Mutluluğun sırrını bir bilgeye sormuşlar , “Bende gizli” demiş.
Gerçek mutluluk sizsiniz.
Siz bir sayısınız. Hayat sıfır. Sıfır gücünü sayılardan alır. Çünkü sıfır tek başına bir hiçtir.
75 yıl boyunca erkekler üzerinde yapılan araştırmaya göre mutluluğun formülünü nihayet ABD’nin ünlü üniversitesi Harvard açıklamış. Mutluluğun formülü:
“İyi insan biriktirmek.”
Kanımca mutluluğun sırrını bilim çözmüş olsa bile bu sırrın gerçek mi, değil mi, diye sorguladığımızda; ancak aynaların karşısına geçtiğimizde anlıyoruz.
Asıl olan da şu sorudadır: Aynaya baktığınızda kimin yansımasını görüyorsunuz?
Sorunun yanıtını Prof. Dr. Kemal Sayar şöyle vermiş:
“Romantik ilişkiler, iç benliğin aynalarıdır.
Sevginin aynası, değerli olduğumuzu yansıttığında enerji üretir ve yansıtmadığında enerjiyi tüketir.
İhanet Edenin Gerekçesi: Aynayı Suçlamak olacaktır!
Sevilmeye ne kadar değer olduğumuzu ve sevgimizin başkaları için ne kadar kıymetli olduğunu ancak sevdiğimiz insanlarla etkileşime girerek öğreniriz.
Beden imgenizi, eğri büğrü gösteren bir aynada gördüğünüz yansıma üzerinden içselleştirdiğinizi düşünün. Büyük bir problemle karşı karşıya olduğunuzu ve hiçbir diyetin yardımcı olamayacağını düşünürdünüz. Böyle olumsuz bir beden imgesini bir kez içselleştirdikten sonra, doğru aynalara dahi güvenmezsiniz.”
.
Zaman zaman kendimize dahi sıklıkla sorduğumuz sorudur: Gerçek mutluluk var mıdır? Sahi mutluluk nasıl bir duygudur ?
Sorularımın yanıtını ölmek üzere olan Avusturyalı/ Çek yazar Kafka’nın anılarında buldum. İzninizle aklımda kaldığı kadarıyla size aktarmak istiyorum:
Kafka’nın son günlerinde yanında olan sevgilisi Dora Diamant ile yapılan bir röportajı okuduğumda oldukça duygulanmıştım.
Yıl 1923…
Kafka hastadır. Yakında ölecektir. Hava almak biraz yaşamı solumak adına her akşamüstü parkta gezintiye çıkarmış.
Yine bir gün aynı parkta hıçkırarak ağlayan yalnız, küçük bir kız görmüş. Yanına varmış. Ağlamasının nedeni ise kız çocuğu bebeğini kaybetmesiymiş. Bebeği birlikte aramışlar. Bulamayınca Kafka, “Yarın yine gel birlikte tekrar ararız,” demiş. O çocuğun gözyaşları Kafka’nın içine çok işlemiştir. Üstelik yazar çok hasta ve bitkindir ama çocuğu mutlu etmek için kafasında bir alay düşünceler üretmektedir.
Öyle ya, mutsuz bir çocuğu gerçek anlamda nasıl yüzünü güldürebilir, acısını dindirebilirdi?
Sonunda aklına harika bir fikir düşer.
Ölümün o soğuk nefesini ensesinde hisseden Kafka, ertesi gün tekrar aynı parka gelmiş. Küçük kız da gelmiş. Bebeği tekrar aramışlar.
Bulamamışlar. Bu kez Kafka, küçük kızın gözyaşlarını dindirmek için bebeğinin seyahate çıktığını söylemiş.
Buna pek inanmayan kız, “Sen nereden biliyorsun?” diye sorunca;
“Eh, çünkü ara sıra bana mektup yazıyor da ondan” diye cevap vermiş yazar.
Ve sevinçle gözleri ışıyan çocuğa cebinden çıkardığı bir mektubu uzatırken;
“Bu mektubu sana o bebek gönderdi” der.
Kız sevinç göz yaşları ve minnet bakışlarından sonra mektubu açar ve birlikte okurlar. Mektupta, “Lütfen ağlama, dünyayı görmek için gezmeye çıktım ve sana gördüklerimi yazacağım.”
Çocuk mutlulukla yazarın yanından uzaklaşır.
Tabi hikâye burada da bitmiyor.
Kafka, kızla her buluşmasında, bebeğin maceralarını anlatan mektuplar yazar. Ve o mektupları her gün kız çocuğuna okur. Çocuğun çok mutlu olduğunu gördükçe yazar da mutlu olur.
Birgün Kafka Berlin’e dönmeden önce, aklına başka bir fikir gelir. O çocuk için oyuncakçı dükkanından bir bebek satın alır. Aynı parka o kız çocuğu ile buluşmaya gider, bebeği ona uzatır.
Çocuk hayal kırıklığına uğrar. Ve bebeğe bir süre baktıktan sonra Kafka’ya,
“Ama bu benim bebeğime benzemiyor”
Kafka, çocuğun duygularına hazırlıklıdır.
“Bir mektup yazdı sana” der.
Mektupta, “Seyahatlerim beni değiştirdi” yazmaktadır. Kız çocuğu bebeğini kucaklar ve hızlı bir şekilde mutlu olarak evine gider.
.
Şimdi soracaksınız bana; “Hikâye mi gerçek mi? Hikâye ise sonu nasıldı?”
Valla ben o yıllarda daha doğmamıştım. Kafka’nın sevgilisine soralım bu soruyu.
Ne dersiniz?
Dora şöyle anlatır gerçek hikâyeyi:
Bir yıl sonra Kafka ölmüştür. O kız çocuğunun mutluluk dolu yüzü gözlerinden hiç silinmemiştir. Çünkü küçük kızın mutluluğu hasta bir adamda güçlü bir direnç yaratmıştır.
Yıllar sonra kaybolan bebeğin sahibi çocuk büyür. Yetişkin bir genç kız olur.
Bebeği hiç yanından ayırmamıştır. Bir gün bebeğin içinde bir mektup bulur, mektupta şöyle yazmaktadır:
“Sevdiğin her şey muhtemelen kaybolacak, ama sonunda sevgi başka bir şekilde geri dönecektir, emin ol…”
Son söz:
Işık içinde uyusun. Anısına saygılarımla…
Kafka sayesinde bizler de birlikte şu satırları okurken;
Mutluluğun, ne hoş bir ayna olduğunu ve kalpten kalbe yansıyarak çoğaldığının gerçek hikâyesine birlikte tanık olduk.
Sizler de küçük de olsa bir kalbe dokunarak mutluluğu kalıcı kılabilirsiniz.
Ne dersiniz?
Emine Pişiren/ Akçay