Avrupa ülkelerinde, hükümetlerin halklarına gıda stoğu yapmaları ve silahlanmaları için “hatırlatma” yapmalarını ilginç buluyorum. 3-5 zaman sonra gidiyormuşuz, mesela. Rusya ve Avrupa ülkeleri birbirlerine giriyormuş.
Artık ben de bir tarafı seçiyormuşum, mecburen. Fark etmez. En iyi teklifi kim verirse o tarafa geçerim. Rus ordusuna da katılabilirim.
Alman devletinin askere alma duyuruları da ilginçti. Türkler de dahil, kendi ülkesinde yaşayan her ecnebiyi Alman ordusuna davet ediyor. Belki de Alman ordusuna katılırdım.
İşte böyle, tuhaf tuhaf düşlemlere götürüyor beni, Avrupa’daki haller. Olmayacak şeyler değil. Askerliğe profesyonel yaklaşıldığında her orduya katılmak mümkün.
Büyük kaosların arifesinde, mesele sadece orduyla-askerle kalsa iyi. Dünyanın sistemi gerçekten değişiyor.
Atsan sırtına heybeni, umduğun bir yerin zerresini bile bulamayabilirsin. Aynı dili konuşmaktan çok bir güven aramak daha önemli deyip varırsın bir yere. Bir bakarsın ki oralarda da kurşunlar havada uçuşuyor. Güvensiz bir ülkeden, daha güvenli ve adaletli bir yere gideyim, derken başka bir güvensizlik ortamına varırsın.
Kurulmak istenen dünyasal sistem olunca; artık, ne olacaksa, nasıl bir sistem olacaksa, her yerde aynı şekilde olacak. Ömrümüz yeter de görür müyüz, bilemiyorum. Fakat gördüğüm bir şey var; istenen gelecek için temel olacak olan her şey zaten hazır. İnsan tipi, teknolojik olanaklar, eski üretim ve ekonomik sistemlerin yerine geçecek sistemler…
Nerede güvende olacağız, peki? Adımımızı attığımız her yer kaos.