Bomba yüklü kamyonların ihbarcısı M. Ali yine bomba etkisi yaratacak bir ihbarda bulundu. Sadece ihbarda bulunmadı, bir önceki ihbarı yeterince dikkate almadığı için de emniyeti “fırçaladı”.M. Ali yeni ihbarında, “Dünkü ihbarımda aldığınız kamyondan 4 tane daha araç İstanbul’a girmiştir ve şu an 4 kamyon sınırsız cephane dolu araçlar İstanbul’da. Küçükçekmece’de terör örgütlerinin sığınaklarına taşınacak. Plakaları sahte olduğundan Ankara’dan İstanbul’a tam 6’şar kez plaka değiştirilmiştir. Lütfen dikkate alın” dedi. M. Ali ihbarında olacakları detaylandırıyor. Öyle ki bizzat araçlarda olanların bile kaçırabileceği ayrıntıları yazıyor;
Plakaların değiştirileceği, Küçükçekmece’de terör örgütlerinin sığınaklarına taşınacağı, araçta olanların sahte kimlik kullandıkları…
Şimdi bu ihbarı dikkate alsan bir türlü, almazsan bir türlü.
Bir kere ihbarlar eğer doğruysa bu bilgiler ve bu bilgilere sahip olma korkunç bir durumdur. Şayet yalansa kimler neyi hedefliyor bilmek gerek.
Bütün bunları dikkate almamız kaçınılmazdır. Birilerinin hatırına hiçbir şey yokmuş gibi davranamayız. Ama birilerini de haksız yere şaibe altında bırakmak da asla doğru değildir.
Öyle ki dikkate alınmadığı zaman ihbarda yer alanların % 1’i gerçekleşir ise altından çıkamayız.
O halde ne yapmak gerek?
İsterseniz ihbarcı M. Ali’nin son ihbarında yer verdiği bir başka konuya da değinelim ondan sonra ne yapabilirizi tartışalım.
M. Ali 15 Mart tarihli ve 15510031527 numaralı ihbarda ise, “iki hafta içinde bir devlet büyüğüne suikast yapılacağı ve Nevruz bayramında provokasyon yapılacağı uyarısında bulunuldu.”
BİR DEVLET ADAMI VURULACAK
Doğrusu bu ihbardan çok ürktüm. Yok yani kendim için değil, zaten ben devlet adamı değil sade bir vatandaşım ve bana gelen de baş göz üstünedir, ancak bir “devlet büyüğü”ne kast etmek sadece ona yönelik değildir. Bu suikast(ler)le hedeflediği bir şey vardır ve bunun da kargaşa çıkarmak olduğunu bilmeyen yoktur. (bu arada Abdullah ÖCALAN meydan okuyarak “nevroz sonrası bir şeyler olacak” dedi bu konuya sonraki yazılarımda değineceğim)
Kargaşayı kim ister sorusunun iki cevabı vardır;
1. Ülkenin iç ve de özellikle dış politikasını kendi ülkelerinin yararına olmadığını düşünenler. (bu konu ile ilgili çok çarpıcı bir yazı hazırlıyorum. Bir aksilik çıkmazsa bir sonraki yazım o olacak)
2. Ergenekoncular, eğer hesaplar örtüşüyorsa işbirliğine gidilebilir.
Gerçi sayın başbakan ilk günden beri kendisine yönelik suikastler sorulduğunda;
“biz her şeyi göze alarak bu yola koyulduk” diyor. Ve beyaz gömleğin cebine de “ip” koyduğunu ifade etmektedir. Gerçekten de yürekli bir duruş. Ama sorun sadece bu değil ki. Allah korusun suikastler ülkenin karışmasına sebep olursa planlayıcılar o zaman hedeflerine varırlar.
Aslında kamyon meselesini irdelersek biraz komplocu yaklaşmakta yarar var.
Eminim Mahir KAYNAK gibi komplo teorileri üretsek yeridir. Ve belki birileri şu teorileri konuşmaya başlamıştır bile:
a) Acaba Türkiye’yi karıştırmak isteyen güçler bu bombaları tedarik yoluna mı gittiler?
Veya
b) Birileri özellikle seri numaraları olmayan/silinen bombaları bu kamyonla legal yollarla taşıyıp kullanmak mı istedi?
c) Ya da birileri gayet normal ve resmi prosedüre uygun olan bu taşımayı ihbar ederek polis üzerinden hükümetle TSK’yı karşı karşıya getirmek mi istedi..?
Soruları, acabaları çoğaltmak mümkün. Ancak son seçenek üzerinde biraz durmak istiyorum. Zira bu seçeneği doğru kabul eder isek bazı haklı gerekçeleri kabul edebiliriz.
Son seçeneğe geçmeden bazı sorularla konuya açıklık getirmeliyiz.
- Bu kamyonları ve yüklerini bu kadar detaylı bilen biri yabancı olamaz.
- Bu yükleri bu detaylarla bilen biri yapacağı ihbarla ne yaptığını da çok iyi biliyordur.
- Bu ihbarın gizli kalamayacağını bilmeyecek biri bu bilgilere sahip olamaz.
- Bu ihbarla olacakları göze alan biri kör-kara cahil biri değildir…
O halde bu cahil olmayan birileri neyin peşinde ve ne yapmak istiyordur?
Şimdi son seçeneğimiz olan Hükümet ve TSK’yı karşı karşıya getirme teorisine geçebiliriz.
TSK’nın silah sevkiyatı için kiraladığı bir sivil taşıma aracı gayet rutin olan bir taşıma seyrinde iken emniyete gelen ihbardan dolayı polisler tarafından arama ve inceleme konusu haline getirilmiştir.
Bundan TSK’nın rahatsız olmaması mümkün değildir. Hele hele numaraları silinmiş veya numarasız el bombalarının bu kamyonda bulunması kamuoyuna “işte size askerin illegal hazırlığı” gibi hassas ve tehlikeli şüphelere götüren mesajın verilmesi TSK tarafından son derece esefle karşılanır.
TSK dönüp hükümete;
“Biz polisin bilgi ve izni olmadan kendimize ait bir iş(i) yapamayacak mıyız” diye sorarsa hükümetin buna cevabı ne olur merak ediyorum.
İşte bu seçenekle ihbarcının hangi amaca hizmet ettiğini takdirlerinize bırakıyorum. Zira hassas olan konularda daha dikkatli olunmaz ise bu hassasiyet tehlikeli boyutlara varır.
Söylendiği gibi e-mail ABD’den gönderilmişse eğer daha vahim bir durumla karşı karşıyayız. Ancak konunun uzmanları e-mailleri yönlendirmenin çok basit olduğunu söylüyorlar.
(Hatta bir arkadaşa böyle yönlendirmenin sağlıklı olup olmadığını sorduğumda; “biz nerede olur isek olalım kendi internet işlemlerimizi sizin bilgisayarınızdan çıkmış gibi yönlendiriyoruz” dedi ve tabi ki ben de çok korktum!)
Anlayacağınız ABD gönderisi gerçek olmayabilir. Ancak bir şey var ki şeksiz şüphesiz doğru;
Birileri aldığımız nefesi bile sayacak kadar bizi gözetliyor. O zaman yanlış yapan gider.
Siz siz olun internet dolaşımınızda yanlış yapmayın.
Sonra karışmam.
Bunlarla beraber,belki de yapılan ihbarlarla korku salınmaya çalışılıyordur ya da kimse kendini güvende hissetmesin… Bu tür korku ortamlarının faturası genelde etkililer eliyle yetkililere çıkartılır….(Bence tabii)…. Selametle….