Kader işte! deyip geçiveriyoruz. Bu yaşıma geldim, halâ bazı öğretilere ters düşüyorum. Hiç sarayda doğanla bir çit odada gözlerini açanın geleceği bir olur mu? Haydi kazara oldu diyelim. Nasıl? Kadercilerden değilim, ama kaderin olduğundan da şüphem yok. Bazı olgular var ki senin elinde değil. O anda bile kadere gülümsemek, her anımıza hoş geldin! diyerek hayata tutunmak huzur verir insana. An olur ağlatır, an olur güldürür, an olur ki deryalara daldırır insanı kendi kaderi. Seni bilemem. Ben böyleyim.
Beni tanıyanlar hariç, kimileri var ki bana ve benim gibilere hemen Almancı damgasını vuruveriyor. Bir yerlerde okuduklarını bilgi diye satıyor. Canım kardeşim, bir sorsan, anlasan o Almancı dediklerinin kaderi nasılmış? Neden Almancı olmuş? Nasıl olmuşta gencecik yaşlarda elin gurbetine ailelerine maddi kaynak sağlamak için gelmiş her birimiz? Örneğin ben neden beş yıl öğretmen olarak görev yaptığım ve önümün memur olarak açık olduğu, takdirli bir öğretmen iken gencecik yaşımda on gün içinde vatanımdan ayrıldım? Babacığımın başını sokacak bir ev alabilmesi için nasıl bir cesaretle ve yapayalnız uçuverdim buralara? Nelere göğüs gerdim, ne badireler atlattım da hayattayım diye düşündün mü hiç? Yok olmaz tabii… Araştırıp sorma, öğrenme, algılama zaman ister. Önce sağ ve sol beynin birlikte çalışması sonra da tartıya koymayı bilen bir vicdan olmalı.
Her insan kaderini yaşıyor bir şekilde. Kaderimize yön vermek diye de bir fırsat var ama. O da ilmi arayarak bilimle kucaklaşmak. Başkasının ne olduğuna değil, kendisinin nerede ve hangi durumda olduğunun farkına varmak değil midir asıl olan? Bu bağlamda ben kaderimle hep mücadele ettim. Nasıl mı? Hangi şartlarda olursam olayım, okumaktan, izlemekten, şartlarım doğrultusunda gezmekten hiç vazgeçmedim. Doğada yürümek de benim için en verimli gezilerimdendir. Gezmek için her zaman paraya gerek yok. En başta gelen alışkanlığım ise çalışmayı sevdim. Çalıştıkça daha da güçlendim. Başkasını eleştirmeden önce empati yapmayı, o kişiyi kendi tinimde hissetmeyi denedim. Sezgilerime değer verdim. Anladım ki kader sandığım çok şeyi değiştirebilirmişim. İnanıyorum, senin de böylesi deneyimlerin vardır.
Biliyor musun? Bana yapılmasını istemediğim hiçbir şeyi bir başkasına değil yapmak, düşünmedim bile. Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz olan bu gezegenimizde BİZ olma, olabilme düşüncesi bile yüreğime su serpiyor. Yeryüzü hepimizin. Zengini, yoksulu, okumuşu, okumamışı, yaşlısı, genci ve her canlısı ile. Doğa ve insan ilişkisini anlamak, maddi ve manevi dengeyi sağlar. İnsan olmanın milliyeti yok.
Getirildik; yaşıyoruz, nefes alıyoruz ve son nefeste nasıl bir gidişimiz olacak bilemiyoruz. Bilmeden getiriliyor, istemeden götürülüyoruz. İnan bana, her şeye rağmen arkamızda yaşanılır bir dünya nasıl bırakabiliriz, neler yapabiliriz hep birlikte, ve arkamızda gelecek nesiller için hangi güzellikleri ekebiliriz diye düşünürken hayallerim yeşeriyor, gülümsüyorum kendi kendime…
Şükran Günay’dan
Şükranca