Düdük sesi, ikaz için acı acı üç kez çaldı. Satış elemanı, mağazayı boşaltmamız gerekir, dedi. Mağazadakiler biraz önce dışarı çıkmışlardı. Sonra elektriğini kapattı, kepenklerini çekti. Eleman üzerinde pazarcı önlüğü çıkartmaya zaman bulamadı.
Görevli, dere yatağının değiştirilmesi için, kayanın patlatılması, biraz sonra gerçekleşecek, dedi. Kaya parçalanacak ve suyun önü açılacaktı. Üç gündür kayanın patlatılması için çalışılıyordu. Çalışmada kaya parçalarının havaya savrulmaması için titiz önlemler alınıyordu.
Görevli kısa boylu ve şişmandı. Boynu görünmüyor, bedeninin üzerinde bir baş var gibiydi. Geniş yüzü, iri gözlerini gizlemişti. Kalın elleri küt parmaklarını ancak taşıyordu. Düdüğünü son ikaz diyerek çaldı. Peşinden patlama oldu. Patlama söylendiği kadar gürültülü olmadı.
Büyük kaya içeriden gelen şiddetli bir sarsıntıyla olduğu yerde parçalandı. Taş parçaları çevreye dağılmamıştı. Büyük taşın çevresindeki esnaflar rahat bir soluk aldı. Patlamadan sonra kepenkler açıldı ve herkes elektriğini yaktı. Düdük elinde olan şef, gardiyan gibi selam vererek, şantiyeye gitti.
Mağazadakiler, ırmağın yatağına bakmak istese de yaklaşamadılar. Mağazaya döndüler.
Büyük kumaş mağazasında konuşmalar kaldığı yerden devam etti. Şehirden gelen misafir de köşede oturmuş konuşulanları dinliyordu. Misafir memleketinden altı yaşında ayrılmış ve bir iki defa askere gitmeden önce şubat tatilinde kayak için gelmişti.
Misafir çocukluğunun geçtiği sokaklarda gezindi. Hiçbir tanıdığa rastlamadı. Sergi açan yaşlı amcadan, yabani meyve aldı ve mağazaya geldi. Ağabeyi bir şeyler atıştırıp kaleye çıkalım, dedi.
Kaleye gitmek isteyenlere haber saldı. Kardeşine kale gördükten sonra şehrin tarihinin ne kadar eskilere dayandığını anlarsın, dedi. Mağazaya gelenler, patlamayı ve ırmağın yatağının değişmesi halinde, çarşının ortasında bir saha kazanılacaktı.
Irmak yağmur ve kar erimelerinde taşıyor ve çarşıyı zor duruma sokuyordu. Yöneticiler ısrar ediyorlardı. Ogün sabah dehşet içerisinde kalktık. Korku rüzgârına tutulup Nemrut’un tepesine savrulduk.
Satış elemanı, baharda ırmağın taşması olayını, insanları boğulmaktan kurtarmak için, suya halat attık. Tutunmalarını sağladık ve yardımlaşarak kenara çektik, dedi. Bu konuda yorum yapılmadı. Ana caddenin düzenli hale gelmesi için söylenenler çekilmiyordu. Kafası şişen susuyordu.
Mağazanın içinde gürültüden durulmuyordu. Şehirden gelen yeğenin sıkıldığı belliydi. Bir an önce kaleye çıkmayı bekliyordu. Konuşmalar bazen hararetleniyordu. Herkes görüşünü açıklamaya çalışıyordu.
Sıkılan misafir, elindeki telefonla konuşanların fotoğrafını birkaç defa çekti.
Orta yaşlı, kırlaşmış saçları, çukura kaçmış gözleriyle yüzünü ekşitip misafir gence bakan ve yöreye uygun kıyafetli adam, bu delikanlı ne yapmak istiyor. Durduk yere fotoğrafımızı alıyor, derdi nedir? Diye sordu. Peşinden kim ki, ilk defa görüyorum, diye ekliyor.
Yerinden hafif doğrulan genç, fotoğraf çekmek yasak mı? istediğim gibi çekerim, makine benim, dedi. Genç dediğim dkedik niyetiyle yaptığını daha iyi anlamlandırmak için koltuğuna yayıldı.
Yüzü ekşimiş adamın yüzü biraz daha ekşidi ve karardı. Zamane genci, saygı nedir bilmez, dedi. Misafir genç, saygıyı büyüklerimden öğrendim, senden öğrenecek değilim. Yöre kıyafetinin temsilcisi başındaki kalpağı çıkarttı. Mağazanın sahibine baktı elleri titredi ve haydin gidelim, yoksa gidiyorum, dedi.
Mağazanın sahibi, biraz otur, söyleyeceğimi dinlemelisin, dedi. Tezgâhta oturan dayı oğlu ise, Büyük İskender’i bekliyoruz. Gelsin de kale kapısını açsın, dedi.
Büyük İskender de nereden çıkmıştı. Yüzü ekşiyen adamın kafası iyice karışmıştı.
Mağaza sahibi; kaleye problemli gidilmez. Büyük İskender’e ayıp olur, olayı çözelim. Yüzü ekşimiş adama, fotoğrafı çekene sorar mısın? Her yerde insanların fotoğrafını çeker mi? Adam yeni yetmelere bir laf at al cevabını, dedi. Mağaza sahibi, içimizdeki en genç ve yakışıklımıza kim olduğunu, sor bakalım, dedi. Yüzünü ekşiden amir, karardı ve gence döndü. Elime emekli olmadan düşseydin, kim olduğumu gösterirdim, dedi. Genç ıslak mendilini çıkarttı ve makineyi silmeye başladı ve daha iyi çekmesi için temizliyorum. Fotoğrafını silebilirim, dedi.
Amir, ağabeyine baktı ve nerede kaldı şu koca İskender, yoksa patlamadan korkup da kaçtı mı? Dedi. İnsanda akıl bırakmıyorsunuz? dedi.
Genç saçlarını düzeltti ve herkesi aynı kareye alıyorum, dedi. Müdür beni çıkart yoksa makineni son defa görürsün, dedi.
Mağaza sahibi, arkadaşlar olayı çözmek ve somurtkan havayı dağıtmak istiyorum, dedi.
Ağabeyi amire baktı ve baş amir o genç senin ablanın oğlu, dedi. Müdürün ağzı açık kaldı. Genç ise Dayın dedi. Müdür kollarını açtı ve yeğenini kucakladı ve bırakmadı. Hasret giderdiler. Müdür bırakın İskender’i varsın Kaleyi temizlesin, dedi.
Ağabey, pandemi akrabalarımızı da uzaklaştırdı, dedi.
Hasan TANRIVERDİ