Kafkasya’da Savaş Rüzgarları
Azerbaycan’ın yöneticileri son zamanlarda savaş kelimesini daha sık telaffuz etmeye başladılar. Özellikle Türkiye’deki Ermeni Açılımı’ndan sonra Azerbaycan – Ermenistan ilişkilerinin olağan seyrinden çıkıp savaş moduna girmesi ise dikkate değer bir konudur. Buradan anlaşılıyor ki “Azeri – Ermeni İhtilafı” bölgesel ve yerel bir sorun olmanın ötesinde dış gelişmelere gösterilen tepkilerle devam etmektedir. Bu yüzden meselenin uluslar arası ilişkiler denklemlerindeki yerini tespit ederek savaş olasılığını bu denklemin muhtemel sonuçlarına göre ele almak gerekmektedir.
Mart 2009’dan beri Azeri yönetimi müteaddit defalar Ermenistan ile savaş olasılığını gündeme getirmektedir. Türkiye ile Azerbaycan arasında soğuk rüzgârların esmeye başladığı bu süreçte Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki sınır çatışmalarının sayısında artışların olması hatta birkaç sınır çatışmasında her iki taraftan askerlerin ölmesi bölgenin tansiyonunun artık iyice yükselmeye başladığını göstermektedir.
En son 3 Nisan 2010’da Azerbaycan Cumhurbaşkanlığı Sekreteri Ramiz Mehdiyev, savaş konusunu yeniden gündeme getirdi. Son zamanlarda Azeri yetkililerce Karabağ için savaşa girilebileceğinin öncekilerden daha güçlü vurgularla dile getirilmesi Türk medyasının ve kamuoyunun gözünden kaçmaktadır. Ancak artık görünüyor ki Azerbaycan tıpkı Gürcistan’ın göstererek Osetya’ya saldırdığı gibi Karabağ bahanesiyle Ermenistan’a saldırmayı göze almış durumdadır.
Azeri yetkililerin savaş hazırlıklarının tamam olduğunu ifşa eden beyanatları da çarpıcıdır. Son yıllarda petrol ve doğalgazdan önemli gelirler elde eden Azerbaycan’ın harp sanayisini geliştirdiği bilinen bir gerçek. Yetkililerce bu konunun da dile getiriliyor olması Azerbaycan’ın artık Ermenistan’ı gözüne kestirdiğini göstermektedir. Görülüyor ki “gücünü test etme arzusu yüksek” olan Azerbaycan’ın Ermenistan ile bir güç sınamasına girmesi an meselesidir.
Azerbaycanlı yetkililerin, Karabağ Sorunu’nu çözme misyonunu üstlenen Minsk Grubu’ndan ümit kestiklerine dair açıklamalar da savaş seçeneğinin çok uzakta olmadığını göstermektedir.
İki gün sonra 5 Nisan 2010 günü ise Taşnak Sütyun Partisi’nin liderlerinin; “Türkiye protokolleri meclisten geçirirse Azerbaycan Karabağ için Ermenistan’a savaş açar” beyanatı bölgeye dikkat edilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Milliyetçi partinin bu açıklaması Türkiye’yi “baskılama amacı” gütse de bir gerçeği dile getirmektedir.
Savaş olasılığının gittikçe arttığı bir dönemde güneyinde “Kürt Sorunu” yaşayan Türkiye’nin kuzeyinde ne gibi tehlikelerle karşı karşıya olduğunun bilinmesi ve bu konuda olası gelişmeler karşısında her an için hazırlıklı olunması gerekmektedir.
Kafkasya’da ABD – Rusya – İran Çekişmesi
Amerika’nın enerji politikasının (Avrasya Siyaseti) ana geçişlerinden birisi olan Kafkasya’da Ağustos 2008’den beri oyun yeniden kurulmaktadır.
Gürcülerin, Gürcistan – Rusya Savaşı’nı ateşleyen Osetya Saldırısı, Rusya ile ABD’nin bölgede birbirini yoklamak için alenen çıkardığı bir çatışmaydı. Hazırlıkları yerinde olan Rusya bu savaşta Batı’nın restini görmekten çekinmedi ve Kafkasya’nın kimin çöplüğü olduğunu cümle âleme gösterdi.
Sonuç olarak Karadeniz’i AB, Ukrayna ve BTC’deki ortağı Gürcistan/Azerbaycan ile kuşatmaya çalışan ABD bu savaşın ana kaybedeni olmuştur. Devam eden süreçte Rusya, Ukrayna’yı doğalgaz kartı ile köşeye sıkıştırırken yapılan ilk seçimde ABD yanlısı yönetim gitmiş, Rusya yanlısı yönetim iktidara gelirken Ukrayna’da ABD net bir şekilde tasfiye edilmiştir. Diğer yandan “Açılımlar” yüzünden küskünleri oynayan Azerbaycan, Türkiye ile arasına mesafe koyarken Rusya ile safları sıklaştırmaya başlamıştır.
Her ne kadar gerilimin ana kaybedeni ABD olmuşsa da, ABD Türk Boğazlarına ilişkin statüko konusunda kendi lehine önemli kazanımlar elde etmiştir. Gürcistan’a insani yardım adı altında askeri gemilerini Boğazlardan geçiren ABD; gerektiğinde Montrö’nün 21 günlüğüne de olsa delinebileceğini ortaya koyarak, bu konuyu ilerdeki daha büyük meseleler için tartışmaya açık bir konu haline getirmiştir.
Bu arada geçtiğimiz günlerde ABD’nin, Rusya’yı “insan hakları ihlali yapan” ülkelerin en başında gösteren bir resmi bir raporla suçlaması bölgede Soğuk Savaş’ın sıcak bir gündemle gelmekte olduğunu göstermektedir. Rusların yeni çarı Putin’in de alaycı bir şekilde “Aman eksik kalsın, Amerikan demokrasisi istemiyoruz” demesi ise iki ülke arasında örtülü yürütülen çekişmenin artık gün yüzüne çıktığını göstermektedir.
Ermeni Sorunu’nun Bölge Siyaseti Açısından Önemi
Son yıllarda çeşitli taraflarca sürekli Türkiye’nin sofrasına getirilen Ermeni Sorunu’nun bölge için asıl önemi taşıdığı çatışma potansiyelinden kaynaklanmaktadır.
Bu mesele ABD açısından çok değerli bir koz olup yüz yıldır bölgeye girmeye çalışan ABD’nin Kafkasya Siyaseti’nin de (en azından şu an için) belkemiğini oluşturmaktadır. ABD’nin Ermeniler üzerindeki temel amacı Afganistan ve Irak’takine benzer argümanların ortaya çıkmasını sağlamaktır. Bu yüzden bölgede gerilimin tırmanması ABD açısından hayati bir öneme sahiptir.
Bölgede henüz saflar çok net olmasa da bölgede çıkacak bir çatışma ya da dozu yüksek gerilim ABD’nin bölgeye doğrudan müdahalesi için imkan hazırlayacaktır. Çünkü BTC gibi kritik bir yatırımın riske edilmesi ABD için ihtimal dahilinde bile değildir. Kaldı ki Afganistan’da sırf Çin’e giden enerji hatlarını kesebilmek için en ağır külfetlere katlanan ABD burada hayata geçirdiği BTC için sanılanın ötesinde sert bir reaksiyon gösterecektir.
Bu noktada ABD’nin beklentisi kendisini bölgeye girmeyi haklı gösterecek bir fiili durumun ortaya çıkmasıdır. Bölgede ortaya çıkacak böylesi bir fiili durum ABD’nin birkaç konuda elini sanılandan çok fazla güçlendirecektir. Bölge üzerinde Rusya etkisini ne derece kırabilir bilinmez ancak ABD bölgede çıkacak bir çatışma üzerinden hem Türkiye’ye yönelik planını bir tepkiyle karşılaşmadan uygulamaya koyabilecektir hem de İran konusunda kimsenin pek hesaba katmadığı imkanlara kavuşacaktır.
ABD’nin Muhtemel Senaryoları
1- Bölgede yükselecek tansiyon; Gürcistan’a İnsani Yardım mantığında olduğu gibi ABD’nin Boğazlar Sözleşmesi’nde değişiklik yapılmayı zorunlu kılacak taleplerini dile getirmesine imkân verecektir. Şu an için sadece küçük çaplı gemilerin o da sınırlı sayıda olmak üzere sadece 21 günlüğüne geçebildiği Boğazlarda bir statü değişikliği sonrası ne olacağı net değildir. Ancak ABD’nin 2001 Mart Tezkeresi’nden beri istediğiTrabzon Limanı, gündemin en önemli maddelerinden birisi olacaktır.
2- ABD, Türkiye’nin kuzeyini ve özellikle kuzeydoğusunu kara ve hava unsurlarıyla tahkim etmek isteyebilecektir. İran’la sınır komşusu olmak isteyecek olan ABD için bu bölge artık hayati bir önem taşımaktadır ve kanımızca son birkaç yıldır Kürt Sorunu ve Ermeni Soykırımı konularının arkasında yatan temel Saiklerden birisi de budur. ABD’nin elindeki Kürt Kartı Türkiye’yi bu konuda ABD’ye boyun eğmeye zorlayabilir. Çünkü ABD’ye Montrö, Trabzon Limanı gibi konularda hayır diyecek olan Türkiye’nin karşısına ayaklanma provalarını bu ara sıklaştıran Kürtler bir ayaklanma tehdidi ile çıkacaktır.
3- İran bu süreçte kuzeyindeki Azerilerin kışkırtılmasıyla önemli karışıklıklara gebe olacaktır. Ayrıca son birkaç yıldır dozu yükselen muhalefetin 1952/1953’te olduğu gibi bir yönetim değişikliğine yol açma potansiyeli yükselecektir. Özellikle İran Azerbaycanı (Güney Azerbaycan) ABD stratejileri açısından kilit bir role sahiptir.
Rusya’nın Hesapları
Kosova’nın bağımsız bir devlet ilan edilmesinden bu yana Batı ile olan ilişkileri içerisinde “savaş” kelimesini daha sık telaffuz eden Rusya bu konudaki ciddiyetini Gürcistan konusunda açıkça ortaya koymuştur. Bugün de Gürcistan’da olanlara benzer durumu, koruması altındaki Ermenistan’a karşı Azerbaycan’ı cesaretlendirerek yapmaktadır.
Rusya için bu bölgede önemli olan Ermenistan ya da Azerbaycan’dan hangisinin kazandığı değil bir oldu bittiden hareketle askeri varlığını daha da ileri seviyeye taşımaktır. Özellikle Azerbaycan’ın Ermenistan karşısında ilerlemesi Rusya açısından hayati önem taşımaktadır. Çünkü korumasındaki Ermenistan’ı bir çatışma sırasında Azerbaycan’ın lehine olan bir barışa zorlarken bölgenin barışı tesis eden ülkesi olarak her iki ülkede de askeri varlığını daha da güçlendirme olasılığı yüksektir.
Rusya’nın böylesi bir gerilimden ana beklentisi mevcut statükonun ortadan kaldırılarak Boğazların, petrol gemilerinin geçişine açılmasını sağlayacak yeni bir statüye kavuşmasıdır. Bu yönde bir gelişme ABD’nin Türkiye üzerinden planladığı bütün enerji nakil hatları projelerini gereksiz kılabileceği gibi ABD’nin can damarlarından olan BTC, riskleri artan bir hatta dönüşürken eski işlevselliğini de kaybedebilir.
Rusya’nın hesaplarını bozabilecek en önemli ihtimal ise Azerbaycan’daki Rusya yanlısı Aliyev Hanedanı’nın ABD destekli milliyetçi bir girişim (Güney Azerbaycan söylemini öne çıkaran) ile devrilmesidir. Böylesi bir gelişme hem Rusya’nın Azerbaycan üzerindeki etkisini kıracaktır hem de Azerbaycan aracılığıyla ABD’nin Kuzey İran’a fiili müdahalesinin kapısını aralayacaktır. Yakın zamanlarda Türkiye’deki siyasi iktidara yakınlığıyla bilinen bir Türk televizyonunun yayınına yasak konması Azerbaycan ve Rusya’nın bu ihtimale karşı pozisyonunu almış olduğunu göstermektedir. Ancak sıcak gelişmelerin ne gibi sonuçlar doğurabileceğini kestirmek oldukça zor görünüyor.
Ermenistan ve Azerbaycan’ın Durumu
Ermeni Soykırımı Meselesi ve Karabağ Sorunu yüzünden kuşatılmışlığı her gün daha da artan Ermenistan, çatışma riski arttıkça Rusya’nın korumasına daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Nihayetinde bu risk Ermenistan’ın gittikçe yalnızlaşmasına yol açarken Ermenistan’da milliyetçi dalganın yükselmektedir. Bu ise uzun vadede çatışma riskini besleyen temel faktördür.
Azerbaycan’ın durumu ise diğerlerine nazaran daha farklı görünmektedir. Son on yılda yükselen petrol ve doğalgaz fiyatlarının da etkisiyle önemli ölçüde zenginleşen ülkenin bugün en önemli sorunlarından bir tanesi siyasi elitleridir.
Her ne kadar BTC ile batıya bağlanmış görünse de Azerbaycan Politbürosu KGB’nin devamı niteliğindedir. Özellikle Aliyev Ailesi resmen bir hanedanı andırmaktadır. Ülkede her türlü yolsuzluğun yapıldığına ilişkin şaibeler artmaya başlarken diktatoryal yönetimin Karabağ Sorunu’nu öne çıkaran yaklaşımları dikkat çekicidir. Hatta son iki açıklamanın Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in kızı için Dubai’de ada satın aldığı haberlerinin ardından gelmesi oldukça manidardır.
Bizde siyasetçiler sıkıştıkça nasıl ki İsrail tartışmaları yoğunlaşıyorsa Azerbaycan’da da Aliyev Ailesi’ne ilişkin şaibeler arttıkça bütün risklerine rağmen Karabağ Sorunu’na endeksli tehlikeli mesajların dozu artmaktadır. Bu yüzden bölgede barışı tesis etmenin ilk şartlarından birisi Azerbaycan’daki bu yönetimin devreden çıkmasıdır.
Hatta önümüzdeki günlerde ABD’de yapılacak toplantıda ABD tarafından Türkiye’nin önüne konacağı ileri sürülen “Azerbaycansız Ermenistan Açılımı” formülüne ilişkin iddialar Aliyevsiz bir Azerbaycan için girişimlerin başlatıldığını düşündürtmektedir.
Türkiye’nin Çaresizliği
Yüzyıldır ikiz sorunlar olarak sıklıkla birbirinin yerine ikame edilen “Kürt Sorunu ve Ermeni Sorunu” bu sefer Türkiye’nin masasına aynı anda gelecek gibi görünüyor. Son bir yıldır açılım adı altında ambalajından çıkarılan bu sorunlar Kafkasya Bölgesinde yaşanacak muhtemel bir gerilim durumunda Türkiye’nin sahaya sürülmesi için kullanılacak en önemli kozlardır.
Özellikle ABD istekleri konusunda isteksiz kalabilecek Türkiye’nin birçok bölgesinin bir “Kürt Ayaklanması” ile yangın yerine dönmesi ihtimallerin en başında gelmektedir. Bu yüzden bölgede çıkacak bir gerilim Türkiye’yi ister istemez ABD’nin stepnesi konumuna getirirken 1 Mart Tezkeresi’yle yeniden karşı karşıya kalınacaktır.
7 Aralık 2009’un içeriği bir türlü belli olmayan Erdoğan – Obama Görüşmesi’nde Trabzon gündeme geldi mi? Hangi konularda ne gibi bir mutabakat sağlandı? Bilinmez. Ancak Başbakan Erdoğan’ın önümüzdeki haftalarda yapacağı ABD ziyaretinin dönüşünde cebinde ne ile geleceği de bu açıdan çok önemlidir.
Bizim cebimizde hangi sihirli öğütle gezineceğimiz meçhul olsa da Afganistan Stratejisi çöken ABD’nin Avrasya Siyaseti açısından İran’ın kuzeyini daha bir hevesle isteyecek milliyetçi bir Azerbaycan üzerine oynaması ABD açısından belirgin bir strateji olarak karşımıza çıkmaktadır. Öte yandan kendini güvene almak isteyen mevcut Azeri yönetiminin ise Karabağ Meselesi’nin üzerinden içerdeki muhalefeti bastırmak istemesi akıllıca bir yöntemdir. Her iki halükarda da ABD’nin bölgeye girebilmesinin yegane şartı olarak karşımıza bir sıcak çatışma olgusu çıkmaktadır ki iki seçeneğin ikisi de Türkiye üzerinden yürütülecek bir siyasetle mümkün görünmektedir.
Görünen o ki bölgede yükselecek ateş, herkesten çok Türkiye’yi içine alacak özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yangın boyutunu alacaktır. Türkiye’nin bu çok bilinmeyenli denklemler yumağında gerek Güneydoğu Anadolu’daki hareketliliği gerekse Kafkasya’daki hareketliliği aklıselim içinde yeniden masaya yatırması gerekmektedir.
Halil Bey, teşbihte hata olmaz, eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmişsiniz düphedüz 🙂
Öncelikle Dağlık Karabağ nüfusunun %75’i Ermenilerden, %25’i Azerilerden oluşmaktadır. Ermenilerin Dağlık Karabağ üzerindeki hak iddiaları burada nüfusun çoğunluğunu oluşturmalarından kaynaklanır.
Aslında rahmetli Ebulfeyz Elcibey zamanında tamamen Azerbaycan egemenliğine geçmiş ve bolgede bir tek ermeni bile kalmamistir. Ama sonradan bu topraklar azeri yönetimi tarafından ermenilere satılmıştır. Öyle ki, binlerce vatansever azeri gencinin ensesindeki, sırtındaki kurşun ermenilere değil azerbaycan askerilerine aittir. Toprakları sattıktan sonra, bu durumu bölgede çarpışan halka anlatamayacaklarını bildiklerinden onları arkadan vurmayı tercih etmişlerdir.
Kimse unutmadı zamanında Türkiye, sanki bizim memleketimizde yok gibi Azerbaycan’dan 2. Dünya savaşından kalma buzdolaplarını alıp, bozuk diyerek içine kaçak silah doldurarak Azerbaycan’ geri gönderirlerken Ruslar tarafından yakalanmadılar mı? O sırada Karabağ toprakları çoktan Ermenilere Azeriler tarafından satılmıştı ve Karabağ’a gizliden yardım gönderildiğini Ruslara ispiyonlayan da Azeriler’in kendileriydi.
Ama hükümdarların yaptığı hataları halka yıllarca ödetemezsiniz. Bu her millet için geçerlidir. Azeriler bize doğalgazı pahalıya satrarlar ama şu dünyada Türk’ü Türk kadar seven tek millet de Azerbaycan’dır.
Ve sene 1992, yüzyılların gelmiş gelmiş en vahşi katliamlarından biri Azerbaycan’ın Hocalı kasabasında gerçekleştirildi. Hocalı Katliamı Ermeni soysuzlarının siyasi hırsları uğruna, sırf
Hocalı’ yı askeri üs yapma gayretiyle, doğmamış çocukları hançerleyen, üç günlük bebeklerin gözlerini oyan, masum yaşlıları diri diri yakan, yüzlerce masumu öldürüp, binlerce insanı ailesiz, evsiz, yurtsuz bırakan soykırımcı ermenistan’ın, belki de övünç kaynağı. Türkiye’yi “barbar insan enikleri” diye karalayan sarkisyan’ın, “basit bir intikam” deyip geçtiği, insanlık tarihinin kara lekesi. üstelik uydurma, kanıtlanamaz değil, tüm detaylarıyla ortada olan bir katliam. ermeni bir askerin: “o gün yüzü morarmış, elleri donmak üzere olan bir çocuk vardı, zor nefes alıyordu, gizli gizli ahırdaki otların arasına koyacaktım, olmadı, gördüler, diri diri yaktılar” diyerek, vahşetin kanlı canlı örneğini sunmuştur.
Sovyetler dağıldıktan sonra burada hak iddia etmeye başlayan Ermeniler Rusya ve İran başta olmak üzere bölge ülkelerinin ve Batı devletlerinin desteğini sağlamış durumdadır. Hocalı Katliamında Ermenilere destek veren de Ruslar’dır zaten.
Amerika amcamın canı sıkılır, aman kürtleri azdırır, ermenileri kudurtur üzerimize salar diye Türkiye oturup düşünmeye devam etsin.
Herkes menfaatini kollama peşinde…
Ve şunu da söylemeliyim ki Azerbaycan hala Sovyet öncesinden kalan komünist yaşam tarzından tam olarak kurtulabilmiş değil.
Her ne olursa olsun,
Hörmetli kardeşimiz Azerbeycan’ı, Türkler soykırım yaptı iddiasıyla dünya kamuoyuna katil gibi gösteren Ermeni ülkeciğine yaranmak için, yalnız bırakmak hiç de akıl işi değildir. Zira üç beş köpek için iki kurt kapışmaz!
Azerbeycan göz Karadağ da bebeği
Göze Göz dikmiş bu Ermeni köpeği
Bilmez midir cürretini, tarihi
Anlı Şanlı Türk Siperi olacak eceli
Siz eşeğin aklından karpuzu hiç çıkardığını gördünüz mü ki?
Ben ısrarla gözü dönmüş insanların birbirlerine yaptıklarının dramatik ve travmatik detaylarına girmek istemedim.
İşin özellikle büyük devletler ve menfaatperestler cephesinden sorunun detaylarını siyasi geleceğimiz açısından incelemeye çalıştım.
1990’lar az çok şahit olduğum bir dönemdir. İlk olaylar başladığında Türkiye’de gençler gönüllü yazılıyordu. Daha lisedeyken ben de gideyim diye gönüllü yazılanlardandım.
Türkiye’den binlerce gönüllü gitti. Onlar olmasaydı belki de bugün Azerbaycan diye bir ülke olmazdı.
Ancak o gönüllülerden bazılarının anlattıkları ve sonra da Azerilerin Ebulfeyz Elçibey gibi bir adamı satışlarından sonra hükmüm değişti.
Birisini tanımıştım. Eski militanlardan. Gönüllü gitmişti, gizlice sivil kıyafetle giden Türk askerleri de varmış. Anlatıyordu:
İşimiz Azerbaycan askerini eğitmek ve çatışmalarda gayrı resmi olarak idare etmekti. Gün boyu çarpışıyoruz, köyü/kasabayı alıyoruz, sabah bir bakıyoruz ki Azerilerin komutanı gece bir kasa votkaya koca kasabayı satmış. Bunu defalarca yaşadık diye anlattı.
Azeri halkına gelince, öğrenciliğimde yüzlercesini tanıdım, can hıraş bir sevdayla hepsine bağrımızı açtık. Ancak ne ben anlatayım ne siz duyun. Sonuçta diğer tüm Türk Cumhuriyetlerinin insanları gibi Sovyet mirası “tembellik hakkı”na alışmışlar, bizim buradaki Kürtler gibi herşeyi devlet versin, biz yiyip içip gezelim birileri bize baksın gibi hayvani bir düşüncenin esiri olmuşlar.
Sonuçta Rusların denetimindeki Ermeni ordusu Azerbaycan’ı alt etmişti.
Bugün de Türkiye’yi köşeye sıkıştıran Rus artığı Aliyev Ailesidir. Benim beklentim, Türkiye’nin bölgeyle ilişkisinde yeni kanallar yaratarak halkın bilinçlenmesini sağlaması, oradaki halk ile buradakiler arasındaki köprüyü dinamitleyen asalak yöneticilerin aradan çıkmasıdır.
beyim ne kadar az biliyorsun herşeyi biraz okur öğrenir insan sonra yazar ne yani kendin beğeniyormusun yazdıklarını.Allahın kuluna doğuştan verdikleriyle kulun övünmesi doğru olmaz bu ne olursa olsun farketmez insan dahili olmadığı birşeyden kendine pay çıkararak bir nev i kendini putlaştırırsa sonu acı bir azaptır.Bu dünyada üstün millet olamaz olmamalı keza üstün insanda yok değil mi? sen herhangi birini babası zengin diye ya da babası pehlivan ya da kral ya da herneyse kendinden üstün görebilirmisin,bu komik olur değil mi. O zaman millet insan topluluklarının ismiyse bir kavim veya kabile veya millet kendini üstün görmemeli diğerlerini de hakir dolayısıyla ..şimdi azeri meselesine gelelim asıl konumuz bu ya..nedir problem evvela azerilerin toprakları işgal edilmiş değil mi stalinin azerilere verdiği topraklardan yani karabağdan söz ediyoruz ,sence rusya burada herhangi bir küçük kafkas halkına zenginleşme şansı ilerleme şansı tanır mı ya da başkasının nüfus alanına girme şansı .. şimdi sen buraları düşünmüyorsun sovyetler bölünmüş olsa da rusya bölgeyi terketmedi önceden yoldaş olan halkları görünür de özgürleştirip özde sömürgeleştirdi.yani neden onca milletle uğraşsın neden o kadar büyük kalsın ve kendi vatandaşıymış gibi herkese imkan sunsun neden.. rusya emperyalist oldu ve öyle de kalacak küçük halklar ise comred iken sömürge oluverdiler tamam mı?Şimdi iki tane sömürge halk var azeri ve ermeniler ..bunlar savaşsa nolur barışsa nolur ..kendi aralarında ne yaparlarsa yaparlar rusya bunları sadece seyreder ve bıyık altından güler ama dışarıdan kimse bu işlere karışamaz evet karışamaz nasıl mı? gürcistan örneği ortada kimse karışamadı rusya zengin petrolleri anında yuttu osetya da kim var şimdi ? istersen bu yazdıklarımı seninmiş gibi kullanabilirsin ama yorum katma lütfen orijinali çekici olacaktır sen de böylece hava atarsın