2BÖLÜM,13. KISIM
Adıgüzel ile Gülçiçek’in aşkının devamı.
Han’ın güvenlik güçleri kaçış itikameti yönünde takibe çıkarlar. Atların izi onları ormanlık alana getirir. Hemen orman içine dalarak aramaya başlarlar. Yoğun bir aramadan sonra, iki atın varlığını tespit ederler. Ancak ormanın içinde Adıgüzel ile Gülçiçek’in izlerine bir türlü rastlayamazlar. Atlarıda alarak gerisin geri gidip, aramalarının sonuçsuz kaldığını bildirirler.
Han ise, bu anlatıma inanmaz. Tekrar gidin, her ne olursa olsun bulmanızı istiyorum. Yer yarılıp içine girmediler ya. Mutlaka bir yerlerde saklanmaktadırlar, der.
Bu emir üzerine, görevlendirdiği kimseler üç gün üç gece sürekli olarak ormanın içinde gerekli aramayı yaparlar. Sanki yer yarılmış her ikisi de yerin içine girmişti. Ormanlık alanda aramadık yer bırakmazlar. Aramalar sonuçta her hangi bir netice alamayınca, gerisin geri tekrar dönmek zorunda kalırlar.
Adamlarının boş geri döndüğünü gören Han, tekrar aramalara karar veriyor ve adamlarıyla birlikte ormanlık alana gelerek aramadık yer bırakmazlar. Uzun aramalar sonucunda, adamlarının bitkin ve yorgun düştüğünü görür. İşte o zaman kesin ve son kararını verir. Aramayı bırakmalarını ve ormanı yakmalarını ister.
Bu emir alan adamları, ormanı ateşe verirler.
Orman kısa bir süre içinde ateşe teslim olur. İki sevgilinin saklanacağı, sığınacağı hiçbir alan ve yer kalmaz. Bir birlerine sarılarak, çığlık çığlığa sesleri içinde yanıp kül olurlar.
Han gelen çığlık seslerini duymuştu ama ne yazık ki yapacak bir işi kalmamıştı. O andan sonra yanan ormana girilmesi imkânsızdı. Eyvahlar etse de, iş işten geçtiğini anlamıştı. Yangın yerinde bir süre bekler ve çığlık sesleri kesilince de, adamlarını alıp olay yerinden uzaklaşıp, gider.
Bu yaptığına pişman olup olmadığı bilinmez ama, akan gözyaşlarını da salkıyamaz. Yürüyüp gittiği yolda, ara sıra geriye dönerek yanan ormanı izlese de, faydasızdı. Artık kızı yoktu ve O’nu kendi elleriyle yaktırmıştı.
Bu düşünceler içinde sarayına gelerek yaptıklarının pişmanlığını düşünmeye başlar.
Bütün bu olup bitenler, Adıgüzelli Ocağından Hıdıroğlu Kerim’e ve ailesine ulaştırılır.
Bütün aile endişe ve kaygı içinde yanan ormanlık alana gelirler. Ne var ki seyretmekten başka ellerinden bir şey gelmez. Yanan ağaçlardan uçuşan kıvılcımlardan başka, hiçbir ses seda gelmemekteydi. Yangına müdahale etme güçleri ve imkânları yoktu. Orman yandıkça, anası Anaağız ile birlikte gelen kadınlar ağıtlar yakıyorlardı.
Anaagız’ın dilinden dökülen sözleri, hep birlikte dilendiriyorlardı. Yanan ormanın uçuşan kıvılcımları, sanki ağıtın nakaratı olmaktaydı. Yangını seyreden erkelerin sesleri, kadınların ağıtları içinde uçuşup gidiyordu.
Anaağız dizlerini dövüyor, saçını başını yoluyordu. Çok yaşlı olmasına rağmen sesi dağlar ötesine uçup gidiyordu. Oğul acısını göğsüne attığı yumruklarla anlatmaya çalışıyordu. Dilden dile unutulmayacak ağıtını söylüyordu.
Parabaş Süleyman ve Kahraman analarına sarılıp dursalar da, faydası yoktu. O’nun feryat-figanı herkesi yasa boğmuştu. Orada bulunanların gözyaşları sel olup akmaktaydı. Kardeşler şaşkınlık içinde orman yangınını seyretmekteydiler. Bir yandan da Anaağız’ın ağıtına eşlik etmekteydiler. O gün akşam karanlığı çökene kadar ormanın yangınını seyredip, ağıtlar söylediler. Her şey olup bitmiş, Adıgüzel ile Gülçiçek alevler içinde küle dönmüşlerdi.
Parabaş Süleyman anasına yalvar yakar ederek köye dönmeye ikna eder. Ağıtlar içinde çar naçar hep birlikte köye dönerler.
Anaların Yüzü Gülmez
Ey zalim Han ne yaptın sen
Kuzucuğum yakıp gittin.
Öldürdüğün can iki can
Anacığa bakıp gittin.
İnançsızda iman olmaz
Bu şan şöhret sana kalmaz
Oğul kızım geri gelmez
İzdir aba çakıp gittin.
İki kızan sevdalandı
Vermeyen baba can aldı
Sanki doğuran yalandı
Yakıp yıkıp çekip gittin.
Gülçiçek’in çiçekleri
Olur dedim bebekleri
Yanar tüter ocakları
Boş kucakta yakıp gittin.
Adıgüzel’im yalandı
Bir başkası can alandı
Yanan yüreğim talandı
Bağrım delip söküp gittin.
Nakarat
Kıydın ona gitti gelmez
Anaların yüzü gülmez
İnsan olan nasıl bilmez
Canlarınla çekip gittin.
DEVAM EDECEK.
Mürsel ADIGÜZEL
Eğitimci Yazar Şair