Ulu bir kavak ağacının yanında, bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş.
Bir gün kabak dayanamayıp sormuş kavağa: Sen kaç ayda bu hale geldin. Ağaç? On yılda demiş. Kabak, on yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış.
Kabak, ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak! Demiş. Doğru, demiş kavak. Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa: Neler oluyor bana ağaç? Kavak kabağa ölüyorsun demiş. Kabak, neden diye sorunca, kavak niçin olacak benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
______________________
Halk arasında bir deyim vardır.(Bu deyim mahalli olabilir.) Çok affedersiniz. İt kağnının gölgesine yatmış da kendi gölgesi zannetmiş. Yine Tavşan Aslan’a benim oğlan senin oğlanı dövmüş demiş. Kabak teveği kavak ağacına sarılıp yukarı doğru uzamasaydı, onun boyuna ulaşabilirmiydi. Ve büyük lokma yer gibi büyük konuşabilirmiydi.
Kavak ile kabağın konuşmaları mecazi, ancak insanlar arasında böyle nankör olanlar da yok değil. İnsanlarda sadakat olması gerekir.
Allah nankör insanların şerrinden cümlemizi korusun.
Sayın seyirciler,sayın konuklar
Karıncalar file tekme atıyor,
Sahra da yetişen salatalıklar
Ova da karpuza çalım satıyor.
“Kargalar kılavuz olmuş Turnaya
Çakallar atlanmış, kaplanlar yaya
Tosbağalar dahi giderken aya
Zürafalar kan uykuda yatıyor.
Tilkiler ormanın olmuş kıralı
Aslan mahzunlaşmış gönlü yaralı
Onlar da değişmiş artık kuralı
Baykuşlar da bülbül olmuş ötüyor.
Âşık ŞÜKRANİ de nerden nereye
“Kızdık ta yorganı yaktık pireye”
Uzak kaldık ananeye töreye
Bir neslin devranı böyle bitiyor.
ŞÜKRANİ
E-Mail:stoprak_58@hotmail.com