İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, ‘Kanal İstanbul’ projesini değerlendirirken, “Resmen bir cinayet projesidir. İstanbul için gereksiz bir felaket projesidir. Bu proje bittiğinde İstanbul bitmiş olacak.” görüşünü dile getirdi. (Çok haklıdır ve ülkesini seven herkesin destek vermesi milli bir görevdir.)
İstanbul Deprem Çalıştayı’na katılan İmamoğlu, deprem gibi bir konu varken, ‘Kanal İstanbul’ projesinin gündeme getirilmesini şöyle eleştiriyor: “Tüm İstanbullulara sormak isterim: Sınırlı bir bütçeniz varsa, o bütçeyi nasıl harcarsınız? Aile fertlerinizi doyuracak gıdayı almakta zorlanıyorsanız; çocuklarınızı iyi ve sağlıklı bir biçimde beslemeye ve okutmaya yeterli geliriniz yoksa; evinize gereksiz ve lüks bir mobilya almak için borca girer misiniz veya bankadan borç alıp tatile gider misiniz? Eğer esnafsanız, tüccarsanız, iş adamıysanız nasıl davranırsınız? Akıllı birer esnaf, tüccar veya akıllı iş adamı olarak kazandıklarınızla yat/kat mı alırsınız? Yoksa şirketinizin hayatta kalmasını sağlayacak yatırımlara mı yönelirsiniz?” derken…
Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turan, ‘Kanal İstanbul Projesi’nin yapılması, İstanbul Boğazı’nın geleceği için artık zaruret halini almıştır. Kanal İstanbul sadece bugünün değil yarının da projesidir. Kanal İstanbul, İstanbul Boğazı’nı kazalardan kurtaracak projedir.” demektedir. Tam bir inatlaşma söz konusudur. Mantık devre dışıdır.
1– Kimin haklı olduğuna karar vermek için öncelikle Kanal İstanbul ekonomik yapılabilirliği, çevreye olası etkileri ve İstanbul’un bugün için acil olarak çözüm bekleyen konuları açısından irdelenmesine ihtiyaç vardır. Konu ile referandum yapılması da demokratik bir davranıştır.
a) Kanal İstanbul için başlangıçta öngörülen inşaat maliyesi 75 milyar TL’dir. Ancak gerçek maliyet bunun 2-3 katına çıkacaktır. Buna karşılık olarak Kanal İstanbul ile ilgili ortaya konan gerçekçi bir gelir tablosu yoktur. Ülkenin ciddi bir ekonomik kriz yaşadığı, ekonominin küçüldüğü, işsiz sayısının 1 yılda 1 milyon arttığı, şirketlerin battığı ve bu durumun geçici olmadığı, en az 2 yıl daha süreceği, milyonlarca insanımızın ekonomik sıkıntı içinde yaşadığı bir ortamda, ekonomiye ve işsizliğe odaklanmamız ve çözüm aramamız, ülkenin mali kaynaklarını ve enerjisini bu yönde seferber etmemiz gerekirken, İstanbul kanal gibi anlamsız bir proje için ülkenin enerjisini ve mali kaynaklarını tüketmenin mantığını anlamakta şahsen zorlanıyorum. Bu kadar vahim bir hatada ısrarı normal bulmuyorum.
b) İstanbul’un önemli trafik ve ulaşım sorunları vardır. Ekonomi ve İş araştırmaları Merkezi INRIX’ın 38 ülkede 220 kentte yapılan araştırma raporuna göre; Dünyada en çok trafik sıkışıklığı olan kentler listesinde İstanbul, Kolombiya’nın başkenti Bogota’yı geride bırakarak, Moskova’nın ardından ikinci sıraya yükseldi. İstanbul’da 2018’de trafik sıkışıklığı, 2017’ye göre yüzde 6 arttı. Aynı süre içinde Moskova’da trafik sıkışıklığı yüzde 12 oranında azalmıştır. Muhtemelen çok yakın bir tarihte, 1-2 yıl içinde, İstanbul, Moskova’yı geçip birinci sıraya yükselecektir. İstanbul trafik ve ulaşım açısından sürdürülemez bir noktaya gelmiştir. Kentin rekabet gücünün ve büyümesinin korunabilmesi için Eğitim, Kültür, Ticaret faaliyetlerini sağlıklı bir biçimde yürütmesine ihtiyaç vardır. Söz konusu faaliyetlerin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi için iyi işleyen bir toplu taşıma sistemi gerekir. İyi işleyen bir toplu taşıma sistemi için de başlatılan raylı sistem yatırımlarının tamamlanması zaruridir. İstanbul’un ulaşım ve trafik sorunlarının çözümü için geçmiş tarihlerde ihalesi yapılan inşa faaliyetleri başlatılan 10 raylı sistem projesi için yeterli mali kaynak bulunamadığından, 8 adedinde yaklaşık iki yıldır yapım faaliyetleri bütünüyle durdurulmuştur. Yurt içinden mali kaynak bulunamadığından (AKP iktidarının uyguladığı ambargo nedeniyle) 2 raylı sistem projesinde ise yurt dışından temin edilen kredilerle inşaat faaliyetleri sürdürülmeye çalışılmaktadır. İstanbul için hayati öneme sahip raylı sistem projelerinin tamamlanması için 7-8 milyar TL mali kaynak bulamayan iktidar, Kanal İstanbul için 100-150 milyar TL harcamayı planlamaktadır.
c) İstanbul’da son yaşanan deprem, bize kamuya ait başta eğitim ve sağlık kurumlarındaki binaların depreme karşı dayanıksız olduğunu ve merkezi hükümetin yeterli mali kaynak bulunamadığından deprem riskine karşın etkin bir çözüm üretemediğini göstermiştir. İstanbul’da öncelikli olarak yapılması gereken yeterli mali kaynakları oluşturup, kenti beklenen deprem tehlikesine karşı hazırlamak ve güvenli hale getirmektir.
İstanbul’un alt yapıdan, ulaşıma; eğitimden, sağlığa acil olarak çözülmesi gereken birçok sorunu için büyük bir mali kaynak sıkıntısı yaşandığı bir dönemde, Kanal İstanbul gibi gereksiz ve absürt bir proje için 100-150 milyar TL gibi bir harcama yapmanın mantığını anlamak mümkün değildir. İstanbul ülke nüfusunun yüzde 20’sini barındırıyor ve ülke ekonomisinin ve üretiminin önemli bir bölümünden sorumludur. Bir başka ifade ile İstanbul sıkıntıya düştüğünde Türkiye de sıkıntıya düşecektir.
2– İstanbul hali hazır durumda bölgesindeki tüm su kaynaklarını kullanıyor ve yakın çevresinde devreye alacak başka bir su kaynağı da bulunmuyor. Sazlıdere ve Terkos Havzaları içinden geçen kanal İstanbul Sazlıdere ve Terkos havza alanlarını yok ediyor. Yer altı suları ve Terkos Gölü’nün tuzlanması riski var. Devlet Su İşleri’nin (DSİ) gizlenen raporuna göre İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan havzaların yüzde 29’u yok olacak. Su kaynaklarını yüzde 29 kaybeden İstanbul’un kurulacak yeni yerleşim yerleri ile nüfusu yüzde 10 artacak. Bir başka ifade ile İstanbul’da kişi başına temin edilen su miktarı yüzde 40 oranında azalacaktır. Küresel ısınma nedeniyle yağışlarda büyük düzensizlikler olmakta ve her yıl sıcaklıklar artmaktadır. Kanal İstanbul projesi sonrasında su kaynaklarının önemli bir bölümünü kaybeden İstanbul, kurak geçen bir yılda kente yeterli su sağlanamadığı bir ortamda yüz binlerce insanın kentten göç etmesi, ekonomik ve eğitim faaliyetlerinin büyük ölçüde durması riski ile karşı karşıya kalacaktır. İstanbul trafiği en az yüzde 10 artacak, 23 milyon metrekare orman alanı, 136 milyon metrekare tarım alanı yok olacaktır. Kanal İstanbul’u savunanların en önemli gerekçeleri artan gemi trafiğidir. Boğaz trafiğinde iddia edildiği gibi yıllara göre bir artış değil tam tersine özellikle son 10 yılda yüzde 22,46 oranında bir azalış gözlenmektedir.
Sonuç: İstanbullu son yerel seçimlerde Kanal İstanbul’u savunan Binali Yıldırım yerine 800 bin oy farkıyla Ekrem İmamoğlu’nu seçerek, bu projeye karşı olduğunu göstermiştir. Kanal İstanbul projesinde ormanları ve su havzaları yok olacak, İstanbul kaybedecektir. 100-150 milyar liralık inşaat maliyetini vergileri ile ödeyecek 82 milyon ülke vatandaşı kaybedecektir. Sadece kanal çevresinde imara açılacak 100 milyon metrekare arazinin imar rantını paylaşacak yandaşlar ve kanal inşaatında iş alacak yandaş müteahhitler kazanacaktır.
Elbette bu konuda ABD’nin baskısının olup olmadığı ayrı bir merak konusudur. Bu kadar ısrarın arkasında başka gerekçeler mi yatmaktadır?