İnsanların eline bir kaldıraç vermek lazım, ne yaşadıklarının farkına varsın diye. Çünkü öylesine bakar kör oldu ki neler yaşanıyor görüyoruz da göremezden geliyoruz.
Oysa nasıl ki yerel yönetimler demokrasinin kaldıracı ise, yerel medya ve sosyal medya da o yerelde yaşayan, halkın yüreği, gözü ve aklıdır. Hiç olmazsa yönetenler, yerel gazeteleri ve sosyal medyayı izlesinler Farklı olmak istiyorsak bi-rey’lere dokunmak onların sesine kulak vermek ve kentlilik bilincini oluşturmak zorundalar.
Kesinlikle söylüyorum, hiç şüphe etmeden söylüyorum; millet kesinlikle kendisi gibi, siyasetçiler istiyor. Her dakika ulaşabildiği, her dakika da o siyasetçinin de ona ulaştığı, her derdiyle ilgilenen bir siyasetçi profilinden yana. Lüks içinde olmayan, israftan kaçınan, kayırmacılıkla işi olmayan, o belediyenin değerlerini en iyi yerde kullanan, halktan kopmayan, kapısını kapatmayan, üsten bakmayan kişiler istiyor. Şimdi daha çevreci, daha yaşanabilir, daha modern şehirler, daha adaletin iyi işletildiği, bilginin daha kök saldığı, daha kültürel faaliyetlerin iyi kurguladığı, daha canlılara hürmetin olduğu bir süreci başlatmamız gerek.
Bir zamanlar yerelleşmeyi ve katılımcılığı güçlendireceklerini söyleyerek başa gelenler başımıza getirmedik hal bırakmadılar. Önce aşımızı, ekmeğimize göz koydular, sonra yaşam alanlarımızda nefesimizi kestiler, beldelerimizi köylerimizi yok ettiler. Büyükşehir, Bütün şehir yasaları ile alt yapısı olmadan, hesabı kitabı yapılmadan (hesaplarını biliyoruz) bizleri çırçıplak ortada bırakıyorlar.
Bizlerin yaşadığı yer bir turizm kenti, kendine has özgün koşulları dikkate alınmadan ve gereğince irdelenmeden toptancı bir anlayışla zaten yetersiz olan araç, gereç ve personelle yerleşik nüfusun, yazın on katına çıkmasıyla nasıl başa çıkılacak, öyle veya böyle koltuklarında oturanların işi.
Beldelerimizin, köylerimizin tüzel kişiliklerini ortadan kaldıran, demokratik taleplerimizi duymazdan, görmezden gelen ve yurttaşlarına karşı kör ve sağır olanlardan, işi gücü ta kıyye yapmak olan bu sistemin ağlarından, gerek genel gerekse yerel seçimlerde mutlaka hesap sorulmalıdır.
Halk’ın görüşü Hakk’ın görüşüdür.
Yerleşim yerleri ile ilgili yaşamsal kararlarda, uygulamalarda, öncelikle güç yerel yönetimlerdir. Her ne uygulama ise, mutlaka ama mutlaka, o bölgede yaşayanlar her kim olursa olsun görüşleri alınmalıdır. Bu hem insani bir zorunluluk, hem de gerçek demokrasinin temel gereğidir.
Bizler yerel yönetimlerde ki toplumcu uygulamalarımızla, merkezi yönetime merdiven kurmalıyız. Bu anlamda demokrat ve özgür yurttaş yaratmak yerel yönetimlerin kaldıracı olmalıdır.
Bunun yolu siyasetteki kötü işleyişi, mutlaka yerel yönetim anlayışından uzaklaştırmak, yerel yönetimden ve örgütün başındakilerden beklenir.
Bu toplumu topsuz, tüfeksiz, sanayisiz, parasız ve çökmüş bir imparatorluktan çok kısa sürede emperyalistlerden ve işbirlikçilerden kurtarıp, saygın bir konuma getiren Atatürk’ün çocukları isek, bizler bu düzeni değiştirip halkımızı aydınlığa çıkarabiliriz.
Kısaca “yönetmek” değil “yöneltmek” gereklidir. Siyasette hangi yapıyla seçim kazanırsanız o yapıyla ve o yapının iktidarı olursunuz. Yapı değişmeyince ancak kişiler değişir, yapı aynı kalır. Oysa özellikle sol siyasetin amacı kişileri değil bir yapıyı iktidara getirmektir. O yapı halkın iktidarıdır ve bozuk düzenin çarklarını kırmaktır. Kiminle diye sorarsanız, dokunabildiğiniz, sizleri birlikte yönetmek üzere seçen, seçmeyen halkla birlikte.