Ülke olarak hep birlikte, şu Cübbeli’nin sevmediği satranç oyunundaki gibi iyi bir hamle yapmalıyız. 400 Milyar Dolarları aşan dış borçlarımızdan bir an önce kurtulmak için Cumhurbaşkanımızdan tutunda sokaktaki sade vatandaşımıza kadar her alanda büyük bir tasarrufla birlikte üretim hamlesine süratle girmemiz gerek.
Bunu gelecek çocuklarımız için yapmalıyız.
Varsın, ithal muz yemeyelim, varsın lüks araçları almayalım. Mutfaktaki mermerimiz İtalyan olmasın! Özellikle zenginlerimiz, başta olmak üzere bütün vatandaşlarımız, çılgın marka merakını bir kenara bırakıp AVM’lerde ülkemizi istila eden yabancı sermayeli lüks mağazalarda boy göstermeyip elindekileriyle idare etsinler.
Gençlerimiz silkelenip kendilerine gelsinler, onlara evlerde velilerimizce, okullarda öğretmenlerince bağımsızlığın ne demek olduğunu anlatalım. Örneğin, “Ailenizi borçlandırarak öyle teknolojinin son ürünlerini aldırmaya kalkarsanız, Kurtuluş Savaşı öncesinde olduğu gibi bir gün gelir, ülkemizi yine dört bir taraftan kuşatırlar.” diyerek onları da tasarrufun içine çekmeliyiz.
Büyük bir üretim hamlesine ülke olarak girip dışarıdan ithal ettiğimiz ara mal ürünleri, AR-GE çalışmalarımızla ülkemizde üretilmesini sağlamalıyız. Tarım’da öyle hamle yapmalıyız ki siyasilere şov yaptıran ölü yatırımlardan bir süre vazgeçip ekilmeyen toprak bırakmayalım. Örneğin, peynircilikte İskandinav ülkeleriyle yarışıp hatta onları geçmenin planlarını yapmalıyız.
Eğitimde öyle hamleler yapmalıyız ki öğrencilerimizi gereksiz ve hurafe bilgilerle beyinlerini işgal etmemeliyiz. Onları bilim ve teknolojinin ışığında, insanlığa nasıl katkı verebilir şeklinde beyinlerini geliştirmeliyiz. Ayaklarını okullara geri geri değil, sevdirerek getirtmeliyiz. Öğretmenlerimiz öyle donanımlı olmalılar ki öğrencilerine sanatı ve dersleri sevdirerek eğitimde dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer bulmalarını sağlamanın projelerini üretmeliyiz. Bunları başaran ülkelerde neler yapılıyorsa, aynısını uygulamak zor olmasa gerek!
Yetmiş veya seksen kilo ağırlığındaki birisini, ortalama bir tonu geçkin ağırlıktaki bir aracın taşıdığını düşünecek olursak, bunun hem trafikte hem de ülke ekonomimiz için ne kadar zor bir durum yarattığı aşikardır. Bu nedenle akaryakıt tüketim çılgınlığından vazgeçip yerine göre toplu araç kullanımını özendirmeliyiz. İskandinav ülkelerinde olduğu gibi bisiklet alışkanlığına geçip ona göre, yolları da geliştirmeliyiz. Zira israf, bir evin ve bir ülkenin en büyük düşmanıdır!
Bunları yaparken, başta siyasiler, kendi aralarında topluma örnek olup söylemlerini barış odaklı yapmaları lazımdır. Kimse kimseye fikrinden, giyiminden veya siyasi görüşlerinden dolayı yan bakmamalıdır. Siyasiler, insanları rahat bırakmalıdır. Onlar, Atatürk’ün çizdiği uygarlık ve bilim yolundan ayrılmadan yalnızca insanlara; refah, mutluluk, adalet ve güven ortamını sağlamalıdırlar.
Öyle boş boş oturup sağımıza solumuza bakıp birbirimizi inceleyeceğimize veya sanal âlemin absürtlüğüne dalıp boş vakit harcayacağımıza, bir insanımızı bile işsizlikten kurtarıp üretime yönelik faaliyetleri nasıl yapabiliriz diye kafa yormalıyız. Daha çok okuyup araştırmalıyız. Örneğin, elinden ne geliyorsa üretime katkı ver. Bahçen varsa; domates, salatalık, biber gibi şeyler yetiştir. Korkma doğa sana verir. Veya bir ağaç dik, meyvesini ye…
Doğu’daki insanlarımıza iş, aş verirsek ve oralardaki fabrikaları çoğaltırsak zaten işi gücü olan insanlar, ne dağa çıkacaktır ne de teröre bulaşacaktır.
Bütün bunların tek ilacı var, o da; birbirimize kenetlenerek birbirimizi sömürmeden, adaletli bir paylaşım içinde “Sevgi, Sevgi yine Sevgi içinde olmamızdır.
Ertuğrul Erdoğan
Ocak 2017