Belgesel izlemesini çok severim. Gerçi, izlenecek başka da kanal kalmadı ya…
Geçenlerde Roma imparatorluğunun üçüncü imparatoru Kaligula’nın hayatını konu alan bir belgesel izledim.
Anladım ki…
İnsan denen yaratığın huyları ha demeyle oluşmamış. Bugünün yaşam biçimleri, insanların karakterleri yüzyılların tortusu… Değişen araçlar olmuş. Böyle de gideceğe benzer.
Kaligula’nın tahta çıkışını kaderin cilvesi diyelim.
İlk önceleri Roma’yı gayet iyi yöneten Kaligula tahta iyice yerleştikten sonra azıtmış. Har vurup, harman savurmalar, hovardalıklar falan derken hazinenin dibini getirmiş. Çareyi (akıldanelerinin telkiniyle) geçmişten beri var olan ama uygulanmayan bir kanunda bulmuş.
“Vatan Hainliği kanunu”.
Bu kanun hükmüne göre; vatan hainliğinden mahkûm edilen birisi kellesini kaybettiği ile kalmaz tüm mal varlığı devlet tarafından müsadere edilip ailesi de darmadağın edilirmiş. Kaligula Roma’da kim “ imparator bugün biraz üzgün” dahi dese hain damgasını vurup, hemen mahkemeye çıkartıp, kellesini vurdurup, malına el koydurmuş. Belgeselin dediğine göre az-buz da değil, on bin civarında kişiyi bu şekilde öbür tarafa göndermiş.
Kellesi vurulup malına el konulacak kişi de kalmayınca kara, kara düşünmeye başlamış. Üstelik halk nazarındaki itibarı iyice dibe vurmuş.
Sonunda çareyi bulmuş;
Demiş ki kendi kendine “eğer sefere çıkıp zaferler kazanırsam hem ganimetle dönerim hazinem dolar ve hem de halk nazarındaki itibarım tavan yapar.
İngiltere’nin fethine karar vermiş. Lejyonerleri ile birlikte düşmüş yollara… Manş Denizi kıyısına varmışlar. Karşıya geçecekler ama deniz gemileri yok. Roma gemileri nehir gemisi, bu gemilerle karşıya geçmeye kalkmaları yarı yolda denizin dibini boylamak demek…
Üstelik mevsim kış başlangıcı, Manş yutacak kurbanlar bekliyor.
Israr etmiş ama nafile, Lejyonerler geçmemek için direnmişler. Komutanlara “ iki Lejyon Birliğini (alışmış ya) kılıçtan geçirip öbürlerinin gözünü korkutun.”
Komutanlar “İmparatorum bunlar birbirlerini tutarlar, eğer böyle bir şey yaparsanız sizin kelleniz gider. Sakın tevessül etmeyin.” Dediklerinde çaresiz vazgeçer.
Manş’ı geçecek gemi yok. Geri dönse millet kendisi ile alay edecek. Yerlerde sürünen itibar daha da rezil rüsva olacak. Üstelik seferin masrafları da cabası…
Ama Kaligula bu… Onda çareler tükenir mi?
Sonunda Lejyonerleri içtimaya dizip aralarından İngilizlere benzeyenleri ayırmış. Ayırdıklarının Lejyoner kıyafetlerini çıkarttırıp esir kıyafetleri giydirmiş.
Sonra,
Ayaklarına zincirler vurup Roma yollarına koyulmuşlar. Esir Lejyonerleri bin altı yüz kilometre yürüttükten sonra Roma’ya muzaffer İmparator edasıyla şaşaalı şekilde girmişler.
Olmayan savaşın, olmayan zaferini günlerce kutlamışlar.
Şimdi diyeceksiniz ki… Kıssadan hissen ne?
Dostlar,
Benim ne haddime… Ben Hazreti Mevlana değilim ki kulağınıza küpe takayım. Kaligula’ya Roma Halkının yüzde kaçı inanmış diye merak edenlere;
Malum olduğu üzere o devirde ne Roma İstatistik Enstitüsü, ne sivil istatistik şirketleri ne de öyle-böyle medya vardı. Bu konuda size malumat veremediğim için üzgünüm.
Lakin…
Emin olduğum bir şey var ve bana kesinlikle inanabilirsiniz…
“Roma Halkının tamamının inanmış göründükleri muhakkak. Yoksa günlerce Kaligula’nın zaferini kutlarlar-mıydılar?”
Sonunda Kaligula’ya ne olmuş diye merak ediyorsunuz?
İşte burada size iki nasihatim var,
Birincisi fazla merak iyi değildir. İkincisi ise “insanın başına ne gelirse en yakınından gelir.”
Not düşelim: Rivayet odur ki bu atasözü Romalılardan miras kalma.