Yıllar önce bir şehirlerarası otobüs seyahatim sırasında firmanın, yolcuların hoşça vakit geçirmeleri için seçtiği filmlerden birini izlemiş, çok keyif almıştım. Konusu çok etkileyiciydi ve ilk bakışta komedi türünde bir film olarak görülüyordu. Hani bir filme, tiyatroya gidersiniz de size sorarlar: “Nasıldı?” diye. İşte bu film de, “Nasıldı?” diye soranlara, “Çok komikti, bir güldük bir güldük,” cevabı verilebilecek türdendi.
Aslında bizler çoğu zaman ağlanacak halimize güleriz de durumun farkına varmayız.
Başrollerini, birçok toplumsal konulu filmleri başarıyla oynayan sanatçı rahmetli Kemal Sunal ile yine alanında çok başarılı değerli sanatçı Şener Şen’in paylaştığı bu filmin ismi “DAVARO”ydu. Damat olmak üzere hazırlık yapan Memo’nun tam da düğün günü hapisten çıkan kanlısının gelmesiyle töreler gereği hayatı alt üst oluyor. Köyün ileri gelenleri, arkadaşları, akrabaları, annesi, kanlısını öldürmediği sürece yüzüne bakmayacaklarını söylüyorlar. Hatta canından çok sevdiği eşi “Cano”su bile ondan yüz çeviriyor. “Kanlının canını almadıkça yüzüne bakmam!” diyor ve böylece kahramanımızın o günden sonraki hayatı trajikomik sahnelerle sürüp gidiyor.
Son sahnede, çoğu olaylardan ders alıp köyüne dönen Memo, yine aynı tepkiyle karşılaşıyor. Bu defa kendisi tepki koyuyor. “Ben hiç kimsenin canını alamam. Allah’ın verdiği canı sadece Allah alır. Hiç kimsen hatırı için adam öldürmem hatta canımdan çok sevdiğim Cano için bile,” diyor ve köyü terk etmeye kalkıyor… Sonunda “Cano”su başta olmak üzere herkes yaptıklarının hata olduğunu anlıyor.
Ekranlarımızdan defalarca izlediğimiz ve çok bilinen bu filmden niye söz ettiğimi merak ediyorsanız hemen söyleyeyim, 19 Ekim Pazar günü televizyonda izlediğim bir haber bana bu filmi bir kez daha anımsattı da ondan.
Haber spikeri şöyle diyordu: 29 yıllık kan davası sona erdi!
1979 yılında başlayan bu davada tam 16 kişi hayatını kaybetmiş. Bu can kayıplarına neden olan konu ise tarlalarda hayvan otlatılması sonucunda ortaya çıkan tartışmalarmış. Dile kolay, tam otuz yıla yakın bir süre ve 16 can kaybı. Can kaybının dışında, yaşanan acılar, dağılan yuvalar, öksüz kalan çocuklar, dul kalan eşler, elleri kınalı yüreği yaralı gelinler, bağrı yanık ana babalar ve çok uzun yıllar hapiste yatan, hayatının en güzel yıllarını hapiste geçiren, elini kana bulayan ve cezasını çektikten sonra hapisten çıktığı ilk gün bile ölebileceğini bilen insanlar…
Öleceğini bilen sadece can alanın kendisi midir? Onu kan alması için zorlayan en yakınları; annesi, babası, kardeşleri, bir de çevresi…
Kişi, zorla suça itilir. Eğer tetiği çekmezse ak sütler haram edilir. Öldürmediği takdirde yine ölmekten beter olacağını bilir de mecburen çeker tetiği. Bilir ki kahvede, aile içinde kimse yüzüne bakmaz, konuşmaz. Bilir ki kimse ona kız vermez. İstese de istemese de töre dedikleri kural gereği öldürmek zorunda hisseder.
Hepimizin yüzünü güldüren haberi spiker mutlu bir sonla bitirmişti. Muş’un Korkut ilçesinde başlayan ve iki aile arasında 29 yıl süren kan davalı taraflar, Bitlis’in Güroymak ilçesinde düzenlenen törenle barıştırılmış. Törene Korkut Kaymakamı Ali Edip, Güroymak Kaymakamı Rıfat Altan, Güroymak Belediye Başkanı Hüseyin Mutlu, Güroymak Jandarma Komutanı Ali Vanlı, Güroymak Emniyet Müdürü Mehmet Bulut, Güroymak Müftüsü Mustafa Demirbaş ile taraf ailelerden 2 bin kişi katılmış.
Bu törene büyük bir yemek sonrasında Kuran-ı Kerim okunarak başlanmış. Kuran-ı Kerim’in altından geçirilen taraflar birbirlerine sarılarak barışmışlar.
Yıllardır kan davası güden bu ailenin barışması için aracılık eden Güroymak ilçesinden Nurettin Mutlu ise böyle önemli bir işi başardığı için çok sevinçliymiş ve “İnsan öldürmek dünyadaki en büyük günahlardan biridir. Bu nedenle kan davasının sona ermesi bizleri mutlu etti. Bizi kırmayan aile üyelerine teşekkür ederim,” diyerek topluma da önemli mesajlar vermiş.
Evet, bizler de toplum olarak ekranlarımızdan bu barışma olayına şahit olduğumuz için çok mutluyuz. Dileriz bu barış, kan davası güden diğer insanlara da örnek olur, böylesine mutlu haberleri izlerken yüzlerimizde gülücükler oluşur.