Pek çok insanın aklına takılan konulardan biridir… Evlilik. Tanım itibariyle, iki kişinin belli kurallar çerçevesinde bir araya gelmesi şeklinde kısaca özetlense de evlilik konusu işin formalitesinden çok daha derinlikli bir durum. Yani toplumun temelini oluşturan aile yapısını tesis etme vasfının ötesinde algılamak gerek, evlilik olayını.
Hal böyleyken ‘Evlilik insanların hayatına düzen ve mutluluk mu getiriyor yoksa kişileri mutsuzlaştıran bir engel mi’ sorusu çıkıyor ortaya. Kuşkusuz bu sorunun cevabı tarafların birbirlerinden ne beklediklerine, evliliği neden istediklerine ve bu birlikteliğe ne kadar katkıda bulunacaklarına bağlı. Dolayısıyla işin püf noktası ve evliliğin algılanış biçimi, doğru insanı bulmakta gizli desek yeridir. Hani ünlü filozof Konfüçyüs’ün ‘Eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir, içeriği sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur’ sözüyle de işaret ettiği gibi ‘içerik’ oldukça önemli.
Nasıl ki, aşk ve evliliği ana tema edinip bunları üçgenler kurarak evire çevire işleme merakındaki kurgu dünyası için de geçerli bir saptama bu… İçeriği sağlam temele dayanan evlilik-çift yaratma odaklı aşk dizileri ilgi çekmeyi başarıyor. Gerçi sayılamayacak kadar çok yapım üretme durumundaki dizicilerin içeriği ne oranda önemsedikleri de ayrı bir konu ya… Dizi bolluğunda aşk ve evlilik konusunda fark yaratması pek kolay olmayan hikâyelerin kahramanlarının doğru seçilmesi eksiği kapatabiliyor bu noktada! Nitekim ekranlarımızda yerini alan ‘İyi Günde Kötü Günde’ dizisinin tablosu da bu gerçekle paralel çıktı karşımıza.
Şöyle ki; O3 Medya’nın yapımını üstlendiği Star TV dizisinin Pelin Karamehmetoğlu ve Aksel Bonfil tarafından kaleme alınan senaryosu başlangıç itibariyle yabancısı olduğumuz bir tablo sunmuyor bize. Bu nedenle, sonrasını bilmem ama… Şu an için sürprizlerle dolu sağlam temeli olan bir içerikten söz etmek pek mümkün değil.
Bir yanda gelinliğiyle terk edilmiş olmanın üzüntüsünü ve öfkesini yaşayan, buna karşın başkalarının düğün organizasyonlarını yaparak inadına hayata tutunmayı başaran ve nihayetinde kendisini bırakıp kaçan adamın düğününü organize etmek durumunda kalan Leyla… Diğer yanda düğünden kaçma nedenini herkesten saklayan ve yıllar sonra yeni bir evliliğin arifesinde olan Sarp… Kaderin garip cilvesiyle yeniden karşılaşan bu ikilinin ortasındaysa, tüm iyi niyetiyle Sarp’a güvenerek evlilik hayalleri kuran ve Leyla’ya hemencecik kanı kaynayan Melisa… Ve tabii bu üçlünün çevresindeki aile-arkadaş gurubu.
Görüldüğü üzere aşk üçgeni-aile denklemini yansıtırken kullanılan tipik şablon bir kez daha karşımızda. Esasen bu durumu çok da yadırgamamak lazım. Zira ekranlardaki gençlik-romantizm-komedi üçlüsünü harmanlayan dizilerin çoğu aynı isimler tarafından kaleme alınmakta. Bu da içerik ve karakter benzeşmelerine sebep oluyor haliyle.
Peki, içerik kanadında durum böyleyken gönül rahatlığıyla ‘İyi Günde Kötü Günde’ dedik mi? İlerleyen bölümlerde demeyi sürdürmemiz mümkün mü? Diziye çekicilik katan detayları yorumlayarak bakalım hemen.
‘İYİ GÜNDE KÖTÜ GÜNDE’Yİ PARLATANLAR…
Total’de aynı günün dizilerinden bir tek ‘Çatı Katı Aşk’ı geride bırakarak sekizinci olan, AB grubunda ise tüm dizilerin önüne geçerek dördüncü sırada yer alıp ABC’de beşinci gelen ‘İyi Günde Kötü Günde’ dizisi için ilk sözüm… İçeriğinindefalarca karşımıza çıkartılantürden oluşuna ve klişelerle yaratılansürprizsizliğine rağmen sıkılmadan izlenenbir iş olduğu!
Metin Balekoğlu yönetmenliğindeki dizinin ‘akışı enerjisi’ bu işi parlatan ilk etken. Sahneler sıkıcı diyaloglarla boğulmamış. Gereksiz abartılar veya absürt tesadüfler de yok. Olaylar; sündürülmeden-cılkı çıkartılmadan, hayatın normal akışında gelişen türden sunulduğu için de dizi pozitif bir enerjiye sahip. Göz acıtmayan türden natürel atmosferlerle yol alan görüntü ve çekim başarısıyla da enerjisine enerji katan dizide sahnelerin içeriği layıkıyla aktaracak biçimde kurulmuş olması da akıcılığı sağlamış. Böylece cıvıl cıvıl ama dingin sahnelerle gelişen ve su gibi akıp giden enerjik bir yapım çıkmış ortaya.
‘İyi Günde Kötü Günde’ dizisinin izlenmesindeki asıl etkense, ekstra özelliği bulunmayan içerikleri parlatmada büyük güce sahip olan ‘karakter ve performans’ doğallığı! Öncelikle dizideki karakterlerin duruşu çok güzel… Öyle gerçek hayattan kopuk çıtkırıldımlıklar, eziklikler veya hava basmalar yok. Hanım kızlarımıza iç bayan saflık veya kocaman kocaman konuşmalı kabadayılık havası da yakıştırılmamış.
Mesela Sarp’a ‘Bana bunu neden yaptın’ diye sorarken mağduriyet yerine hak arama olgusunu hissettiren… Damat adaylarını başından savma evresinde de mizahı yaşatan Leyla’nın duyguları izleyiciye aktarması çok iyiydi. Gelelim erkek karakter kanadına… Yine aşırılıktan uzak bir tablo mevcut. Buradaki karakterler de şımarıkça ortalıkta dolaşan, ukala bakışlar atan ve vücut geliştirme şampiyonasında ‘Body show’ yapan türden değil. Dolayısıyla Arda ve Melisa’ya rağmen gelişecek olan ‘LeySar’ çiftiyle romantizmi, nefreti, pişmanlığı, aşkı hakkıyla yakalamak mümkün olacak.
Bu noktada Elçin Sangu, Ozan Dolunay, Yasemin Allen üçlüsünün uyumlu tablosuna dikkat çekmek isterim. Canlandırma yönünden hem karakterleriyle, hem de birbirleriyle uyumlular. Karakterlerde öyle müthiş bir derinlik olmasa dahi onların performansı sayesinde izleyicinin bu üçlüye sıcak bakıp bağlanması kolaylaşıyor açıkçası.
Öte yandan Şenay Gürler’in deneyimli oyunculuğu ve duruşuyla ‘Ana Kraliçe’ havasını başarılı biçimde hissettirdiği Aslıhan karakterinin de diziye güç katan aile kanadındaki önemini vurgulamak doğru olacak. Belli kuralları olmakla birlikte çalışanını ezmeyip emeğinin hakkını veren patroniçe sıfatıyla alışılmışın dışında bir tablo çizen Aslıhan, gerek konuşmaları gerekse çalışanına karşı tavırlarıyla gerçek yaşama örnek teşkil eder mahiyette. Eski eşi Bülent’e ve damadının annesi Perihan’a yönelik yaklaşımının basitlikten uzak oluşu, iğnelemelerinin naifliği ayrıca güzel. Kendisini izlemek keyifti.
Velhasıl; Elçin Sangu, Ozan Dolunay, Yasemin Allen, Şenay Gürler, Derya Alabora, Nergis Kumbasar, Hakan Salınmış, Ali Yağcı, Sinan Albayrak, Hande Yılmaz, Deniz Işın ve Tugay Erdoğan’dan oluşan oyuncu kadrosunda nokta atışı yapan ‘İyi Günde Kötü Günde’ enerjisinin yanı sıra karakterleriyle de parlamakta. İçeriği de umulmadık sürprizler geliştirirse ne âlâ!
SONUÇTA; Rekabetin tavan yaptığı bir sezonda ekrandaki yerini alıp Cumartesi yarışına hiç de fena olmayan bir noktadan adım atan ‘İyi Günde Kötü Günde’, güçlü kadın imajı çizerken ipin ucunu kaçırmayan… Karakterlerini karikatürize etmeden oluşturup konuşturmayı başaran… Şamatacı arkadaş çevresine ihtiyaç duymayan… Mantığı yerlerde süründürmeden başlayan… Ve senaryonun aile kanadıyla da ‘evlilik’ olayına dair mesajlar veren bir dizi. Bu tempo ve enerjiyle devam ettiği sürece ‘İyi Günde Kötü Günde’ denecektir elbet.
Dizinin kendini bozmaması ve uzun ömürlü olması umuduyla…
Anibal GÜLEROĞLU
guleranibal@yahoo.com
www.twitter.com/guleranibal