Mirim yazımıza Özdemir Asaf ile girizgâh yapalım;
“İlkokulda peltek bi’ çocuğa okutmuşlardı andımızı.
İyi dertler arkadaşlar,dedi, bir daha da düzeltemedik hayatımızı.” diyor Üstat..
X kuşağı acılarla kavrulur, dertlerle savrulurken; Y kuşağı ne yazık ki Z kuşağına konforu ve ataleti emanet etti.
Günümüzde herkes kendine aşık..
Ayna yok ellerde ancak herkes sosyal medyada ve kameralar elinde kendi güzellemesini yapıyor.Herkes Selvi boylu ,herkes fenomen ,herkes kendisine aşık olunca, kimse kimseyi sevemiyor galiba.
Bir de mesafeleri, beklemeyi, sabrı cemili kanaat etmeyi, şükretmeyi unuttuk. Her şeyin hazır ve nazır olması gerektiği yanılgısı, konforun ağır ve yağlı kokusu, yüreklerimizi çürütüyor.
Gözlerimizde parlayan Ziya Sevdiye sev diye bakarken umutsuzluk ve yalnızlık hakim olmamalı gözbebeklerine.
Yalnızım diye sızlanıp durmayın.
Yalnız kalmak, kimsesiz kalmak demek değildir. Ufukta gözüken bazen gûneş olur bazen Mehtap.
Yalnızlığı sever insan, kimsesizliği değil..
Bu da karıştırılıyor galiba.
Nesli han olan bir soydan gelirken bir yaşamın tanığı olmanın güzelliğini unuttuk. Anı yaşamak varken anı görüntülemeyi tercih eden ergenlere dönüştük.
Her sorunda öldük bittik, kayıp yırttık. Hep bir felaket tellalı seremonisi..
Bu kadar mı zayıf bünyelere gebeyiz, patlamaya hazır fünyelerimiz…
Nakit değil vakit harcıyoruz..
Bir metaforla devam edelim.Banka hesabınızda 86.400TL olduğunu hayal edin.
Bir hırsız hesabınızdan 10TL çalarsa, geriye kalan 86.390TL’yi hırsızın yakalanması için harcar mısınız?
Zaman da böyledir, Serkanım. Her gün 86.400 saniyeniz var. Birisi 10 saniye canınızı sıkarsa, 86.390 saniyenize yansımasına izin vermeyin.
İnsan nasıl uzak düşmek isteyebilir ki insana?
Bir ses, bir sohbet, tanıdık bir dost selamı aramaz mı inatla?
Yaşamanın bir yolunu, bir biçimini icat etmek için didinip durmaz mı her defasında?
İşte akranlarımıza uzak ekranlarımıza yakınız..
Ve ekran büyüleyici, ışıltılı sahte bir dostluk ve antidepresan endorfini salgılatıyor bize.. Bizimle işi bittikten sonra obez bir bünye bırakarak..
Ve çağ insanı umutsuz insan, aynı zamanda sevgisiz insan mıdır?
Öyledir elbette.
Hedefi olmayan labirent fareleri gibiyiz.
İşi, eşi, sevdası olanın umudu da vardır bence.
Artık bahar ayındayız.
Pandemili uzun kışla birlikte 2022 Mart ayı, dert ayı olsa da şayet badem, kiraz ve erik ağaçlarının çiçek açışlarını mısır patlağına benzetiyorsanız, sizde sevda ve umut var demektir. Bahar filizlere, umuda gebe iken elçin neden umutsuzluk olsun ki?
Kaldır kafanı ekranından.
Evet sen Hacer, sen evet Dilara, Ozan, Batuhan, Neslihan, Filiz, Fatma…
Bak etrafına .
Elçin, Selim, Mustafa, Aylin, Tuğba, Melih,Zeynep.
Belki bu dünya böyle güzelleşir…
Ebru, Tekke,Selçuk, Nuri,Hikmet, Sebahattin..
Dinlemeyen, gülmeyen, şaşırmayan, bir şeylere sevinmek için adeta bahaneler üretmeyen insanlar ömür çürütürler. Ne beklentileri biter ne de kibirleri.
Umutsuz olacak hiçbir şey yok. Yaşamak müthiş bir şey!
Yaşamı onarmak için gayret etmekse çok çok daha güzel.
Tanıdığım bütün mutsuz insanlar, başkalarına bir şeyler ispat etmeye çalışıyorlar. Bir yerlere varmaya çabalıyorlar.
Daha kendine gelememiş, başka yerlere yetişmeye çalışıyorlar.
Kendini doğru sevemeyen, bu sevginin tanıklığını da sağlıklı bölüşemiyor. İçindeki güzeli diyemiyor.
Bazı şeyler bazen sadece olur. O esnada olur Bu Besna da ..
Hepsi bu.
Bazen Yusuf’u kaybeden Yakup Peygamber gibi hissedersiniz.
Babanız ölür, ağır bir hastalığa tutulursunuz, damdan düşer gibi sevdalanırsınız, ayrılırsınız, özlersiniz…
Uzar gider liste.
Hepsi bu yaşamın bir parçası, bir Ozan’ın dizeleri.
Krallar da yaşar bunları köylüler de. Süsleri kaldırdığınızda sahne aynı sahne.
Tekbaşınalık diye bir şey yok, Aylin Hocam
Bunlar suni, plastikten kaçışlar sadece. Çözümü de basit:
“İnsanları fazla yargılarsanız onları sevmeye zaman bulamazsınız.”
Gözleriniz kusura odaklı. Zuhal Yıldızına bakmak varken sevmeye kör.
Kendinize yürüme dersleri verin. Uzun uzun; hissetme, düşünme, sevme çalışın.
İbrahim’in ateşi güle cevirmesi, İsmail’i yoldaş etmesi, Yunus Emre’nin nefsini terketmesi, hep çaba ister..
Yaşayan hiçbir akranı olmayan bir Madam Feri vardı Feriköy Bomonti’de. Koca bir mezarlıktı hatıraları. Fakat o ne yapıyordu?
60 yıllık bir fotoğraftan, bir kolye ucundan, kırık bir gözlükten yaşam yontuyordu. Sohbetlerin en güzelini ediyordu.Umut vardı, Ümit vardı, bazen sınırlar çizilen dünyasında Serhat oluyordu. Öykülerinde bir komutan Serdar oluyordu.
Yaşamak budur çünkü. Zamanı ve mekânı aşmak!
Türkülere bakın, onca çile içinde, ağıt içinde, sevinçle halaya durmaya teşne insanlar görürsünüz.
Niçin?
Çünkü insan omuz omuza verince, bir başka insana dokununca, içindeki sızıyı gökkubbeye dökünce, can yürür her bir zerresine.
E ölümün gücü yeter mi insanın böylesine… Haydi Kaan, Volkan,Emir, Aytaç, Vedat Uğurlu ellerinizle tutuşun halaya..
Velhasılıkelâm hüzün de güzeldir, Nazan..Su bazen Ece olur bazen de Yaren..
Ayrılığın da eşsiz bir tadı vardır.
Baktım, 24 küsür yıl olmuş babamı yitireli.
8 yıl olmuş annemi kaybedeli..
Nasıl da zırıl zırıl ağlamıştım. Salya sümük dolanmıştım.
Ama şükrettiren Tolgahanım ve Yarenim var şiirden ve Nesrin’den neslimin hediyesi..
Böyle olacaksın işte. Tutmayacaksın.
Acını da sevdanı da yaşayacaksın.
İnsan isen susmayacaksın.
Yok öyle!
Rezil olmaktan utanıyor kimi insanlar.
Meselâ şiir okumaktan utanıyor. Türkü söylemekten utanıyor. Birini seviyor, sevdiğini söylemekten utanıyor.
Milyarlarca utanç içinden bula bula bunları buluyor utanmak için değil mi Osman Baba?
Kendi bunalımında zamane insanı yardım istemez, kimseyi dinlemez, değer vermez, içe kapalı…
Dünyada bunca adaletsizlik, bunca haksızlık ve bunca hukuksuzluk varsa, hepsi insanın insanı yitirmesinden. İnceliklerini unutmasından.
Daha fazla bölüşmeli, daha fazla yaşama tutunmalı, Emine Hanım, Selma Hanım.Gözlerde süruru görmeli.
Enseyi karartıp küsmenin alemi yok. Pırıl pırıl yaşayın ve direnin!
Daha neler göreceğiz!
“Babana bile güvenme”
“Her koyun kendi bacağından asılır” gibi lafları unutun.
İnsanı insandan koparan bir anlayışın, yaşamı onarmak gibi bir derdi olamaz. Sürekli tedirginlik, sürekli korku, sürekli bir hin oğlu hinlik…
Onurlu bir insan böyle bir ruh ikliminde nasıl yaşar.
Bizden çalınan ilk şey sevincimiz, Mutluluğumuz Handan..
Kendimizi bir aptal gibi hissetmemizi, kusurlu ve eksik olduğumuz duygusuyla dolmamızı isterler.
Oysa ne var değil mi…
Aptallık etsen ne olur?
Boyun 10 santim daha uzun olmasa, kilon 10 kilo daha az olmasa ne olur? O soruyu bilemesen ne olur?
Birbirimize iyi gelmesini öğrenmek zorundayız. Birbirimizden başka gidecek yerimiz yok, Ozan..
Sevgimize, umudumuza, emeğimize düşman olanlara karşı hep birlikte direnmeliyiz. Ekmeğimizi, suyumuzu, sohbetimizi bölüşmeliyiz, bir Levent zerafetiyle.
Bak Suriye , Irak diye bir ülke sadece kağıt üzerinde var.
Bak emperyalist Amerika kirli oyunları ile Rusya’yı, Avrupayı tuzağa düşürdü. Ukrayna’da cocuk ve kadınların göz yaşlarından kotarılan okyanus ötesi menfaatler var.
Biz bu karanlığı dağıtır, mis gibi bir ülke yaratırız, gülû severiz Gülşen olur ,Didem, Barbaros ve Makar..
Türkiyeme hiçbir şey olmaz, Nikita..
Seni sen yapan değerler var. Duyguların var.
Düşlerin var.
Bir başka Eda ile bakarak hayata, savaşlarımızdan Gazi ünvanı alarak çıkabilmek ne gûzel.
Film çekmek istiyorsun, şiir yazmak istiyorsun, sahneye çıkıp gönlünce repliklerini okumak istiyorsun, beyaz bir önlük giyip bir hastanın derdine derman olmak istiyorsun.
İnsansın işte, pırıl pırıl…
Ve namuslular cesur olmaktan korkmamalılar.
Mıymıntı ve pısırık durandan, sürekli geveleyerek konuşandan, aydın falan olmaz.
Akademisyen de olmaz.
İşin aslı, hiçbir halt olmaz.
“Dili, inanışı, ulusu, yeri yurdu ne olursa olsun, başkasının sırtına binmeye çalışan her kişi düşmanımdır. Ona karşı savaşım bitmez.
Yaptığın işlerde aşk yoksa tutku yoksa meyve bekleme.. Ögretmensen Arzu ile , elinde Gül ile, geçmişe Nazire yaparak..
Nurullah Cansuyu ile güzel gönüllere su verirken Sakine Öğretmenim sukunetle Ali’nin Fatmasına baktığı gibi bakıyor Gizemli gizemli..
Hayat kısa ve sen bir kral, melik ya da Melike değilsin.. Bazen huri sunar, cennet gibidir dünya, bazen Huriye.. Geç olur bazen Er olur..
Ama asla hüzün kalbinde ikamet etmemeli, Tüzün..
ve lâ tahzen innallahe meana’ “Üzülme, Allah bizimle beraberdir.” diyebilmeli.
Haydi kalk , silkin, doğrul, harekete geç.
Hayat bi’ gündür. O da bu gündür.
Vesselam.
Bize güzellik katan insanlarla karşılaşmamız ve hoş bir sada bırakmamız ümidiyle başkanım. Saygılarımı sunuyorum.
Değerli Müdürüm,
Yine çok önemli noktaların altını çizmişsiniz.Harika bir yazı…Yüreğinize emeğinize sağlık…Yüce Allah bizimle beraberdir..Umut dolu güzel Yarınlar dileğiyle…