Karşında muhatap olunan idraktan yoksun bir tespitse, zaten ciddiye alınamayacak kadar aciz demektir.
Mizah; gerek hayatta gerekse sanat ve edebiyatta kullanımı itibarıyla yaşanan gerçekliğe farklı bir bakış açısıyla bakabilen, sorgularken gülümseten, gülümsetirken düşündüren, düşündürürken farklı noktalara dikkatleri çekebilen bir anlatım tarzıdır.
Adamın biri iş başvurusunda bulunmuş. Görüşmeye çağırmışlar; görüşme esnasında yönetici sormuş;
– Peki, beklentilerin ne? Seni ne tatmin eder?
Arkadaş saymaya başlamış;
– Öncelikli olarak bir araba istiyorum, ayrıca şu anda bulunduğum dairenin kirası biraz fazla onu da şirketin karşılaması iyi olur, maaş olarak da 3000 dolardan aşağı çalışmam…
Şirket yöneticisi, dinler ve
– Biz sana son model bir Cherokee ve Tarabya’da bir villa vereceğiz, ayrıca bizim bu pozisyonumuz için planladığımız maaş 6000 dolardı, demiş.
Bizim elemanın gözleri fırlamış;
– Şaka yapıyorsunuz, demiş.
Şirket yöneticisi yapıştırmış; Önce siz başlattınız…
Saçmalıklara karşı verilen güzel yanıtlar.
Üslup çok önemli. Kavga etmeden verilecek zeki ve mizahi konuşmalar hayatımızda olmalı. Belki de bunları unuttuk. Doğrusu unutturuldu. Bel altı esprileri bunların yerini aldı.
Zamanla mizahın ana beslenme kaynağı olan siyasette algılama değişti. Bir zamanların eleştiriye son derecede açık, esprili ve tahammüllü politikacıları, Turgut Özal, espritüel Necmettin Hoca, her türlü hicve hoşgörü ile bakan politikacılar yerlerini hırslı, somurtkan politikacılara bıraktılar. Giderek en ufak eleştiri ve karikatür, en basit mizahı kişilik haklarına saldırı ve aşağılama olarak görülüp yazarları, kanalları toptan cendereye alıyorlar.
Nasreddin Hoca’nın mizahi hikâyeleri ders verici.
Köylüler bir gün Nasreddin Hoca’ya sormuşlar:
Hocam padişah mı büyük, yoksa çiftçi mi?
Hoca hemen cevabını vermiş:
– Tabii ki çiftçi büyük. Çünkü çiftçi buğday yetiştirip vermezse padişah acından ölür.
Halkın ve üretenlerin kıymetini daha nasıl anlatsın…
Mizah yöntemiyle belli fikirleri aktarmak önemli. Farklı perspektifleri ve alışılmadık bağlantıları keşfedebilmek zekâ seviyesinin üstünlüğü ile bağlantılıdır. Eleştiriyi güldürerek ve düşündürerek aktarmak yetenek meselesi. Bu anlayışı ret etmek “benlik” “teklik” duygusuyla ego savaşı.
Esasında hayatın saçmalıklarına gülebilmek, stres veya zorluklarla başa çıkabilmek için etkili bir araçtır. Hacivat-Karagöz hicivlerini dinlerken kendimize söyleyemediğimiz ama duyduklarımızdan etkilendiğimizi hatırlayalım. Elbette ki agresif mizahı bu söylemlere dâhil etmiyorum.
Politik mizah baskı günlerinde geçmişten edinilen tecrübelere göre ilaç gibi gelmiştir. Hazır cevap ve mizahi zekâsıyla dikkat çeken Neyzen Tevfik’in hikâyesiyle bitirmek istiyorum.
Trenin tuvaletine giderken, daracık koridorda bir kabadayı ile karşılaşır. Birinden birinin kenara çekilerek yol vermesi gerekmektedir. Neyzen Tevfik:
– Müsaade et, der, geçeyim.
Kabadayı: Sen kime kafa tutuyorsun babalık, diye aksilenir. Ben senin gibi ciğeri iki para etmezlere yol vermem.
Bizimki hemen kenara çekilir: Ben veririm!
Mizahlı günlerimize geri dönelim umuduyla…