Kalpak’ın siyasi bir kavga aracı olacağını muhtemelen hiç kimse tahmin edememiştir. Onun bir siyasi ideolojinin de taşıyıcısı olabileceğini kimse anlayamamıştır. Ama günümüz Türkiye’sinde kalpak’ın artık böyle bir misyonu vardır. On binlerce insan kalpaklı resimleri bir bayrak gibi elden ele dolaştırmaktadır.
Kalpak koni biçiminde, deri, kürk veya kumaştan yapılmış bir başlıktır. Türkiye’de, Kafkasya’da, Rusya’da, İran’da, Türkistan ülkelerinde kullanılan bir başlıktır. Günümüzde Özbekistan sınırları içinde bulunan “Kalpakistan” özerk bölgesinin de adı olmuştur. Tarihte çeşitli Türk boylarının başlığı olmuştur ama Kara Kalpaklar diye bir Türk boyunun da adı olarak kullanılmıştır.
Milli Mücadele döneminde (1918-1922) İstanbul Hükümet erkanı ve ona yakın olan kimseler Fes adlı bir başlık kullanmışken, ondan bağımsız olarak Ankara merkezli Milli Mücadeleciler ise kalpak kullanmıştır. Kalpak kullanmak o dönemde Milli Mücadeleci, Kuvay-ı Milliyeci olmanın baştaki bir belirtisi de olmuştur. 1923’te hatta 1924’te bile Ankara Hükümet erkanı kalpak kullanmıştır. Dönemin gazete haberleri Ankara iktidar seçkinlerinin kalpaklı resimleri ile dolup taşmıştır.
Kalpaktaki ilk değişim Lozan Görüşmeleri esnasında ortaya çıkmıştır. Türk heyeti kalpakla görüşme salonuna gelirken, heyet başkanı (İsmet İnönü) ilk defa kalpak yerine fötr şapkayı tercih etmiştir. Aslında onun bu tercihi de gelecekteki gelişmelerin de işareti olmuştur ama o esnada kimse bunu fark etmemiştir.
Mustafa Kemal Paşa Ağustos 1925’te Kastamonu’ya yaptığı bir gezide kalpak yerine bazen şapka bazen de fötr kullanmıştır. O gezide yaptığı konuşmalarda şapkanın mana ve önemini halka anlatmıştır. Şapkanın bir medenilik belirtisi olduğunu, medenileşmeye mecbur olunduğunu bu yüzden de şapkanın tek seçenek olduğunu halka ilan etmiştir. Kastamonu halkının bu konuşmalardaki derin manayı ne kadar kavradığı, ne kadar kabullendiği elbette anlaşılamamıştır. Ancak Cumhuriyet döneminde pek çok ilin hesabına büyük inkılaplardan birisinin ev sahipliği gibi ayrıcalıklı bir özellik düşerken Kastamonu’nun payına da “Şapka İnklılabı” gibi dünya çapında değeri bu gün bile anlaşıl(a)mayan çok büyük bir İnkılaba ev sahipliği düşmüştür. Kastamonuluların hepsi olmasa bile bazıları bunun önemini teslim ettiklerini göstermişlerdir. Onlardan birisi de Kastamonu kökenli Bülent Ecevit olmuştur. Ahir ömrüne kadar şapkasını hiç bırakmamıştır.
Mustafa kemal Paşa Kastamonu’da şapkanın uygarlık/medeniyet için nasıl önemli bir yere sahip olduğunu açıklamasından sonra, onun tarafından seçilmesi uygun görülenlerden oluşan TBMM’de konuya seyirci kalmayarak 25 Kasım 1925’te 671 sayılı Şapka Giyilmesi hakkında özel bir kanun çıkararak konuya hukuki bir zemin hazırlamıştır. Türkün maküs talihi üzerinde 1918’den beri Ankara merkezli Milli Mücadelecilerin başları üzerinde durarak ağırlık yapan, uygarlık alanındaki yürüyüşe de ağırlık oluşturduğu sanılan kalpak yasaklanmıştır. Milli Mücadelenin sembolü sayılan bir başlığın, sembol olmayı hak etmediğini TBMM bu kanunla dost düşman herkese göstermiştir.
Halkın bu konularda mantıklı düşünemeyeceği, doğruyu bulamayacağı bilindiğinden, her konuda olduğu gibi kurtarıcı sayılan kadro, bu konuda bile halka önderlik etmiştir. Milli Mücadeledeki yerlerinin, önemlerinin bir nişanı olarak başlarında taşıdıkları kalpaklarını atarak onun yerine uygarlık yürüyüşünün önemli sembolü saydıkları şapkayı giymişlerdir.
Elbette bu hengamede Kel Ali diye bilinen İstiklal Mahkemesi başkanı Ali Çetinkaya ve arkadaşlarına da müh,m görevler düşmüştür. Şapkanın mana ve önemini kavrayamayan, sağda solda sarık-fes-kalpak gibi uygunsuz sayılan başlıklar giyen ve veya bu başlıkların lehine görüş beyan edenlerin bazılarını dar ağaçlarına göndererek ülkenin uygarlık yolunda yürümesine olan katkılarını sunmuşlardır. Şapka Kanunundan üç yıl önce yazılmış olan kitapların yazarlarını bile “memleket menfaatleri için” idam etmekten çekinmemişlerdir.
1920’lerde şapka uygarlığa doğru koşmanın alameti, iktidar seçkini olmanın nişanı sayılmışken sonradan durum değişmiştir. İktidar seçkinleri şapkasız bir yaşantıyı tercih etmiştir. Zamanla şapka köylülerin başında, köylülük işareti olarak kalmıştır. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın “köylü milletin efendisidir” vecizesi, “şapka inkılabı” gibi büyük olayın akıbetini, köylünün bu konudaki inatçı ısrarını da açıklayıcı olmuştur.
Derken Türkiye’de sol grupların devlet eliyle, devlet ödenekleriyle ihdas edilip geliştirilmesinden sonra şapkaya bir ara bağımsızlık savaşına sembol olmak gibi bir anlam yüklenmeye çalışılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a bağımsızlık savaşı için İngilizlere ve padişaha karşı savaşmağa gittiği fısıltı gibi ama koro uyumu ile tekrarlanır olmuştur. Mustafa Kemal’in bu işleri, padişahın izniyle, onun verdiği rütbe, yetki ve ödenekle nasıl yapacağı gibi sorular atlanarak birden bire kalpak yeniden keşfedilmiştir. Elbette bu keşifte, Lenin’in kalpaklı fotoğraflarının da payı olmalıdır. Lenin ve Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafları yan yana dolaşmaya başlamıştır.
Demokratik seçimleri solun çatısı altında toplanarak gelişmeye çalıştığı CHP’nin hiçbir seçimi kazanamayışı kalpaklı günlere dönülmesini bir özlem haline getirmiştir. Bir yandan Atatürk İnkılaplarının yılmaz bekçileri gibi bir misyonu kendilerine yükleyen bu çevreler, hem inkılapların uygulanmadığını bunun Türkiye için bir felaket olduğunu iddia etmiş hem de o inkılapların yasakladığı kalpak’a yeniden saygı değer bir figür, sembol haline getirmişlerdir.
Bu çelişkinin nasıl ortadan kalkacağını ise hiç önemsememişlerdir. Çünkü Mustafa Kemal’i Samsun’a gönderen padişaha karşı, “Samsun’a gidiş İngilizlere ve Padişaha karşı savaş içindir” gibi çelişkiler ise İnkılapları koruma kanunları ile aşılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal Paşa’nın ömrünün hiçbir döneminde İngilizlere karşı olmayı siyasi bir tutum olarak benimsememiş olmasına rağmen, İngilizlere karşı bağımsızlık savaşları bile başlatmışlardır.
Türk halkının kendisi için gerekli olan doğruları anlayamadığı tezinden yola çıkarak Demokratik seçimlerden umudunu kesen çevreler, halka karşı ve halkın seçtiklerine karşı yeniden Mustafa Kemal’in kalpaklı fotoğrafları ile sokaklarda yürümeye başlamıştır. Bu yürüyüşler kalpak’a yeniden eski görkemli saygı değer yerini iade edebilir mi? Bunu kestirmek elbette zordur. Ancak dünya çapındaki “Şapka İnkılabının” kalpak’a eski saygınlığının verilmesine engel olduğu açıktır. Kalpaklı yürüyüşler, siyasette kalpağı sembol yapmalar, ister istemez uygarlık yürüyüşünden vazgeçildiği şüphesini de doğurmaktadır. Oysa Mustafa Kemal Paşa, Türk’ün kalpaklı dönemini, Türk’ün kendisini kaybetmesi, çamura bulanması diye ilan etmişti Kastamonu meydanlarında.
Şimdi iktidar mücadelesi yeniden Türk’e kendisini kaybettirir, kapaklı dönemi geri getirirse yeniden çamura bulanma tehlikesi de ortaya çıkabilir. Bunun vebalini kim üstlenebilir?
29 Ekim 2012’de sol çevrelerin Ankara’da Cumhuriyet için miting yapmaları da, Anıtkabire giderek dilekte bulunma çabalarını da AKP hükümetinin engelleme çabaları da insanın aklının kolayca açıklayabileceği işler değildir. Devlet sopası ile halkın/cumhurun her değerini kıyafete varıncaya kadar değiştirenlerin sonra aynı halk için bayram ihdas etmeleri, kendi kendilerine bu bayramı kutlamaya çalışmalarının mizahi bir değeri olsa bile Hükümet hangi akla hizmet ederek bunu yasaklamaya çalışmıştır?
Ancak bütün bu siyasi tartışmalar, kalpak’a eski saygınlığını kısmen yaşatmıştır. Yasaklandığı ayıplandığı, çamur sayıldığı dönemler çok uzaklarda kalmıştır. “Büyük Şapka İnkılabına” kadar geçen dönem göz önüne alındığında, kalpak siyaseten bir riyakarlığa da örtü olmuştur. Kılıf olmuştur. Bağımsızlığını sağladığı, bunun sembolü olduğu Türkiye’de, meydanı şapkaya kaptıran kalpak yeniden yükselen bir değer olma yolundadır. Dikkat edilirse Mustafa Kemal’in şapkalı fotoğrafları meydanlarda hiç yoktur. Neden? Geçmişte kalpakla örtülen siyasal ihtiraslar, siyasal amaçlar yeniden mi örtülmeye, pazarlanmaya çalışılmaktadır. Oysa cumhuriyet bayramı kutlamaları kalpak yerine şapka ile daha uyumlu olurdu. Uygarlık yürüyüşünde ısrarlı olunduğunu bile (içinde İngilizlerin olduğu) muasır medeniyete/çağdaş uygarlığa gösterebilirdi. Bu da kalpak’ın intikamı olmalıdır.