Bir şehre, bir kaleye ya da büyük bir binaya girişi sağlayan kapılar büyük ve çift kanatlı, evlere giriş sağlayan kapılar ise tek kanatlıdır. Kapılar bölgelere ve dönemine göre geometrik figürlü veya sade yapılmaktadır. Osmanlı döneminde “cümle kapısı” tabiri ana girişler için kullanılmıştır. Toplumsal derecelendirmeyi gösteren kapılar da vardır.
Kapılar kapılar
Bazen tebessümle açılır yüzümüze, yüreğimize, huzur buluruz. Kapılarımızın arkası, saklandığımız, güvende hissettiğimiz alanlardır. Çocukluğumun ahşap merdivenli
evi nasıl unuturum? Tıkır tıkır inişler hafızamda kalan seslerdir. Eski evlerin büyük anahtarlı, görkemli, kendine özgü ruhu olan kapıları yok artık. Bahçemizin demir kapısı arkasındaki, aynı sefa çiçeği, yanında pembe zakkumlar, mis kokan ıtır, pencere önündeki sakız sardunyalar tesbih ağaçları altında fısıldaşır. Nane, papatyalarla itişir bazen. Demir ya da tahta kapıların arka bahçesi, bizim ruhumuzdaki arka bahçemiz gibi. Kapılar bazen de en acı vuruşla çarpılır arkamızdan. Sanatsal kapılar ruhumuzun fırça darbeleridir. Gerçek anlamda kapılara gelince, eskiden korkmazdık kapılarımızı açmaya. Tanrı misafirimizdi kapımıza dokunanlar. Komşu ziyaretlerimiz. Kapılarımızı açık bırakıp uyuduğumuz, anahtar paspasın altında dediğimiz günler nerede kaldı? Akıllı kapılar, çelik kapılar yetmiyor artık. Korkar olduk tıklamasından, zil sesinden.
Mecaz anlamıyla kapılar, yüreğimizi sonuna kadar açtığımız arkadaşlıklar, dostluklar. Bazen gidenin arkasından sürgüleriz kapıları. Dış kapının dış mandalı gibi can acıtan sözler. Hayat bazen tüm kapıları kapatılmış bir oyun gibidir. Sonra bir rüzgâr eser yavaş yavaş açılır.
İtme gücüyle açtığımız, çekme gücüyle kapattığımız kapılar…
Arkasında sizi bekleyen varsa koşarak gidersiniz, yoksa çantadan anahtarı bulup açarken yalnızlık vurur yüzünüze. Sessizliğe açılan kapıların önünde, güneş kavursa bile yüzü soğuktur kapıların.
Açılmamış kapılar
Hiçe açılan kapılar, geçmişe kapattığımız kapılar, kimi zaman zorladığımızda açılan kapılar.
Orta kapııı
Arka kapıı diye duyduğumuz sesler. Kocaman tokmakları ile vurduğumuz kapılar. Elimizin sıkıştığı, parmağımızın kanadığı, canımızı acıtan kapılar.
Sağ ayakla girilen,
Eşiğinde durulmayan kapılar (İnanca göre her eşiğin koruyucu bir ruhu vardır.)
Hem başlangıç hem son olan kapılar, Işık sızan, sesler duyulan kapılar. Evlerimizi korumak için çelik kapılara, yürekleri korumak için ruhlarımızı kilitlediğimiz kapılar.
Anahtarları elimizde olan kapılar
Masallara açılan kapılan, gerçeklere açılan kapılar, en önemlisi de ekmek kapısı…
Medeniyetlere açılan kapılar
Sonsuzluğa açılan kapılar
Kapanmakta zorlanan kapılar, kapı önüne konulanlar, kapı kapı gezenler,
“Kapının birinden girip, diğer kapıdan çıkmakta neyin nesi” diye bağırdıklarımız
Kapısında bekleyenler, beklenenler
El kapısında, sınır kapısında beklediklerimiz
Herkesin kendi yaşadığı acının en büyüğü olduğuna inandırdığı hastane kapıları.
Cam kapılar; hizmetçi ruhlu kapılar, önüne geldiğimizde açılan kapılar.
Her kapının bir anahtarı vardır. Altı kıtanın anahtarı bizde değil mi? Kimilerine tamamen kapatılan, kimilerine aralık bırakılan, bazılarınaysa ardına kadar açılan kale duvarlarıdır. Rüzgâr esip çarparak kapandığında ’içeride birisi var’ hissi veren kapılar.
Gün gelir kapanır kapılar, farkında bile olmadan, içinde kalanla bir ömür yaşamaya mahkûm olduğumuz kapılar.
“Hadi başka kapıya” dediklerimiz, duyduklarımız, kapının önüne koyduklarımız, kapının tokmağına astıklarımız, kapısına not bırakıtlarımız,
Ha açıldı ha açılacak,
Kapıdan ha geldi ha gelecek diye beklediklerimiz
İki kapılı handa birbirimize değmeden yürüdüklerimiz, bir gün bitecek bu akış, kapı kapanacak. Elimizde hiçbir anahtar olamayacak. Kapılarımızı rengârenk boyayalım, pembe, mor, yeşil umuda açılan kapılar olsun.
O halde; Bugün bize ait! Çalın kapıları açılacaktır.
Sevgiyle…