Dokuz yıl ülke dışında bulunmuş biri olarak yurt dışında en çok aradığım şeyin “ülke itibarı’nın” getireceği güven olduğunu söylemem gerekiyor. Bu söylediğimi yaşanmış bir olayla destekleyerek konunun daha net olarak anlaşılmasını umuyorum.
Bir Asya ülkesinde Amerika vatandaşı olan bir kadın lüks aracıyla bir ölümlü kazaya yol açıyor. Yoldan geçmekte olan bir yayaya çarparak ölümüne neden oluyor. Olay sonrasında arabasının kapılarını kilitleyerek elçilik görevlilerine telefon açıp bekliyor. Elçilikten ilgili kişi geliyor, kadını elçiliğe götürüyor ,avukat konusu çözülüyor ve sonra gereken hukuki işlemlerin yapılması sağlanıyor.
Dünyanın neresinde yaşarsanız yaşayın eğer kendinizi emin ellerde görmek istiyorsanız ‘ülke itibarını’ mutlaka hesap etmelisiniz. Türkiye bu anlamda çok mesafeler kaydetmiş olsa dahi ,hala bir çok ülkede ülkemiz insanı büyük mağduriyetler yaşamaya devam ediyor. Bu mağduriyetlerin ortaya çıkmaması veya daha sorun başlarda iken büyük bir mağduriyete dönüşmemesi için gerekli olan dinamik ‘ülkemizin itibarı’ yeterli işlev ortaya koyamıyor.
Her yerde olmanın ,diplomatik kanallar açmanın,başvurulacak merciler oluşturmanın ,yalnız başına işe yaramadığını görebiliyorsak ,hala bununla ilgili yüzlerce örnekler yaşanabiliyorsa ,söz konusu bu itibari masaya yatırmak ve mukayaseli olarak konuyu algılarımıza yaklaştırmak zorundayız.
Burada bir algı oluşturmak için bir soru sorup alacağımız cevapla konuyu detaylandıralım. Hangi ülke vatandaşı olarak bir başka ülkede bulunsaydınız kendinizi daha güvende hissede bilecektiniz? Bir çoğumuzun vereceği cevaplar Amerika, İngiltere, Fransa, Almanya, Japonya ve diğer AB ülkeleri olacaktı. Evet dünyanın her ülkesinde olmamıza rağmen ‘ülkemizin itibarı’ konusunda endişelerimiz yaşamaya ve var olmaya devam ediyorsa problemin kaynağına inmek ve yapılabilecekleri konuşabilmek gerekiyor.
Yurt dışında kısa veya uzun süre kalan her insanımızın ,başı sıkıntıya girdiğinde aklına gelen diplomatik kanallardan istenilen desteği veya yardımı almak geldiğine göre ve konuda yaşanan sıkıntıları ‘itibar’ durumuna bağlı görüyorsak ne edip edip ‘ülkemizin itibarını’ gerektiği güce çıkaracak önerileri de ortaya koymamız gerekecektir.
Bunun için ,dış ticaret hacmimizi hızla geliştirmeli, diplomatlarımızın bulunduğu ülkelerde fildişi kulelerde yaşayan kişiler olmak yerine kendi insanının yaşadığı ,çalıştığı ve sosyal faaliyetler sürdürdüğü alanları sıklıkla kullana kişiler olmalarının sağlanması,dünyada ki imajımızı kötü gösteren hukuki arızaların giderilerek ülke de adalet alanında reformlara bir an evvel geçilmesi dolayısıyla ülke dışında hak arayan vatandaşının bu kanallarının kullanılmaya ihtiyaç duyulmayacak yapıya taşınması,gelişmişlik düzeyimizi yukarılara taşıyacak ,eğitim -sağlık-adalet reformlarının hayata geçirilmesi en başta sayabileceğimiz önceliklerimiz olarak ileri sürülebilir.
Özetle ‘ülkemizin itibari’ insanımızın gidecekleri ülkede itibar görmelerini sağlayacak basit bir denklem olduğunu; itibarlı bir dış politikanın ortaya konmasının dünyada bizim yüzümüz olan insanımızın da itibar göreceğini,bu itibarlı dış politikanın da ülkede yapılacak reformlarla, diplomaside görev alan insanımızın diplomatik kanallarla halkın yaşadığı kılcal damarlar arasında köprü kuracak iradeyi ortaya koymak şeklinde özetlenecek iki ayağı bulunduğunu söyleyerek konuyu özetleyebiliriz.