Eskiden çok basit ve kolayca, zaman yaratarak sevdiklerimizle bir araya gelirdik. Olağan ve sıradan olan bu olaylar meğer ne güzel şeylermiş. Bunun ne kadar büyük bir mutluluk olduğunu, ne kadar önemli olduğunu yaşadığımız salgında maruz kaldığımız kısıtlamalarla daha iyi anladım. Özellikle büyük şehirlerde yaşayanlar olarak, hayat koşuşturması içinde kısa bir zaman bile olsa kahveyi bahane ederek buluşurduk. “Hiç değilse bir kahve içelim” derdik. Tâbi ki amaç kahve içmek değildi.
Kültürümüzde kahve içmek önemli bir anlama sahip. Sahip olduğu bir seremoni, bir ritüeli, taşıdığı önemi ve bir anlamı var. Misafirliklerde ikram edene “kahve getirenlerin çok olsun” sözü bile bunu anlatır. Küçük bir iyilik dahi olsa unutulmaması gerektiğini, vefalı olmanın gerekliliğini anlatan ve benim de çok sevdiğim bir atasözümüz var; BİR KAHVENİN KIRK YIL HATIRI VARDIR. Gerçekten var mıdır? Çoğumuz gibi benim için de kesinlikle vardır. Kahve içtiğimiz insanların bir farkı, bir önemi ve gerçekten bir hatırı vardır. “bir kahve içmişliğimiz var” sözünü bunun için kullanırız.
Çok kullandığımız “bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır” atasözümüz, T.C. Üsküdar Belediyesi Kültür Hizmet Arşivi’nde de mevcut olan, Üsküdarlı Bilge Yusuf ile Rum Balıkçı Stelyo’nun hikayesine dayanıyor…
1895 Eminönü Yemiş İskelesi’nde, balıkçı kahvesine giden Osmanlı Zabiti “bre Yusuf herkese benden okkalı bir kahve ama şurada oturan Rum Palikaryasına yok. Ona kahvem de akçem de haramdır” der. Bilge Yusuf kahveleri ikram eder. Bir kahve de Palikarya Stelyo’nun önüne koyar. Zabit adeta kükreyerek “ben ona haramdır demedim mi Yusuf?” der. Bilge Yusuf hiç istifini bozmadan “komutan o kahve benden, ona da helaldir” der. Stelyo büyük bir memnuniyet ve minnetle Yusuf’a bakar.
1905 olur, Samos (Sisam)’da Rum İsyanı başlar. Damat Ferit Paşa adaya asker çıkarır. Bilge Yusuf da askerdir ve adaya çıkan askerler arasındadır. Ancak ilk çatışmada esir düşer. Samos Zindanları’nda iki yıl yatar. İki yılın sonunda Rum çeteciler esir pazarında Yusuf’u satışa çıkarır. Mezatta beş para yedi para sesleri arasından bir ses yükselir “o Türk’e benden beş kuruş, hemen alıyorum” der. Hakim olan sessizlik içinde, Rum Yusuf’u alır, arabasına koyup köyün dışına çıkarır. Denize yakın bir yerde arabasını durdurur. Yusuf’a dönerek “serbestsin Bilge Yusuf”der. Yusuf duruma inanamaz. Rum’un ellerine kapanarak “beyim kimsin, necisin, beni neden özgür bırakırsın” der. Rum Yusuf’a bakarak “ben Balıkçı Stelyo” der. Yusuf anlamaz, durumu çözemez, adamı tanımaz bile. Rum, 12 yıl öncesine Yemiş İskelesi’nde yaşananları, o günü uzun uzun detaylarıyla anlatır ve “işte ben bir fincan kahveyi helal ettiğin Balıkçı Stelyo” der. Göz yaşları sel olur. Sarmaş dolaş olurlar. Stelyo Yusuf’u kaçak yoldan İstanbul’a gönderir. Bu dostluk otuz beş yıl sürer. Her yıl birbirlerini ziyaret ederler ve her ziyarette bir fincan kahve muhakkak içerler. Dostluklarını çocuklarına, torunlarına anlatırlar ve bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır derler…
Şu günlerde çok özlediğimiz ama yapamadığımız güzelliklere bir an önce kavuşmak dileğiyle, kahve içtiklerimiz çok olsun…
İyi Bayramlar…
Kaleminize sağlık… Harikasınız.
Şimdiler de hiçbir şeyin hatırı kalmadı . Güzel bir yazı kaleminize sağlık .
Nefis bir yazı daha
… Teşekkür ederim Sayin Kılıç.
“Coco-Cola çiktı





Kahvenin tadı kaçtı!”
Saygi v Sevgilerimle,
Celikkaya Neves,