Gün/aydın Dostlarım…
Yasamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
Merhaba; Cumhuriyet ve Atatürk sevdalısı, Cumhuriyet çocukları, değerli dostlarım…
İSTİKLAL YOLUNDAN, İSTİKBAL YOLUNA UZANAN 100 YIL…
Yarın büyük gün/ 100 yaşında bir delikanlının doğum gününü kutlayacağız milletçe…
Bir küçük serçe düşünün pencere kenarına konmuş… Üşümüş mü, aç mı, yoksa sığınacak bir yer mi arıyor bilemezsiniz… Açarsınız yavaşça pencerenizi, şefkatle elinizi uzatırsınız, avucunuzun içine alırsınız ama yine de ürkektir, korkmuştur, o küçücük yüreği nasıl da çırpar minicik serçenin.
Tıpkı bir saat gibi… Tik tak, tik tak, tik tak… Elinizden kurtulmaya çalışır, çırpınır kurtulmak için…
Cumhuriyetin kuruluşunun 100. Yılını kutlarken 100 yıl önceki o tarihten şu söz yankılanır gelir kulağıma ve o küçük serce kuşu gibi hızlı hızlı çarpar kalbim, o günün heyecanını hissederek bu gün ki heyecanıma karışır, şu söz bedenimi ruhumu sarar titrerim…
“EFENDİLER, YARIN CUMHURİYET’İ İLAN EDECEĞİZ!”
İnsanlar da aynı o serçe kuşu ya da başka kuşlar gibidir, özgürlük isterler, tek başlarına karar vermek ve liderlerini, yaşamda ki mücadelede yol rehberlerini ve o yolda geleceklerini kendileri seçmek isterler. Düşüncelerini açıklayabilmek, ideallerine uygun eğitim ve öğrenim görmek isterler.
Ama yüzyıllar buyunca benimsedikleri pek çok rejim ve onların yönetim biçimleri insanları baskı altında tutmuş. İnsanların yaşam koşullarını iyileştirecek, onları geliştirecek her şeyi yasaklamıştır geçmişte o rejimler ve o rejimlerin idare şekli, rejimin başında ki kişiler..
Yüzyıllar boyunca bu baskılara boyun eğen, yapılan zulümlere ses çıkarmayan insanoğlu, içine atar durur pek çok şeyi. Ama içine de bir türlü sindiremez, bir yanardağ gibi içten içe kaynar durur, fokurdar…
Ta ki bardağı taşıran son damlaya kadar. Fransız İhtilâli bu damlanın en büyük sonucudur. Ve bu tarihten sonra yeni bir yönetim biçiminin değeri artmıştır.
Cumhuriyet rejimi, ilk defa 1789 Fransız İhtilali’nin bir sonucu olarak; l792’de Fransa’da, krallık rejimi yerine uygulanmaya başlanmıştır.
Fransız İhtilali’nin tüm dünyaya yaydığı, hürriyet, özgürlük, milliyetçilik fikirleri zamanla Osmanlı İmparatorluğu’na da ulaşmıştı. İlk defa Şinasi’de filizlenen bu fikirler, Ziya Paşa, Ali Suavı, Namık Kemal gibi Genç Osmanlılar da özgürlük, hürriyet, milli egemenlik ve parlamento kavramlarının oluşmasına sebep olmuştu. Ancak, bu kişiler; parlamentosu, anayasası ve padişah olan bir Meşrut’i sistemi istiyorlardı. Yani, Cumhuriyetçilikten uzaklardı. Henüz bu dönemlerde ve daha sonralarında da “Cumhuriyet” idaresi düşünülmüyordu.
Ama birisi vardı ki öyle birisi; vatan, millet, özgürlük diye kalbi atan birisi; siyasi fikirlerin rahatlıkla yayılma ortamına sahip Makedonya’da büyüyen ve yetişen birisi, koca yürekli bir insan… İşte o koca yürekli insanın adı; önce Mustafa, sonra öğretmeninin deyişiyle Mustafa Kemal ve daha sonra Türk milletinin onun hak etmesiyle olan deyişi ile adı Mustafa Kemal ATATÜRK olan yüce insan…
Mustafa Kemal’de de ilk siyasi fikirler, 1899’da girdiği İstanbul’daki Harp Okulu’nda özellikle ikinci yılında başlamıştı. Sultan II. Abdülhamid’in idaresi aleyhinde ve meşrutiyet lehinde siyasi fikir sahibi oldu. 1902 yılında Erkânı Harp Mektebi’ne seçilen Mustafa Kemal, memleketin idaresi ve siyaseti hakkındaki yeni fakirlerini harbiye öğrencilerine yayabilmek için, el yazısı ile hazırlanan ve çoğu yazılarını kendisinin yazdığı bir gazete dahi çıkarttığı gibi, sınıfta küçük bir teşkilatta kurmuştu ve CUMHURİYET idaresi diyordu aklındakini kalbine…
/Ki Cumhuriyet: Halk merkezci bu yönetim halen herkesin bildiği en iyi yönetim biçimidir./
Nedir o idare biçimi? Cevaplayayım ben sizlerin adına.
CUMHURİYETTİR CUMHURİYET…
Atatürk cumhuriyeti şu sözlerle tanımlar:
“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir”. Yasama ve yürütme gücü, milletin tek gerçek temsilcisi olan mecliste toplanmıştır. Bu kelimeyi özetlemek mümkündür. “cumhuriyet”.
Cumhuriyet! Halkın egemenliğine dayalı yönetim biçimi… Şimdiye kadar ki en mükemmel biçim…
Çünkü insan düşüncesini, özgürlüğünü ve yaşayış biçimini kısıtlamayan rejim…
Her şey halkın elinde; halk yöneticisini kendi seçiyor ve bu seçimi hiçbir baskı altında kalmadan yapıyor!..
Cumhuriyet, egemenliğin kaynağının millete ait olduğunu kabul eden devlet şekli demektir; bir diğer ifade ile devletin temel organlarının seçimle iş başına geldiği bir yönetim biçimidir. Bu rejimde Devlet Başkanı olan Cumhurbaşkanı da milletçe ya da milletin temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilir. Cumhuriyet yönetimi bu niteliği ile şüphesiz ki demokrasi ilkesinin en gelişmiş şekli, demokrasi ilkesinin en iyi uygulanmasını sağlayan bir siyasi rejimdir.
Cumhuriyet yönetiminin birinci özelliği; seçim esasına dayanan bir yönetim oluşudur. Söz konusu seçim, gerek seçme gerekse seçilme hakkı açısından belli bir kişiye, belli bir gruba, belli bir sınıfa ait değildir; bütünüyle millete aittir. Cumhuriyetle yönetilen bir devlette bir görevin, ilahi bir kuvvete dayanması ya da babadan oğula geçmesi gibi bir usul de yoktur ve olmaz. Cumhuriyet yönetiminde seçimle iş başına gelenlerin görev süresi belli bir dönemi kapsar; yani cumhuriyet rejiminde ömür boyu bir görev söz konusu olamaz.
Cumhuriyet rejiminin ikinci bir özelliği; bu rejim her şeyden önce kamu yararını ön planda tutan, kamu yararına dayanan bir yönetim şeklidir. Çünkü Cumhuriyet rejimi, gücünü dayanağını kişi, grup ve sınıf egemenliğinden değil, geniş halk kitlesinin bütününden, millet iradesinden almaktadır.
Cumhuriyet rejiminin bütün vatandaşları yasa önünde eşit sayması, onlar arasında hiçbir ayrıcalık tanımaması, onların devlet yönetimine eşit olarak katılımını sağlaması, vatandaşların temel hak ve özgürlüklerini devlet teminatı altına alışı demektir.
Cumhuriyet rejimi aynı zamanda insan unsuruna verdiği değer, insan hak ve özgürlüklerine gösterdiği saygı nedeniyledir ki çağdaşlaşmayı, çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmayı en iyi şekilde gerçekleştiren bir ortam oluşturmuştur. Diyebiliriz ki Türkiye’nin çağ atlaması, milletimizin Atatürk’ün önderliğinde her türlü engeli aşarak uygar bir toplum haline gelişi, laik ve demokratik Cumhuriyet rejimi sayesinde mümkün olabilmiştir.
İyi kulak verin Cumhuriyetin emanet ettiği Cumhuriyet çocukları; diyecek ki 100 yıl önce yarın, 29 Ekim 1923 sabahı, Türkiye Cumhuriyetinin banisi Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK
“Efendiler, bugün Cumhuriyet’i ilan ettik!”
“Bugün yeni bir fidan diktik. Bu fidan büyüyecek, meyve verecek. Sizler bu fidana iyi bakın. Büyüttüğünüz bu fidan dünyada emsali görülmemiş bir güce ulaşacaktır. Sizler bu fidana sahip çıktıkça, Cumhuriyet her daim yaşayacaktır.”
Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir. Cumhuriyet, bağımsızlıktır, özgürlüktür. Cumhuriyet insanları kul olmaktan çıkartarak, birey olmalarını sağlayan büyük bir aydınlanma devrimidir.
Şunu unutmayalım ki; bu aydınlanmadan payını alamayanların, birilerinin kulu, kölesi, esiri olurlar, buda laik ve demokratik cumhuriyetimizin ve geleceğimizin karanlıklar içinde olacağının habercisidir.
“Bugün Cumhuriyetimiz sorgulanmakta, vatanımızı kurtaran, ülkemizi kuran Atatürk ve devrim önderleri eleştirilmekte, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyen anayasa maddeleri değiştirilmek istenmekte, Türküm demek ve andımızı okumak ırkçılık olarak algılanmaktadır.”
Cumhuriyet, her şeyini kaybetmiş olan bir milletin ulusal bağımsızlığını kazanabilmek için giriştiği milli mücadelenin sonucunda elde ettiği büyük bir zaferin sonucudur.
Bu nedenle yüce Türk Milleti, kendine emanet edilen Türkiye Cumhuriyeti’ni, huzur ve refah dolu yarınlara ulaştırmak için hiç şüphesiz ki el birliği ile çalışarak, Atatürk ilke ve devrimlerine her zaman ve her konumda sahip çıkmalıdır, çıkmalıyız.
Kurtuluş Savaşıyla kazanılan zaferin devamında Lozan Barış Antlaşması ile sınırlar çizilmiş, barış sağlanmış ve Türkiye Hükumeti resmi olarak İtilaf Devletleri tarafından tanınmıştı. Yarı sömürge bir saltanattan, kapitülasyonsuz, tam egemen ve bağımsız milli bir devlet olmuştu. Yalnız askeri zafer değil, manevi zaferlerin de bu kadar kısa sürede alınmasının dünyada başka örneği var mı?..
Y A Ş A S I N C U M H U R İ Y E T – YAŞASIN TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Mustafa Kemale ‘Özgürlük,’ Özgürlüğe tam ‘Bağımsızlık,’ Tam bağımsızlığa ‘Demokrasi,’ Demokrasiye ‘Cumhuriyet,’ Cumhuriyete ‘Türkiye,’ Türkiye’ye ‘Çağdaşlık’ çok yaraşır…
Bu duygu ve düşüncelerle, Cumhuriyetimizin banisi Büyük Önder Atatürk’ü ve de silah arkadaşlarını, canından aziz bildiği vatanı için kanlarını bu toprağa dökmüş şehitlerimizi rahmet ve minnetle bir kez daha yâd ediyor Cumhuriyet Bayramınızı yürekten en kalbi duygularımla kutluyorum.
Yüce TÜRK Milletin 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlu Olsun…
Ruhun şad olsun Atam… Rahat uyu, emanetin emanetimizdir Türk Gençliğine…
Sevin sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#