Geçen yazımda; bu büyük tehlikenin boyutlarını ve tarımda alınması gereken tedbirleri, aktarmaya çalışmıştım. Bu yazımda da, diğer tedbirleri özetlemeye çalışacağım;
2- Sanayi Sektörü:
Suyun en fazla tüketildiği ikinci alan, sanayi sektörüdür. Bu konuda da, tam bir sorumsuzluk, israf ve çevre kirliliği mevcuttur. Nedense, bizim halkımız; sade vatandaşı, çiftçisi, sanayicisi, velhasıl tüm kesimleri ile “Çevre Şuurundan” yoksundur. Her tarafı; yeraltı sularını, gölleri, nehirleri ve denizleri, çöplük gibi görmekte ve çılgınca kirletmektedir. Gelecek nesiller, Dünyanın sürüklendiği felâketler, umurumuzda değildir.
-Naylon kirliliği, ayrı ve çok vahim bir problemdir. Tabiatın yok edemediği bu ürün, bizi yok etmektedir.
-Sanayi; suyu israf ettiği gibi tüm kaynakları da kirletmektedir, petrol ve atıkları, Asbest, Fosfat, Nitrat, Cıva, Kurşun, Kostik Soda, her türlü deterjan (şehirlerde kişi başına yıllık sadece çamaşır tozu tüketimi 5-7 kg. civarındadır), Sülfürik Asit, yağlar velhasıl her türlü zehir ile su kaynaklarımız kirletilmektedir.
a-Sanayinin su tüketimi ise (başta tekstil, otomotiv, demir- çelik, kâğıt, deri, kimya, elektronik, madencilik, cam, çimento, enerji, gıda (süt, şeker, et ürünleri, fermente içkiler, meşrubat, vs.) deterjan, petrol vb. olmak üzere) çok fazladır.
b-Bir otomobilin üretimi için 300-400 ton, 2 dilim ekmek için 1,5 ton, 1 kg. buğdayın işlenmesi için 1 ton, 1 A-4 kâğıdı için 10 LT. 1 ton çelik için 240 ton, 1 varil ham petrolün rafine edilmesi için 7 ton, 1 kg. kumaş üretimi için 200 LT, 1 kg. deri tabaklaması için 130 LT, su harcanmaktadır. Meşrubat sanayindeki tüketimin ise haddi hesabı yoktur.
c)Bu durumda en kısa zamanda ve mutlaka, tüm sanayi kuruluşlarının, geri kazanma tesisi kurması, sağlıklı arıtmaların yapılması ve aynı suyun tekrar tekrar kullanılması sağlanmalıdır. Bunu yapmayan tesisler, kesinlikle kapatılmalıdır. Belediyeler ve Çevre Bakanlığı Teşkilâtı, bu konuda çok titiz bir denetim mekanizması kurmalıdır. Yeraltı Suları Kanunu’na, bu suları kullananlar için ciddi tarifeler uygulama hükümleri, konmalıdır. Çevre kirletme cezaları, çok daha ağırlaştırılmalıdır. Tüm belediyeler ayrı bir “Çevre Zabıtası” birimi kurmalı, gece-gündüz denetim yapmalıdır.
3-Enerji Sektörü:
Güneş ve rüzgâr enerjisi, çok daha fizibl olmasına rağmen, Türkiye’nin her tarafı HES’lerle doldurulmakta, tabiatın dengesi bozulmakta, ayrıca da çok ciddi tahribatlara sebebiyet verilmektedir. Bir denetim mekanizması da yoktur. Tam anlamı ile pervasızca hareket edilmekte, rant peşinde koşulmaktadır. Nitekim, o güzelim Karadeniz Bölgesi’nin hali içler acısıdır. Bir taraftan HES’ler, diğer taraftan maden aramaları, tabiatı katletmektedir.
a)HES yatırımları, tam anlamı ile denetim altına alınmalıdır. Tabiatın katli önlenmelidir.
b)Bırakılan can suyu %30-40 seviyelerine çıkarılmalıdır. Mevcut canlılara kıyılmamalıdır.
c)Barajlardaki teressübat temizlenmelidir. (Bugünkü teknoloji ile bu iş çok kolaydır.) Böylece, ömrü uzatılmalıdır. Ayrıca, bu barajların üzerleri, “Güneş panelleri” ile örtülmeli hem ilâve enerji elde edilmeli, hem de buharlaşma minimuma indirilmelidir.
4 -Kullanma Suyu:
Her tarafımızda, evlerde, okullarda, camilerde, hastanelerde, resmî dairelerde vb. tam bir israf hakimdir. Hiçbirimiz, bu israfı önlemeye çalışmıyoruz. Çeşmeler bozukmuş, sular şarıl şarıl boşuna akıyormuş umursamıyoruz.
a-Her işin başı eğitimdir. Tüm evlâtlarımızda belirli yaşa gelince, (evlerde, okullarda, camilerde vb.) tasarruf fikri aşılanmalıdır. Suyun ne kadar değerli olduğu beyinlere işlenmelidir.
b-Evlerde rezervuar hacimlerinin küçültülmesi, tasarruflu çeşmelerin kullanılması öğretilmelidir.
c-Belediyeler, su kaçakları ile ciddi biçimde mücadele etmelidir. Ayrıca, yağmur sularının depolanması için gereken yatırımlar yapılmalıdır.
d)Her tarafa bol bol ağaç dikilmeli, ormanlar ve yeşil alanlar korunmalıdır. Belediyeler, yeşil alan olarak, çim ekiminden vazgeçmeli, su istemeyen türleri tercih etmelidir. Arıtmalardaki sular geri kazanılmalı, tarım ve sulama kullanılması sağlanmalıdır. Yağmur suyu ve pis su kanalları ayrılmalıdır.
e)Göller, nehirler, sulak alanlar, yeraltı suyu havzaları, titizlikle korunmalıdır. Kirletici unsurların önüne geçilmelidir. Boşa akan su rezervleri değerlendirilmelidir.
Bu konuda, “Milli Seferberlik” ilânı şarttır. Hepimize, (özellikle de eğitim kuruşlarına, medyaya ve elbette iktidara) önemli görevler düşmektedir. Aksi halde çok pişman oluruz…