van’mı var? Bağıran, çağıran kim? Enkaz başında sabır, teenni ve tevekkülle battaniyeye sarılı olan kim? “Van’da katliam oldu”, kurgusunda da medya, Deprem Allâmeleri ve Kamu yönetimi suçludur.
Gelelim, 1999 Marmara depremine. O yıllar, betonarme hesap metotları ve ampirik kabulleri, yani demir miktarı ve beton kesit alanlarını belirleyen TS 500 (Türk Standartları 500) sessiz, sedasız bir şekilde değiştirildi. Bu ne demek? Çünkü öğretiler hatalıydı, müteahhitler onun için suçlanamadı. Günah keçisi Veli Göçerdi, ya diğerleri, ya TS 500 ‘ü yanlış öğreten, öğretileni sorgulamayan batı muhipleri, batı suratlı, batı sıfatlı Allâmeler!… Öğretilerimizi sorgulamamız lazım diye bağır, çağır, yazmamızın nedenlerinden yalnızca birisidir bu…”
“Şimdiki yönetmeliklerde yer, saha, tretuvar betonu olarak (B160) kg./cm. karesinin taşıma gücü olan beton dökülebiliyor. 99 öncesi bütün binalarımız bu zayıf malzemelerdendir. İtiraf edemiyorlar. (st1) kopma mukavemeti 35 kg./mm. kare olan nervürsüz (üzeri tırtıksız) demirdir. Şimdi bu malzemeden çamaşır teli dahi yapılmamaktadır. Nervürsüz demirle (st1), çimentosu az, malzemesi kalitesiz kum/çakıldan mamul betonun, birbirine yapışması, tutması (aderans) kuvvetli değildir. Yani eşler kenetlenmiyor. Zor günde zoraki birliktelik; Zorunlu evlilik gibi darmadağın, toz duman, yerle bir oluyor. ‘Japonlar kaldı diye, biz o otelde kaldık’ diyen gazeteci, tezlerimdeki haklılığı ortaya koyuyor…” (Depremin Suçlusu, Yalçın Koçak, İnş. Yük. Müh. Müteahhit, 12 Kasım 2011, www.yalcinkocak.com)
Cumhuriyet Tarihinde; Dönemler-Depremler, Ölü ve Yaralı Sayıları:
DÖNEMLER YILLAR SÜRE ÖLÜ YARALI
Mustafa K. Atatürk 1923 -1938 16 yıl 3.761 30
İsmet İnönü & CHP 1939 -1950 12 “ 44.955 386
Menderes-Bayar, DP 1951 -1960 10 “ 614 674
İnönü-RTE ve diğer 1961 -2011 50 “ 31.942 68.552
TOPLAM : 1923 -2011 88 “ 81.272 69.642 *(ek:1)
Bu rakamları, lütfen, siyasi dönemler, kapsadığı süreler (yıllar) ve gerçekleştikleri dönem özellikleri itibarıyla (kayıpları da araştırarak) mukayeseli olarak değerlendirin lütfen!.. Bakınız, henüz inşaatçılık, belediye başkanlığı ve yerel meclis üyeliğinin kast-ı mahsus canilik ve şeamet bir mezarcılığa dönüşmediği Atatürk dönemi ile dönemin doğal devamı olan 1950- 1960 arası;, Devlet umuru, namuskârlık ve dürüstlüğün hâkim ve hükümet olduğu Menderes döneminde felâket ve “kamu ihmalinden kaynaklanan” cinayet yok. 26 yılda: 4.375 ölü!…
Atatürk ve Menderes arasına denk gelen 12 yıllık İnönü despotluğunda: 44.955 ölü!..
Allah’a şükür bu dönemlerde (menfur bir isyan hariç) anarşi ve terörden ölen yok.
Asıl felâket, şeamet ve kast-ı mahsus 1960 -2011 arası. Gelişen teknoloji, ilerleyen bilim ve yönetim sistemlerine rağmen, sadece depremlerde: 32 Bin’e yakın ölü, 70 bin yaralı!. İşte, milletin ve memleketin, belânın başı 27 Mayıs kalkışmasıyla maruz kaldığı büyük felâket.
BİR TESPİT VE TEŞHİŞ!..
Sosyolojik Gerçek, Reel Yaşam Biçimi ve Etik Analiz
Örnek: “Şu 67 yıllık ömrümde ‘ahlak, fazilet ve sadakat’ değerlerinden daha çok ‘hırsızlık, cehalet ve ihanet’ sözcükleri ile karşılaştım. Ve günümüz Türkiye’sinde, ne yazık ki her yerde, her zeminde meydana gelen pisliklerin temelinde bu 3 sözcüğü gördüm.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, ekonomi ne kadar düzelirse düzelsin, uçak inebilecek kadar geniş ve güvenli yollarımız, sayıları yüzü aşan üniversitelerimiz, milyonlarca akademisyenimiz olsun insanlarımızın beyninde, hırsızlık, cehalet ve ihanet kırıntıları olduğu sürece, bu ülkenin arpa boyu yol alması ve cemiyetin mutlu olması mümkün değil!.. Zira her yıkım, her cinayet, her pislik ve her ihanetin altında ‘hırsızlık, cehalet ve ihanet’ yatmakta!
Bunların var olduğu ülkemizde; Yasaların yetersizliği, (yurttaşların ilgisizlik, korkaklık ve sorumsuzluğu ile yetkili ve sorumluların yolsuzluk ve onursuzluğu) devletin denetimsizliği, bürokrasinin hantallığı ve siyasetçilerimizin (politikACI’larımızın) iktidar hırsı, ülkeyi her gün biraz daha felâketlerin eşiğine götürüyor!.. Ama kılını kıpırdatan, gören, duyan yok. Bindik bir alâmete gidiyoruz kıyamete…(Mehmet Şükrü Baş, Deprem Gerçeğinin Altındaki Gerçek, Hırsızlık, Cehalet ve İhanet, Mehmet_sukru_bas@mynet.com)
DAHASI VAR!..
Tıpkı yukarda verdiğim deprem cetvelinde görüldüğü gibi; Ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel alanda da; Hızla gelişen teknoloji, buna paralel artan refah düzeyi, yükselen yaşam kalitesi, yaygınlaşan konfor ve hayatı kolaylaştıran bütün yeni buluş ve sair unsurlara rağmen; Ülkemizde manzara farklı. İnsani değerler, hak, hukuk ve adalet kavramı yönünden evrensel norm, standart ve kriterlere aykırı. Hiçbir alanda adalet, eşitlik, norm ve standart birliği yok!..
Örnek: Bütün olumlu gelişmelere rağmen Cumhuriyet’in ilk 16 yılından sonra gelen 12 yıl tam bir kaos, kriz, kıtlık, karanlık, despotizm ve kâbustan ibarettir. Karşıdevrim zihniyetinin hâkim olduğu karanlık yıllarda 1923 Cumhuriyetinin ilkeleri ve Türk inkılâbı dışlanmış tersyüz edilmiş, milli siyaseti terkle; Türk milletinin orijinal hars, geleneksel yaşam biçimi, manevi ve moral değerlerine tümüyle aykırı, ters ve tefessüh etmiş lânetli batı kültürüne yönelinmiştir.
Bu nedenle, 11 Kasım 1938, Cumhuriyet’in 1. kırılım ve karşı-devrimidir.
Millet, 14 Mayıs 1950’de “Beyaz İhtilâl” ile bu melâneti başından defetmiştir.
Keza “Beyaz İhtilâl”, Cumhuriyet’in tek ve yegâne gerçek halk hareketidir.
Dolayısıyla 1950 – 60 arasında hükümran olan “Kurucu Cumhuriyettir”.
Bu dönemde devlet onarılmış, bozulan kurumlar, denge unsurları (stabilizatörler) imar ve tamir edilmiş; Vatandaşın milli-manevi, tarihi, ilmî ve moral değerleri tekrar hayat bularak, Devlet yeniden ‘ebed-müddet’ vasfını iktisap etmiştir.
Öyle ki, 1950–60 yıllarını kapsayan on yıl Türkiye Cumhuriyetinin ‘asrısaadet’ dönemidir. Atatürk’ün 1937 Hükümet Programı, bu on yılda kararlılıkla uygulanmış; Memleket tekrar güç, kuvvet, itibar ve istikrara kavuşmuş ve birinci sınıf bir devlet olarak, dünyanın belirleyici aktörleri arasına girmeyi başarmıştır.
İşte, 27 Mayıs “2. karşı-devrim” kalkışmasının esas nedeni budur.