“Her ay kanayıp da ölmeyen canlıys güvenilmez!”
Allah aşkına Bukowski bu sözü söylerken, aklı neredeymiş? Hiç mi mantıklı düşünememiş?
Ne kadar ayıp etmiş!
Acaba annesi kanamamış olaymış, dünyaya gelir miymiş?
Ama sıkı durun!
Hem sadece Bukowski nefret etmemiş ki kadınlardan… Yazarın bu tür nefret söyleminin bir nedeni var.
Çünkü yazar mizojinizme tutulmuş.(kadın düşmanlığı hastasıymış.)
MİZOJİNİ, kadınlara karşı duyulan soğukluk, antipati veya abartılı düşmanlıktır. İngilizcedeki “misogyny” terimi Yunancadaki kadın (gyne) ve nefret etmek (misein) kelimelerinden türetilmiştir.
Kadına karşı cinsiyet ayrımcılığı, şiddet, dışlama, cinsel obje haline getirme gibi baskıların ortaya çıkışında mizojinizm belirgin rol oynar.
Ülkemizde sık sık karşılaştığımız, hepimizin büyük üzüntü ve tepkilerle karşıladığı ‘kadına şiddet’ konusunun altında yattığı düşünülen, bir psikolojik hastalık olarak da karşımıza çıkmaktadır. Özgecan cinayetini unuttuk mu?
Afganistan’da Ferhunde’nin diri diri yanarak öldürülmesini unuttuk mu?
Ya İran’da asılmadan önce tecavüz edilen bakire genç kızları?
Unutmadık, unutamayızda. Bütün bu kadına şiddet vakalarının ana nedeni Mizojinidir.
Erkeklerin erken yaşlarda, annesi, ablası, öğretmeni, kız arkadaşları gibi güvendikleri bir karşı cins tarafından travmatik şekilde hayal kırıklığına uğratılması sonucunda ortaya çıkan bir durum. Bireyin dışarıdan görünüşü normal olsa da bilinçaltına “kadın düşmanlığı” tohumları atılmış olabiliyor.
Tarih boyunca gelmiş geçmiş çok büyük karakterlerin neden kadınlar hakkında olumsuz düşünceye sahip olduklarını sorgulamak gerekir. Hatta felsefe ve psikoloji alanında çok da faydalı bir tez konusu da olabilir. Öyle ya tarihe, edebiyat dünyasına ve hatta psikoloji gibi ana bilim dallarında hala kitaplarından faydalandığımız, kadınlardan nefret eden birinin eğitimi de tartışılır.
Günümüzde kadın erkek ayrımcılığının kışkırtıcı yazar ve düşünürlerinden Bukowski, Schopenhauer, Nietzsche, Stephen Hawking ve ortaçağ düşüncesine sahip yazarların ruh sağlıkları da düşündürüyor insanı.
Örnek verecek olursak;
Schopenhauer’e göre kadın, saçı uzun aklı kısa ve zihni bakımdan dar görüşlüdür.
Kadınlar aleyhinde en çok yazı kaleme alan filozoflardan biri olmayı başarmıştır.
Kadınlar hakkındaki olumsuz düşüncelerinin kaynağında çoğunlukla özel hayatında kadınlar tarafından sürekli reddedilmiş olması ve annesi Johanna’yla geçmişinde yaşadığı anlaşmazlıklar olabilir mi?
1300’lü yıllarda aziz ilan edilen rahip Aquinolu Thomas’a göre kadın doğanın bir hatasıdır!
Ne kadar kötü bir düşünce. Eril beyinlere nefret tohumları ekmiş.
Nietzsche’ye göre ise kadın doğası gereği kötü ve vahşidir. Böylesi bir itiraf bize; Nietzsche’nin neden ağladığını bize açıklıyor. Salome gibi bir genç kızın onu neden reddettiğini de açıklıyor. Bakar mısınız ne demiş?
“En tatlı kadın dahi acıdır” dedikten sonra erkeklere “Kadınların yanına mı gidiyorsun? Kamçıyı unutma” diye de tenbihlemiş.
Salome ‘nin yüreğini fethedemeyince nefret söylemleri çok çirkin. Şair Rilke’nin kollarına koşmasını, hazmedememiş olabilir mi?
Aristo’ya göre kadın erkeğin bir kölesidir. İyi valla…
Sokrates sürekli karısından dert yanarmış. Öyle ki idam esnasında onu görmek istememiş.
Ee, niçin uzun yıllar evli kalmayı seçmiş o halde?
Ve niçin dur dır eden bir kadınla evlendiği sorulduğunda “At terbiyecisinin en huysuz atlarla çalışması gerekir” demiş?
Deseymiş ya “O benim kölemdir. Beni mutlu ettiği için…”
Diyememiş: Ortaçağ sendromu herhalde. Erkeklik gururuna yedirememiş olmalı.
Arthur Schopenhauer, felsefe tarihinde, kadınlar.
Düşünürlerin de kadınlar hakkındaki görüşlerini okudukça onların hastalıklı bir ruha sahip olduğunu görebiliyoruz.
Ve her birinin Tolstoy’dan biraz ders almasını isterdim. Bakın Tolstoy kadınlar üzerindeki kanaatleri nelermiş?
“…Bir erkeğin zeki bir kadından başka bir şeye ihtiyacı yoktur.”
“Kadın, erkeği kılıçsız zapt eder ve ipsiz bağlar.”
Ve kadını ayak basılmamış bir ülkeye benzetir:
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersek inceleyelim her zaman keşfedilecek yeni şeyler vardır.”
“Erkeklerin varlık sebebi kadınların onlara yaşattıkları mutluluktur.”
“Kadın öyle bir konudur ki, onu ne kadar incelersen incele her zaman yepyenidir.”
.
Dünya tarihinin katliamları, her türlü nefret aşılayan politikaları en çok da erkek bireyler tarafından oluşturulmuştur.
Nobel ödüllü Elias Canetti’nin 518 sayfalık “Körleşme” romanı neredeyse tüm sayfalar boyunca kadın düşmanlığı üzerine kurgulanmış.
Haydi birlikte okuyalım şu kadınlardan hangi ünlüler nefret etmiş?
“Akıllı bir kadın, iki kere budaladır.” (Erasmus)
“Bir kurşunla vurul da, bir kadına
vurulma!” (Faruk Nâfiz Çamlıbel)
“Kadınlar mâbedlerde evliyâ; sokaklarda
melek; evlerinde şeytandırlar.” (George Wilkins)
“Kadın, insanın kalbine, şeytanın girmesini
temin etmek için açılan bir kapıdır. Erkeği, yasak ağaca sürükleyen varlıktır.
İlâhî kanunu bozan, Allah’ın yeryüzündeki sûreti, çehresi olan erkeği aldatan
iğrenç bir mahluktur.” (İlk Hıristiyan liderlerinden Tertullian)
“Kadınların yanına mı gidiyorsun? Sakın
kaçmayı unutma.” (Nietzsche)
“Kadın, gerekli olan bir kötülüktür.
İstenen bir belâdır. Evin ve âilenin en büyük tehlikesidir. Ahlâksız ve edepsiz
bir sevgilidir. Yaldızlı, aldatıcı bir musîbettir.” (Hıristiyan Büyüğü, Aziz
Sustam)
“Kadın, köpek ve dut ağacı, onları ne kadar
döversen o kadar kazanırsın.” (Thomas Fuller)
“Kadın nedir ki? Doğanın işlediği bir
yanlışlık.” (Congreve)
“Kadın olsun da bir sözü cevapsız bıraksın,
olacak şey değil; meğer ki dilsizini bul!” (Shakespeare)
“Düşünen bir kadın, boyanan bir erkek kadar
iğrençtir.” (Lessing)
Sonuç olarak:
Kadınlardan nefret eden erkek yazar ve düşünürlerin ruhsal derinliklerinde yatan asıl nedeni Freud tarafından tespit edilmiş “fallik dönem” travması olabilir mi?
Freud, bu dönemi 0-3 yaş döneminde erkek çocuğun annesine karşı duyduğu aşk nedeniyle babası tarafından cezalandırılacağı korkusu sonucu yaşanan karmaşaya Odipal kompleksi adını vermiştir.
Ve travmalı yetişen erkek çocuklar; yetişkin dönemlerinde kadınlardan nefret ettikleri görülmüştür.
Antik dönemin ilk akademisinin kurucusu Eflatun’un, diğer bilinen adıyla Platon’un ” Kadın cehennemin kapısıdır,” diye nefret kusabiliyorsa; siz artık düşünün geriden gelen sayın bayların kadınlara nasıl kötü bakıp köle gibi davranacaklarını…
Mutlu başlayıp cehenneme dönen evliliklerin altında yatan ana sebeplerden biridir. Erkek çocukların bilinçaltındaki bu kinin gizlenmiş halidir Mizojini.
Balayı geçer, ilk yıllar geçer bir bakarsınız o düşünceli, romantik, centilmen ve normal bir insanı oynayan erkek, tam bir orman kibarı olmuştur.
İşte o orman kibarlarına tıp dilinde Mizojini tanısı konuyor.
Ve son sözü dünya lideri Mustafa Kemal Atatürk ile noktalayalım mı?
“Yeryüzündeki her şey kadının eseridir.”
Hastalığa yakalanmamanız dileğiyle…
Kalın sağlıcakla…
Emine Pişiren/Akçay
Dip not:
Beni tam 40 sene ilk günkü gibi yüreğinde taşıyan, üzmeyen, gözlerimde ki hüznü gördüğünde de ellerimi hiç bırakmayan sevgili eşim Tuncay Pişiren’in ruhu ışısın.