8.BÖLÜM VE 22. KISIM
OKUDUĞUM OKULA MÜDÜR OLMAK
Okuduğum okula müdür olarak tayin edildikten sonra, yeni kumpaslarla karşı karşıya kaldım.
Köyümüz okulunda okuyup, sonradan öğretmen olanların birçokları, köyüm olan Koçköy ilkokulunda görev yaptılar. Köye ikinci bir okulun yapılması sonucunda, Koçköy ilkokulunun adı “Kâzım Karabekir İlkokulu” olarak değiştirildi. Bende 1975 yılında mecburi hizmetimin bitmesi sonucunda, Koçköy Kâzim Karabekir İlkokuluna müdür olarak tayin edildim.
Göreve başlar başlamaz okulun zaruri önceliğini tespit ederek, yetkili kurumlara okulun ihtiyaçlarını bildirdim. Sebebine gelince, benim göreve başladığım andan önce, bu okulda görev yapan müdürlerin hiç birisi, binanın çürüyen taraflarını dikkate almamışlardı. Binanın onarımı içinde hiçbir resmi girişimcilikleri olmamıştı. Yağmur yağdığında, çatının çürüyen yerlerinde sınıflara akmaktaydı. Böylece tabanın ve tavanında büyük ölçüde çürümesine neden olmuştu. Benim birinci önceliğim, çatının değiştirilmesi yanında, sınıfların ahşap kısımlarının da değiştirilmesini istiyordum. Bunun için yaptığım tespitleri resmi bir yazıyla Arpaçay Kaymakamlığına, sonrada Kars Valiliği kanalıyla İl Özel İdaresine sundum. Çok kısa bir süre içinde okulun keşfi yapıldı. Bu keşif sonucunda, okul küçük onarıma alındı. Bana verilen yetki altında, emanet usulü ihalesini yaparak, çatıyı kısmen, geriye kalan tavan ve tabanın tamamını değiştirttim. Eksik olan öğrenci sıralarıyla, öğretmen masalarını Milli Eğitim Müdürlüğü yapı donatımdan temin ettim. Araç ve gereç ihtiyaçlarını da noksansız olarak tamamladım. Okul benim okuduğum okuldu. Bütün bunları düşünerek, bir plan dâhilinde hareket etmekteydim. Çünkü benden önce görev yapan okul müdürler, hacri âlem içinde günlerini gün ederek görevlerini yapmışlardı. Kendilerine uygun bir zamanda tayin isteyip gitmişlerdi.
Benim, onlarla aramızda bir farkımız vardı. Bu okul benim okuduğum ve köyümün okuluydu. Aynı zamanda bu okulun yapılmasında babamın emeği vardı. Öyle bir mirasın yok olmasına içim el vermezdi. Sonuç itibariyle, okulun onarıma alınmasıyla birlikte, günlük derslerin okulun bahçesinde yapılması mecburiyetinde kaldık. Bir noktada bu şekilde hareket etmeye mecburduk. Başka çıkar yolumuzda yoktu. Nedenine gelince, Gazi Ahmet İlkokulu Müdürü olan şahıs, benimle olan düşünce ayrılığı nedeniyle, bizim okulun öğrencilerini geçici de olsa kabul etmemişti. Bende resmen emir çıkartılması yoluna gitmeden, öğretmenlerle birlikte kendi imkânlarımızı kullanarak çözmeye çalıştım. Hal böyleyken, ikinci kumpas şikâyetiyle yüz yüze geldim.
Öğle tatilinde eve gittim ve öğle yemeğimi yemeğe başlamıştım ki, okulun müstahdemi geldi. Okula bir Albayın geldiğini ve sizin hakkınızda bağırıp çağırdığını söyledi. Müdürüm, Albay sizin hemen okula gelmenizi istiyor, dedi.
Yemeğimi yarıda keserek okula gittim. Birde ne göreyim, Albay okulun önünde öğretmenleri ve çalışanları sıraya dizmiş, bağırıp duruyordu. Kendimi tanıttım ve hoş geldiniz dedim. Sorun ne diye de sordumsa da, Albay duymadı bile. O hâlâ bağırıp çağırmaya devam ediyordu.
O hırsla bana dönerek, sen nasıl olurda devletin okulunu yıktırıp satıyorsun ulan, dedi.
Sayın Albayım, işin aslını bilmeden bana ulan diye hakaret etme hakkınız yok dedimse de, Albay hâlâ bağırmaya devam edip duruyordu. O anda ister istemez bende çok sinirlendim. Albay’a, bir dakika dinler misiniz, dedim?Yinede dinlemeyince, ben de bağırmaya başladım. Yeter be, yeter artık, ne kendi kendine beni dinlemeden bağırıp çağırıyorsunuz? Ben bu okulun müdürü olarak görevim neyi gerektiriyorsa onu yapıyorum. Bu anda okulun ihtiyaçları doğrultusunda çalışmalarımı sürdürüyorum. Yapılması gerekli olan işler neyse, o işleri halletmeye çalışıyorum. Sizin derdiniz ne, niçin bağırıyorsun? Yeter be yeter artık, yeter seni bu kadar dinlediğim, dedim.
Albay o anda sustu ve sizin hakkınızda ihbar ve şikâyeti var beyefendi. Öğrencileri sınıfa almıyor ve okulu söktürüp satıyor diye. Sen hangi hakla devletin okulunu söktürüp satıyorsun. Ben gerçek durumu gördüm ve sizi alıp götüreceğim, dedi.
Durumun çok ciddi olduğunu anladım. Tamam, bir dakika konuşalım sonra ne gerekirse yapın. Şimdi beni dikkatli dinleyin, çünkü bu şikâyet ve ihbar asılsızdır. Sizin burada çalışanların, öğretmenlerin ve öğrencilerin içinde bana bağırıp çağırmanızı şahsınıza yakıştıramadım. Buyurun odama geçelim, genel çalışma hakkında, sizi bilgilendireyim. Ondan sonra düşüncenizi aktarın, dedim. Bu söz üzerine, Albay sakinleşti ve birlikte odama gittik.
DEVAM EDECEK
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar ve Şair