“ABD'nin Miami kentinde geçtiğimiz gün gündüz vakti yol kenarından geçenler, çıplak bir adamın bir başka çıplak adamın yüzünü yediğine şahit oldu.”LSD de olsa bunu yaptıran… olayı şöyle de değerlendirebiliriz: LSD’nin hiçbir suçu yok. LSD, insandaki hangi mezbelelikleri dolaşır da neler bulur ve çıkarır ortaya. Veya, şöyle de düşünebiliriz: LSD değil de herhangi bir şey, masum bildiğiniz her şey, herhangi bir şey nelere sebep olabilir.
Tıpçılarımız daha iyi bilir: Bağışıklık sistemimizin merkezi şu gırtlak denen bölgenin altında, oralarda bir yerlerde işte, dir. Eksik de hatırlıyor olabilirim; koltuk altları, genital bölge, birtakım kemiklerimizin bazı bölgeleri de bu bağışıklık sisteminin destekçi üniteleri. En nihayetinde bir bağışıklık sistemi var. Mikrop, börtü böcek dalamasın diye var bu sistem.
Yüzü yemekle ilgili haber, Miami’deki olayın haberi, ilginç geldi. Bir ara ben, sevmiş olduğum bir kadına, onun kalbini yemekle ilgili bir şiirsel metin yazmıştım. Öyle severmişim ki ve kör olasıca bir merak da eşlik edermiş bu hisler demetine, kalbi henüz sağken parça parça koparıp yediğimi hayal etmiştim. Bu hayal süreci, ilkin vahşice gelmiş olmasına rağmen, hemen sonra daha insancıl hale dönmüştü hissiyat akış otoyollarımda ve tali yollara kadar yayılmıştı bu hisler demeti. İlginç yanlardan biri de şuydu: okuyan kadın da hiç yabancısamamıştı; güler yüzlü bir kabullenişle kabullenmişti bunu. Belki biraz da acı haz duymuştur; tepkilerine bakılırsa öyleydi.
Sevimli bir çocuğa bakıp da, henüz emekleyiş aşamasına geçmemiş bir çocuğa, “Yerim seni!” dememiz çoktur; hepimiz demişizdir veya demek istemişizdir. Dememişsek, çocuk başkasına ait olduğu için ve bu yemek ifadesi ortamda yanlış anlaşılır diye dememişsizdir. Nedendir bilinmez, başkalarını ısırmayı hep düşünürüz. Bu ısırma düşlerinin ilk ve klişeleşmiş anlamı olarak cinsel öğeler kuşatır aklımızı. Modern bir dünyada yaşıyoruz. Bildiğimiz bir dil var. Örneğin :Türkçe. Neden bunu başka kelimelerle ve sanat üretim araçlarıyla açıklama imkanı varken ısırmaya, yemeye vardırırız dil ucuyla da olsa. Göz ucuyla bakmak ile dil ucuyla bakmak aynı şeydir, işlev açısından.
“Aşk istidadı “ ifadesini Fuzuli’de duymuştum. Sanırım, bu, "potansiyel" demek. Zaman alacalı iken, şehirlerin ışıkları bu kadar can ve göz alıcıyken, kendi bedeninin işlek yola bakan balkonundan dirseklerini dayamak pervazına, bakmak kendine; istidat o bakıştır ilkin. Kendi evinin farkında olmak ve bakılacak ve sonra karar verilecek bir yol olduğunu görmek. Kırk yolda birden gidemeyiz, bir yol 39’u gösterir.
Evin içinde kapalı kalmak, kendini tanrı gibi hissetmenin de bir hal yolu. Bir şekilde var olmuşuz, iyi etmiş olduran, her kimse! Fakat şimdi tanrı benim galiba; dünyam da evim. Örümcekleri öldürebilirim; can almaya gücüm var; her can alış tanrı olmaktır kapalı bir evde. Etten duvar gerçekten etten duvardır.
İnsan insana bulaşmayagörsün; çökertir bağışıklık sistemini. Penceresi de yoksa hele, pervazına dirseklerini dayayamadığı, İstidat kendini yiyiş olur, ha da başkasını.
Uzakta
Gülücükler etin ifrazatı
Dudağının kenarından akan
Sonra vicdan artık bir etli oyuncak
Kanatmak serbest
Tüm bunlar etin oyunu
Sözüme bir irin gibi sarılan
Yırtıl sözüm etinden git burdan
Git ve yerin
ve gülümse mutlaka
etinden uzakta.
(Kaynak gösterilemeden de alınabilir; bu mallar hepimizin…)