Toplumda; sevgi, hoşgörü saygı, tahammül, takdir, taltif kavramları kayboluyor. Kin, nefret, kıskançlık, suçlama, iftira, hakaret önplana çıkmış durumdadır.İyiniyetli olmak kişinin özü olmasına rağmen inadına bazı tipler, kötüniyetli olmayı yaşam düşüncesi haline getirmiş olabilir.
Çalışma ortamında, beceriksizlik, kişiler arası tahammül sınırlarını zorlayan davranışlara neden olabilir.
Arkadaşlarınızın yaptığı bir söz, davranış, hareket sizi incitebilir ve üzebilir.
Amiriniz çalışmalarınızı ya da kişiliğinizi beğenmemiştir ve sizi her şekilde suçlayabilir.
Anneniz, babanız veya kardeşleriniz sizin yapılmasını beğenmediğiniz bir hareketi size yapabilirler ve sizin kalbinizi kırabilirler.
Size yanlış yapanlara kızarsınız. Belki siz de onlara aynı hareketi yapmak istersiniz.
Ama en azından kalbinizde ki kırgınlık sebebiyle onlara darılır, küsersiniz.
Var mı böyle kendisine küstüğünüz insanlar?
Onları görünce, kendilerine selam vermiyor, konuşmuyor musunuz?
Peki, bu şekilde davranışınız ne kadar sürecektir, hiç düşündünüz mü?
Belki onlar, ellerinde olmadan size böyle bir söz söylemiş veya böyle bir harekette bulunmuşlardır? Ne biliyorsunuz?
Veya onlar yaptıkları şeyin sizin iyiliğinize olacağını zannetmişlerdir ama siz o harekete kırılmışsınızdır, olamaz mı yani? O halde…
Bir hikâye:
Bir yolcu atı ile birlikte yolculuk yaparken, su içebileceği, elini yüzünü yıkayabileceği ve bir müddet oturup dinlenebileceği bir subaşına gelir.
Atını bağlayacağı, terden ıslanan elbiselerini kurutabileceği bir askılık yer arar, fakat bulmaz. Kendi kendine; "Burası, niçin bir yolcunu ihtiyaçları için hazırlanmamış, acaba?" diye düşünür.
Hemen yakında ki bir ağaçtan ucu çatallı bir dal keser, diğer ucunu sivrilterek onu bir kazık haline getirir ve subaşında uygun bir yere çakar.
"Gelen geçen yolcular buraya hayvanlarını bağlasınlar" der ve biraz dinlendikten sonra oradan ayrılır.
Aradan bir müddet zaman geçer. Aynı subaşına bu sefer bir başka yolcu gelir. Su içmek için suyun kaynağına yönelmişken, bir evvelki yolcunun çaktığı kazığı görmez. Ayağı kazığa takılır ve düşer.
Yere düşünce canı yanan adam;
"Bu kazığı da buraya kim çakmış? Ben düştüm ama başkaları da düşebilir" diye düşünerek kazığı oradan söker ve uzak bir yere atar.
Gördünüz mü sevgili okuyucular,
Her iki yolcu da iyi ve güzel duygularla birbirlerine ters iki hareket yaptılar.
Biri oraya kazık çaktı, diğeri de onu oradan sökerek attı.
Her iki insan da böyle güzel düşüncelerinden ve düşüncelerini uyguladıklarından dolayı tebrike ve takdire layık değiller midir?
Dargın kalma süresi
Biz de bize yapılan hareketlerin görünen yüzünü incelediğimiz kadar görünmeyen yüzünü yani bu söz ve hareketin ne amaçla yapılmış olabileceğini düşünmemiz gerekmez mi?
Biz üzen şeylerin mutlaka bir iyi niyet taşıyan yönünü bulabiliriz. O zaman da o insana karşı dargın kalmamız manasız olmaz mı?
Kaldı ki biz belki kardeşiz, belki komşu, akraba veya arkadaşız. Aynı vatan da yaşıyoruz. Sevinçlerimiz, üzüntülerimiz çoğu zaman aynı sebeplere dayanmaktadır.
O halde uzun süre dargın durmamız aramızda aşılması zor engeller çıkarabilir ve bizler birbirimizden ayrıldığımız için millet olarak gücümüz zayıflar.
Üç günden fazla küs durulması doğru değildir. Bu aradığımız ölçüdür.
Siz de öyle yapın.
Kendisine küs olduğunuz insanlara üç günden fazla küsmeyin, barışın, yine de iyilik yapın.
Barışmak için ilk hareketi yapanın da değerinin çok yüksek olduğunu bilin.
GÜNÜN SÖZÜ: Gönülleri kazan ki, kötü niyetlilerin zararını önleyebilesin.