Kış mevsimi yağışlı başladı. Kar bastırmadan tüm hazırlıkların bitirilmesi için çalışıyorlardı. Her gün ormana, odun ve yaprağa gidiliyordu. Yaşlılar, “Mevlâ neylerse güzel eyler” diyorlardı. Bu duruma göre kar kapıya gelmeden, ormandan çıkmayacaklardı.
Dağ köylüsünün derdi bitmez, havası ve suyunun güzelliği kâr etmez diyorlardı. Derelerin alabalığı ani sel baskınlarıyla yok oluyor ve yuvaları sürüklenip gidiyordu. Köylü alabalığımızı da kaybettik diyorlardı.
Kısmen ılıman günler, köylüyü ormana sürüklüyordu. Köylüler de tepelere bakar, sinyali oradan beklerlerdi. Tepeler sinyal verirse kar geliyor demekti. Kar geldiğinde yığılır, metreleri bulurdu. Tepeler iki gündür sisliydi. Durum pek iç açıcı değildi.
Sabah başlayan kar, arada kesilse de iki karış bulmuştu. Ormanda kimsenin alacağı kalmaması gerekirdi. Aksi hâlde, kar ormana geçit vermezdi.
Kar yağışına rağmen, son kalan yaprağını almak üzere orman giden Hüseyin ağa, ormana yarım metre karla girdi. Ormanda yapraklarını büyük ağacın altına yığdı ve son kütüğünü yarıp bırakmak istedi.
Yaprağı taşıdı ve kütüğü yarmaya başladı. Kütüğü yarmada zorlandı. Kütüğü, sonunda yarma hâline getirdi. Yapraklardan bir yük yaptı. Odunları da ağacın dibine yığdı. Ağacın devasa dallarıyla dibine kar tanelerini ışıtmıyordu.
Akşam kararmaya başladı ki, kar metreyi geçti. Kar yağmıyor yukardan sanki bir boru ile püskürtülüyordu. Bir metre önünü göremiyordun. Hiçbir şey almadan yola çıkmak istedi fakat kar yeni yağdığı için batıyordu. Adımını attığında bir buçuk metre kara gömülüyordu.
Ağacın yanında kırılmış ağaçlardan dolayı yan tarafın da kar düşmemişti. Oturdu beklemeye başladı ama neyi bekliyordu. Karın bu gidişle duracağı yoktu. Hava kararmıştı. Kırık ağaçtan çıra koparttı ve ağaç dallarından ateş yaktı. En azından donmam dedi. Ateşi iyice yaktı. Dumanın köyden görünmesini aradı.
Evde çocuklar, babam gelmedi diye sızlanmaya başladı. Bu durumda kim ne yapabilirdi. Evdekiler, hanımı dahi Salih’e baktılar. Salih, bebek iken, düşmüş ve beyinde meydana gelen hasar dolayısıyla, kendini bilmez. Nasıl hareket edeceğini anlatamazdı. Gelişi güzel sözler söyler, niçin dediğini bilmezdi. İnce uzun boylu, beyaz derili ve siyah saçlıydı.
Salih’e yengesi Hüseyin ağanın hediklerini ve ekmek peynir sarıp gönderdi. Salih, eşofman giyer, ayakkabı giymezdi. Ayakları çıplak olarak, amcasına yardıma gidecekti. Kapıya çıktı, camadanı sırtına aldı ve çıplak ayaklarla iki metreye yakın kara atıldı.
Salih, amcasına seslendiğinde, amcası da beni ancak Salih kurtarır diyordu. Amcası sevinçle Salih dedi. Salih ağacın dibine indi. Amcasının ateşi yanıyordu. Camadanı verdi ve ekmeği çıkarttılar peynirle yediler. Amcasının sevincine diyecek yoktu. Salih’e sarıldı. Hedikleri ayağına giydi. Ateşi söndürdüler ve kara çıktılar.
Karın iki metreye çıktığını tahmin etti. Çünkü ağaçların gövdelerinden belli oluyordu. Salih, camadanı sırtına aldı ve amcasına bana tutun dedi. Amcası camadana tutunup peş peşe yürümeye başladılar.
Hüseyin ağa, kar yeni yağıyor, donmuş değil batıyor, diye kendi kendine dert yanıyordu. Kar batarsa dereye düşer veya çukur bir yere girebilirdi. Bata çıka köy yoluna girdiler. Önde Salih arkada amcası köye yukarı karda adım atmaya çalışıyorlardı.
Hüseyin ağanın aklına Salih niçin batmıyor gelmiyordu. Amcası batsa, Salih onu tutup kaldırıyordu. Önlerini göremiyorlardı. Kar o kadar çok yağıyordu. Mahalleye girdiklerinde ilginç olan evlerin yalnız üstünün görünmesiydi.
Evin kapısına geldiler. Karı delip kapının önüne girdiler. Hanımı kapıyı açtığında korktu. Bu kadar çok yağdığını bilsem ödüm kopardı dedi. Eve girdiler kapıyı kapattılar. Çocukları babalarına Salih’e büyük bir heyecanla sarıldılar.
Ateşin başında iyice ısındılar. Hüseyin ağa öyle üşümedik ama yürümede çok zorlandım. Kar batıyor, donmamış. Donmuş olsa batmaz, rahat yürünür. Hüseyin ağa başından geçenleri anlattı. Karı o kadar çok yağdığını, odun yararken fark etmedim.
Sabahtan, ev kara kapanmıştı. Ortalama üç metre kar vardı. Hüseyin ağaya hanımı, Salih’e bakmadın mı? Niçin o batmıyor. Yalın ayağını anlıyoruz. Bugüne kadar karda buzda ayakları çıplaktır. Fakat çok ilginç, karda batmadan geldi.
Karakış fena bastırmış ve köyü esir almıştı.