İnsanlar aydınlığa kavuşmak adına, fenerlerini hazırlar ve karanlık meydana gelirler.
Bugün fenerlerle gelinen, karanlık meydan, göz gözü görmez oldu. Sis dedik ama bulut çöktü.
Fenerlerle sessizce yürüyor tanımadığımız insanlar. Bir kısmı çökmüş, yorgun, gözleri sönmüş. Öyle bir yüz şekli ki kalbura dönmüş ve çevre bulutların yaklaşmasıyla kararmış.
Meydanın çevresindeki şeker fabrikasının bahçesinden eser kalmamış. Kasabalı moralsiz ve ne yapacağını bilmez durumda. Buna karşılık yetkililer, hiçbir açıklama yapmamışlar. Çalışanlar zor durumda, bacakları eğrilmiş ve ayakta duracak hâlleri kalmamış. Herkes çiçek bahçelerimi, fabrikamı şeker pancarımı özledim, diyor.
Kırışıklık alnından başlamış, yüzünün derisi köseleye dönmüştü. Burun incelmiş ve gözlerin ışıltısı sönerek, derine mi kaçmış, bilmem ama suratında renk kalmamıştı. Saçlar dağılmış toz toprak dolmuştu. Gözlerini ovdu ve yine de fabrikanın tüten bacasını ve evinin parlayan penceresini bir türlü göremedi.
Hanımı yanındaydı. “Bu gidiş iyi değil” derken vücudu büzülmüştü. Söylediğini kim duyacaktı. Bahçedeki ağaçlara seslendi. Yaşlı adam “Geldik” diyebildi. Oturdukları yerden kıpırdamadılar. Hanımına da yer gösterdiler. Yaşlı adam hanımına tutundu ve yere oturdu.
Yaşlı adam “Geldik, gördük ve söyleyebilirsiniz,” dedi.
Koltuğunda hareketsiz duran, kendini beğenmiş müdür “Meydanda memurlarımız ürününüzü tartacak. Fiyat belirlenmedi, daha sonra ücretini size haber vereceğiz,” dedi. Yüzü kızarmış kararmaya dönmüştü. Henüz kafa dazlak olmamıştı. Gözleri dönüyor gibiydi. Çenesinin altı geniş, şakakları çekikti. Kafasının yukarı kısmı daha dardı.
Hanımı “Ürünü verdik, niçin parasını alamıyoruz. Bugüne kadar alırdık,” dedi. Yaşlı adam, “Ne yapalım, bunları adam ettik,” dedi. Kalkmaya çalıştı, hemen müdürün odasını terk etmek istediler. Müdür, “Amca haklı, fabrika kalmadı, alım yapamadığımız için, para veremiyoruz. Buna karşılık, gümrük sıfırlanıp şeker ithal edildiği için, üreticiye yazık oluyor,” dedi.
Sekreter rahatsız oldu. Kendi kendine cırladı, ikinci cırlamasına, onu müdür susturdu. “Üreticiye söz söyleyemezsin, başka yerde cırla,” dedi.
İçeri bir grup üretici daha girdi. Aynı konuşmalar da onlarla yapıldı. Ürünü teslim edecekler ve para geldiğinde ederi verilecekti.
Gençler toprağı terk ettiği için, köyler boşanıyordu. Kimse bu şartlarda toprakla, uğraşmak istemiyordu. Buna karşılık, geçim zorlaşıyordu. Artık seneye neyi ekmeyeceğimiz belli oldu, dediler.
Bu topraklar, bir Ülke daha besler ama ekmeye teşvik edilmiyor. Yabancının üreticisini besliyoruz.
Yüzleri yanık insanlar, karanlık meydandan fenerlerini yakarak, evlerine doğru yollandılar.
Hasan TANRIVERDİ