12. BÖLÜM VE 1. KISIM
GÜMÜŞÜM İNTİHARI
Günler bir birini kovalayıp giderken, üzerimdeki on iki Eylülün yükü de sobada yakılan raporlarla son bulsa da, yaşadığım günler, aylar ve yıllar içinde bir birine bağlı yaşananları kaleme almak zorunda kaldım. O dönemde bir köpeğim vardı adı gümüştü. Şimdide gümüşün nasıl intihar ettiğinden kısaca bahsedeceğim.
Bir gün gecenin bir vaktinde eve gidiyordum. Her zaman köpeklerden korunmak için yanımda sopa bulunduruyordum. O gün nasıl olduysa yanımda sopam yoktu. Yalnız başımlaydım. Bir anda korktuğum başıma geldi. Komşumuz İsmail, köpeğini salıvermişti. Köpeği çok fenaydı. Evlerinin dört bir yanından kuş bile uçurtmazdı. Öyle azgın ve zalim bir köpekti. Köpek benim yoldan geçtiğimi fark edince, üzerime saldırdı. O anda çareyi kaçmakta buldum. Yerin karlı ve buzlu olmasından dolayı, bir anda ayağım kaydı sırtüstü yere düştüm. Yere düşmemle birlikte, köpek üzerime dikildi. O anda beni parçalayacak konumdaydı. Ama sadece havlamayla yetindi. Dokunmadı bana. Birkaç dakika bir birimizin gözlerinin içine baka kaldık. Başını uzatıp üç kez havladıktan sonra, mırıldaya mırıldaya ve kuyruğunu sallaya sallaya, arkasını dönüp gitti. Yerimden doğruldum, köpek gözümden kayıp oluncaya kadar arkasından baka kaldım. Çok korkmuştum ve şaşkındım. Köpeğin bu hareketinden çok etkilenmiştim. Aynı zamanda bir o kadarda kurtulduğuma seviniyordum. Yerimden kalktım ve yoluma devem ederek evime geldim. Hâlâ yüreğim güm güm diye çarpıyordu. İlk işim birkaç bardak su içmek oldu. Durumun vahametini gören eşim, hayrola adam bu ne hal diye sorgulamaya başladı. Bende yaşadıklarımı bir bir anlattım.
Bak hanım, yarın köpeğin sahibi İsmail’e durumu anlatacağım. Bu köpekten bir döl isteyeceğim. Parayla da olsa bunu yaptıracağım, dedim.
Hanım bu söylediklerimi şaka zannetti. Her işimiz bitti, geriye bir köpek yavrusu kalmıştı. Başka işin gücün yok mu senin? Dedi.
Sabah oldu, sokakta köpeğin sahibiyle karşılaştım. Gece başıma geleni anlattım. Eğer bu köpekten döl alırsan, bana yavrusundan birisini verir misiniz? Dedim.
İsmail güldü, ya hoca eğer döl alırsam, sana parayla satar mıyım? Gülerek, ama sen arıcısın, üç çerçeve bal isterim. Aşağısı kesinlikle olmaz, dedi.
Tamam, söz dedim. Yeter ki isteğimi yerine getir. İsmail, benim çok ciddi olduğumun farkına varınca, anlaşılan sen bu köpekten kendi gibi bir dölü, ciddi ciddi istiyorsun, dedi.
Kendisine şaka etmediğimi ve mutlaka bir yavru istiyorum. İstediğin balı da vereceğim, dedim.
İsmail, tamam dedi. Zaten bir dişi köpeğim de var. Olmasa bu sene onu sokağa salmam. Bu köpekle beraber olur. Böylece sana da saf kan bir yavru vermiş olurum.
İsmail verdiği sözü tuttu. Köpeklerin çiftleşme zamanı geldiğinde, kendi köpeklerinin beraberliğini sağladı. İki ay sonrada köpeği yavruladı. Üç gün sonra beni çağırdı. Gel de bak, köpek yavruladı, istediğin yavruyu alıp götür dedi.
Birlikte köpeğin inine gittik. Gerçekten altı yavru yapmıştı. Tamamı siyahtı. Hele gözleri açılmamıştı. Bu vaziyette götüremem dedim. Hiç olmazsa bir ay annesinin yanında kalsın, anne kokusuyla, anne sütüyle büyüsün, şimdi götürürsem ölür bu yavru, dedim.
Kesinlikle bir ay bakamam. Ama gözleri açılana kadar bakarım. Sonrasına karışmam. Almazsan, isteyenler çok. Sen bilirsin, dedi.
Aradan on ün geçmişti ki İsmail yavru köpeği alıp getirdi. Bal zamanı balımı da isterim deyip gitti.
Söz vermişim bir kere, söz vereceğim bundan şüphen olmasın, dedim. Yavruyu eve getirdim, evde kendine bir yuva yaptım. Hanımla didişseksede, baktı çare yok, kabullenmek zorunda kaldı. Birkaç ay bebekler gibi emzikle inek sütü vererek besledik. Az palazlandıktan sonra da, kapta içirmeye alıştırdık. Her gün biraz daha büyümeye başladı. Eşimle birlikte bir çocuğa bakar gibi, bu yavruya bakmaya devam ettik. Eşimde bu yavruya çok alıştı. Adını da gümüş koyduk. Gel gümüş git gümüş diye diye çağırıyorduk. O artık üç çocuğumun arasında, dördüncülük yapıyordu. Artık adını biliyordu. Gümüş sesini duyar duymaz koşup yanımıza geliyordu. Bu hareketi onula sürekli konuşmamızı sağladı. Artık onu eğitiyor, neler yapması gerektiğini söylüyorduk. Bu yaptıklarımızdan netice aldıkça, daha çok ilgilenmek durumunda kalıyorduk. Gümüş ailemizin ayrılmaz bir parçası olmuştu. Çocuklarımızla bile oyun kuruyor, onlarla çeşitli yaramazlıklar yapıyordu. Ben evden giderken üzülüyor, onu anlatmak içinde iki kez hav hav diyordu. Eve geldiğimde de önüme koşup geliyor, arka bacaklarının üzerine kalkarak üç kez hav hav hav diyordu. Dilini çıkarıyor, öpmek istediğini anlatıyordu. Artık onun davranışlarını öğrenmiştim. Bende çömeliyordum. O bu kez ön ayaklarını göğsüme dayıyor ve yüzüme ulaşmaya çalışıyordu. İstediğini yaptıktan sonra, yerde yuvarlanıyor, çeşitli oyunlar çıkarıyordu. Bu hareketleri iyice büyüyene kadar devam edip gitti. Gün geldi, “Gümüş” kocaman bir enik oldu. Artık ben yere çömelmiyordum, o geliyor şaha kalkıyor ve ayaklarını omzuma koyup, yüzümü ve elimi yalıyor, kuyruğunu sallayarak yanımda yürüyordu. Artık adamları seçiyor, akrabaları tanıyor. Kötü insanları görünce havlıyordu. Her ikimizde birbirimizi anlıyorduk. O benim ne demek istediğimi biliyor ve bende onun farklı havlamalarından, ne demek istediğini çözüyordum. Zaman içinde Gümüş’ün ünü yayılmaya başladı. Benimle karşılaşan İnsanlar, senin köpek konuşuyormuş, doğrumu diye sormaya başladılar?
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair






















