Lahana Karadeniz’e hastır. Özellikle kar soğuğunu yemiş lahana çorba için tercih edilir. Tencereye lahana iyice kıyılır. Fasulye katılır ve kemik parçası da ilave edilerek ateşe konur.
Karadeniz’de lahana çorbasını, yemek olarak bilinir.
Tencere kaynamağa başladığında, alınan nefis koku, karalahananın pişmeye başladığının habercisidir.
Tencere kaynayıp da biraz piştikten sonra, ocağın odunları geri çekilir ve ateşin yanması yavaşlatılır. Bunun için kara ateşte oluşan közler bile yeterlidir. Tencere közlerin etkisiyle mırıldanmaya başlardı.
Tencerenin kara ateşte, kararması önemli değildi. Çünkü ocağın müdavimi, hep aynı tencere oluyordu.
Lahana piştikçe, yayılan koku da artardı. Hatta aşhaneyi kaplar, çevreye yayılırdı Olay özellikle kış aylarında daha etkileyiciydi. Bu durumda aşhanenin perdesi kapanmazdı.
Lahana çorbası, iç yağı ile daha güzel bir lezzete sahip olurdu.
Aşhanenin ocağa yakın yerine masa kurulur ve cam ışığıyla aydınlatılırdı. Ayrıca ocağın yanında kara ışık da yanardı.
Lahana piştiğinde, tencere ocaktan indirilirdi.
Servise hazır lahana bekleniyordu. Lahana yemeği, sağanlara konuyordu. Kemiğin verdiği lezzet kendini gösterirdi. Amacımız karalahana yemeği ise, çoğu zaman bundan sonra başka bir şey yemezdik. Çünkü lahana üzerine başka ne yenir ki diyorduk. Yalnız hamsi varsa kızartılırdı.
Aşhane lahana kokmuş, alıştığımız için bize gelmiyordu. Tencerede çorba yarına da kalıyordu. Böylece her gün yemek pişirme derdi de ortadan kalkıyordu.
Görevi dolayısıyla yemeğe yetişemeyen, lahanayı duyunca sevinirdi.
Lahanaya katılan fasulye de lezzet bakımından önemli etkiye sahipti. Fasulye katılmışsa mısır katılmazdı. Yaprakların da kıyılması normal yapılıyordu.
Lahana yemeği bugün de sevinmemize neden oluyordu.
Hasan TANRIVERDİ