Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
KALP KIRMAK
Hadis-i şerifte de “Ey Kâbe, sen Allah’ın evisin. Sen mübareksin fakat bir Müslüman, bir Mümin’in kalbini kırsa 70 defa seni yıkmaktan daha büyük günaha girer” buyrulmuştur.
Belki bu hadisten yola çıkarak tasavvuf kitaplarında çokça kalp ile Kâbe karşılaştırması yapılmış, kalp kırmanın, gönül yıkmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük günah olduğu ifade edilmiştir:
Dünden bugüne kalp kırmanın neden bu kadar ciddi bir günah olduğunu tüm Allah dostları farklı kelimeler ile de olsa hep aynı gerçeği dile getirmişlerdir.
Maddi ilişkilerin ön plana alındığı günümüzde maalesef kalp kırmama hassasiyeti Müslümanlar arasında azalmaya başlamış, Müslümanları incitmenin en büyük günah olduğu unutulur olmuştur. Kazanma hırsı ve dünya sevgisi gözleri bürüdüğünden ticarette, siyasette ve insani ilişkilerde bu tür hassasiyetleri gösterenler mumla aranır olmuştur.
Hâlbuki Fil suresinde anlatıldığı üzere Ebrehe sırf Allah’ın evini yıkma niyetiyle yola çıktığından daha bu işe girişmeden helak edilmiş, ordusu ve filleri ile beraber helak olmuştur.
Bu meselenin ciddiyetini ortaya koymak için en çarpıcı ifadeleri gönül dünyamızın yıldızı olan Yunus Emre şöyle ifade eder:
“Aksakallı bir koca, hiç bilmez ki hal nice
Boşa gitmesin hacca, bir gönül yıkar ise…
Bir kez gönül yıktın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil”
Türk mutasavvıfı Yunus’a Emre’ye göre Mümin’in gönlünü kırmaktan kaçınmayanların ibadetleri kendilerine istenen faydayı getirmeyecektir.
Bu sebeple kalp kırmamak, gönül yıkmamak Esad Erbili (k.s)’un tabiri ile “Ama bildiğim bir şey var ki, bu tahsilin (seyr u sülukun) ilk dersi incitmemek, son dersi de incinmemektir…”
Yunus Emre’nin bir ilâhîsinde kısaca şu beytiyle özetlemiştir konu:
“Gönül Çalab’ın tahtı gönüle Çalap bahdı
İki cihân bed-bahtı kim gönül yıkar ise”
(Gönül Allah’ın tahtı /sarâyı/dır. Allah gönüllere bakar. Kim gönül yıkarsa iki âlemde de bedbahttır /kötü talihlidir; sonu iyi değildir.)
Çalap, Cenâb-ı Hak.
Taht, mecâz-ı mürsel yoluyla sarây (mekân)ı hatırlatır.
Bed-baht, bahtsız, bahtı kara, kara bahtlı, talihsiz.
“Bahdı” kelimesi bazı yazmalarda “bakdı” şeklindedir. Kelime “h” kafiyesinin bozulmaması için “bahdı” şeklinde alınmış.
Kur’ân-ı Kerîm’de, Kıyâmet günü Allah’ın huzuruna “Selîm bir kalb ile gelenler, müstesna bir yere sahiptirler.” (Şuarâ/89) denilmektedir. Yine Kur’ân’da, Hz. Mûsâ, “Rabbim göğsümü aç!” (Tâhâ/55) diye niyâz ettiği halde; Hz. Peygamber “Senin göğsünü açmadık mı?” hitâbına (İnşirâh/1) mazhar olmuştur. Bu iki peygamberin kalbî makâmları, sâlikin seyr ü sülûkta yaşayacak olduğu iki ayrı makâmın husûsiyetlerini ortaya koymaktadır…
Hz. Mevlana ise din anlayışında insanı dışlayan ve kalp kırmaktan kaçınmayanları ahmak olarak isimlendirir:
“Bu gönül evinin içinde kimin bulunduğunu biliyorsanız, bu gönül sahibinin kapısı önünde ettiğiniz terbiyesizlik nedendir?
Ve Mevlana Hazretleri ne güzel bir söz söylemiş bu konuyla ilgili;
“Bir defa kalp kırmak, Kâbe’yi alt üst etmekten daha kötüdür!..
Zira Kabe’yi Hz İbrahim inşa etti , kalbi ise Allah yarattı!..”
Hadis-i şerifte ise;
( Kalp kırmak, Kâbe’yi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür ) buyurulmuştur. İyi olsun, kötü olsun hiçbir insanın kalbini incitmemelidir.
Allahü Teâlâ’yı en çok inciten, küfürden, inkârdan sonra, kalp kırmak gibi büyük bir günah yoktur…) buyrulmuştur.
Hiç kimseyi incitmeyin!..
Netice olarak; kalp kırmamalı, hiç kimseyi incitmemelidir.
Değil Mümin’in kalbini, kâfirin kalbini bile incitmeye hakkımız yoktur.
Kalp, Allahü Teâlâ’nın komşusudur. Ev sahibine eziyet edenin komşusu da incinir…
Ahmed Yesevi hazretlerinin ise şöyle demiş kalp kırmak konusunda:
“ Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma!.. Kalp kırmak, Allah ü Teâlâ’yı incitmek demektir. ”
Ne güzel söylemişler: “Ne sen bir kimseden incin, ne senden kimse incinsin.”
Bir toplum içinde yaşıyoruz. Başkalarıyla devamlı ilişki ve alışveriş içindeyiz. Dinimizin ahlak kurallarından başlıcası; çevremize iyi davranmak, kırıp dökmemek, kimseyi incitmemek…
İncitmemenin asgari görüntüsü kimseye fiziki zarar vermemektir. Vurmamak, dövmemektir. Bunun sonrası ise incitmemek, kalp kırmamaktır.
Sevgili Peygamberimiz Müslümanı şöyle tarif eder: “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların, başka insanların emin olduğu kimsedir.” (Müslim, İman, 64, 65.)
Eliyle kimseye zarar vermeyen, zorbalık yapmayan, kaba kuvvetle başkalarını tehdit etmeyen, kırıp dökmeyen kimsedir. İkinci olarak diliyle zarar vermemek söz konusudur.
Dille nasıl zarar verilir?
Birine karşı ağır konuşulur, hakaret edilir. Onun dedikodusu yapılır, böylece incitilmiş olur. Bunlar insanlıkla, güzel ahlakla, bağdaşmayan davranışlardır.
İncitmek deyince kalp kırmak, gönül yıkmak, insanın ruhunu rencide etmek gibi daha hassas yönler hatıra gelir. Başkalarına zarar vermemek, onların bizden emin olması sadece fiili alanla sınırlı değildir.
Olgun ve erdemli kişi davranış ve sözlerine öylesine dikkat etmeli ki, karşısındaki insan onun hakkında kötü düşünme mevkiinde kalmamalı.
Muhatabının gönlünü kollamalı şu veya bu şekilde onu incitip yaralamamalı. Ayrıca kaba ve çiğ davranışlardan kaçınmalı, nazik ve zarif olmalı.
Yunus’un dediği gibi:
“Gönüllerde iğ olmagıl mahfillerde çiğ olmagıl
Çiğ nesnenin ne tadı var gel aşk oduna piş yürü.”
Yüksek ahlaklı kimseler incitmeme hususunda titizlikle durmuşlardır. Onlara göre gönüller nazargâh-ı ilahîdir. Kim gönül kâbesine zarar verirse, hakikatte onun sahibini incitmiş olur.
Zira “Allah, gönlü kırıklarla beraberdir.”
Mevlana şöyle der:
“Ahmaklar, insan yapısı mescide saygı gösterirler de, gönül sahiplerine bigâne kalarak onların gönüllerini kırarlar.”
Yunus Emre bunu daha kestirmeden söyler:
“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.”
İnsan gönlüyle, hele kırık kalplerle oynamaya gelmez. Şu hadis-i şerifler ne kadar ibret vericidir:
“Mazlumun duasından sakınınız. Zira onun duasıyla Allahutaala arasında perde yoktur.” (Müslim, İman, 29.)
İçinde Allah aşkı olan bir gönlü kırıp öyle bırakmayın!..
Kıranlar Kırdığınız yerden kırılacaksınız! Şüphesiz ki Rabbim kimsenin göz yaşını yastıkta bırakmaz!..
Kırılanlar, haydi toplayın kırıklarınızı, kalkın Dua ’ya gidelim, Bizi Yaradandan başkası anlayamaz.
Allah Teâlâ’dan niyazımız maneviyat yolunda hem incitmekten hem de incinmekten bizi koruması, kalp kırarak kul hakkına girmekten bizleri muhafaza buyurmasıdır…
*****
Bu gün buraya kadar dostlar; ben kendime dönüyorum. Biliyorum ki bazılarına gün bitti, bazılarına yeni başladı, bazılarına ise gün hala başlamadı.
Bizim buralarda yağmur başladı, sizin oraları bilemem, bereketiyle geldi benim sokaklarıma rahmet… Sitenin bahçesinden ne güzel bir toprak kokusu geliyor buram buram… Toprak, sevdiklerimizi aldığı için mi böyle güzel kokar?
Özdemir Asaf’ ın dediği gibi
“Çokça yağmur yağsa,
Temizlenir mi şu kirli dünya?..”
Dilerim yağmurlar temizler, götürür her bir kötülüğü bedenlerden…
Yağmuru seviyorum belki benim yerime ağladığı içindir… Ama yine de gelse de ıslansak dediği biri olmalı insanın…
Yağmurlu ve bereketli güzel bir Cuma günü, hayırlara vesile olmasını dilediğim bir Cuma gününde gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler yolladım yağmur bereketiyle… Hayat ağacınıza asılan yeni günde yürüdüğünüz yolunuz açık olsun…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’
Yaşamayı sevin, işinizi sevin, hayvanları sevin, eşinizi sevin, doğayı sevin ama en çok kendinizi sevin. Kısacası Yaradandan dolayı Yaratılanları sevin… Sevmek nefes almaktır! Hayat sevince güzel sevelim, sevilelim ve diyelim ki; Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#
Dipce;
Bu makalede dünya işlerinden vakit buldukça okuduğum: Yunus Emre, Mevlana hakkında yayınlanmış tasavvuf yayınları kitapları, Prof.Dr. Hüseyin Elmalı ve Prof. Dr. Ömer Dumlu’ nun Kur’an-ı Kerim ve Türkçe mealinden, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarından, bazı dini ve tasavvuf kitaplarından faydalanılmıştır…