Elbette yaşam için bu günkü değerler, kazanımlar da çok önemli. Ancak insanlığın geleceği için her şey bu günkü kazanım ve değerlerle ölçülüp değerlendirilmemeli. Tek yönlü olunmamalı. Her şeyin en güzeli ölçülü ve dengeli olanıdır. O da orta yoldur.
Çünkü iyiye, doğruya, güzel olana yönelip hizmet etmek, halk adına Hakka hizmettir. Biz hizmetlerimizi bu duygu ve düşünceyle yapıp yerine getirmeliyiz. Gerisini halk bilmezse, Hak bilir. Halkın kuru övgüsünden, boş alkışından, ziyade Hakk’ın vereceği ödül yada mükafat bizim için daha hayırlı olacaktır. Denemenizi tavsiye ederim. Tadına, hazzına asla doyum olmayacaktır.
Hepimiz insanız. Dolayısıyla hepimiz ihtiyaç sahibiyiz. Hepimiz her şeye muhtacız. İçinde yaşadığımız şu dünyada hepimizin birimize, birimizin de hepimize ihtiyacı var. Onun için hepimiz birimize destek verip güç sağlamak zorundayız. Yoksa hiç kimse ayakta duramaz. Sağlıklı olup, sağlıklı kalıp, sağlıklı yaşayamaz.
Bu güne kadar yalnız kalıp üzülen kalplerin, parçalanmış yüreklerin, duyguları körelip hüsrana uğramış milyonlarca kalp ve ruhların hep yardıma, hep desteğe ihtiyaçlarının olduğunu unutmayalım. Bunlar bizim moral değerlerimizi oluşturur.. Onun için bunların korunup sağlanması, geliştirilip yaygınlaştırılması insani ve ahlakidir. Her sağduyulu akıl sahibinin görev ve sorumluluk alanına girer.
Sonuçta hepimiz insanız. Hepimiz kardeşiz. Kardeşiz diye de illa herkese her türlü maddi manevi yardım yapıp destek verelim demiyorum. Biz çalışıp kazanalım. Onlar yesin, içsin hiç demiyorum.
Demek istediğim şu; her kes birbirine gücü oranında yardımcı olsun. Elinden tutup ayağa kaldırıp yol göstersin. Düşmeden yürümesini öğretsin. Öğretirken de sevgiyle yaklaşmalı. Şefkat gösterip merhametli olunmalı. Tıpkı çocuklarımızın başını okşarken gösterdiğimiz fiziksel temastaki duyarlılıkta olduğu gibi. Bu hareket tarzı ile hem onların yardımımızı severek almalarını, hem de hayata tutunup sağlıklı kalmalarını sağlamış oluruz.
Unutmayalım ki, bu dünyadaki her şey birbirinin karşıtıyla oluşur. Oluşan şeylerin karşılığını görüp almamız için mutlaka er geç sonunda yine bize geri dönecektir. Onun için bu dünya yaşantısında hepimiz birbirimize ihtiyacımız olduğunu bilerek yaşamalıyız. Çünkü insan kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa. Karşısındakinin daha henüz ona her hangi bir işi, gücü düşmeden öyle davranmalı.
Güzel davranış güzel ahlaktandır. Onun için güzel davranıp, güzel davranışta bulunalım. Hepimiz iyi ve güzel olana her zaman lâyığız. Onun için hepimiz güzel işler yapıp, güzel insan olalım. İyilik yapıp iyilik bulalım. Çünkü hepimiz insanız. İnsan olmaya da mecburuz. Çünkü bizleri yaratıp var eden yüce Allah’ın isteği, emri budur.
Onun için yapılan tüm iyilikler hayata mana verip anlam katar. Yaşanılan hayatı tatlandırır. Sağlıklı ve huzurlu yaşamayı kolaylaştırırken insanın ve insanlığın mutluluğunu artırır.
İnsan olan güzel düşünür. Çünkü güzel ameli güzel düşünce oluşturur. Güzel düşünüp güzel işler yapanın hayatı kolaylaşır. Acı ve sıkıntıları azalır. Yaşantısı güzel olur. Güzel yaşantı insanı, insan yapar. Kendi varlığını hissederken var olana saygı duyar. Yaşamı paylaşır. Hayatı güzelleştirir. Ortak hayatı varlığın varlığına bağlar. Elinden gelip güç yetirdiğince kendi hayatı başta olmak üzere tüm varlıkların yaşam hakkına sevgi içinde saygı duyar. Hayata bağlanıp yaşayıp var olmaları için onlara kuvvet olup güç vermeye çalışır.
İnsanın var olmasını, hayata bağlanıp yaşamasını sağlayan inançtır. İnancı oluşturup geliştiren de insanın kendine ve içinde yaşayıp var olduğu topluma olan güvenidir. İnsanın kendine güveni ailede başlar. Akılla gelişir. Çevreyle genişler. Genişleyen çevreyle birlikte toplumda kalıcı yer eder.
Toplumda güven duygusunun oluşup yer etmesi, içinde yaşanılan toplumun ona, onunda topluma ihtiyacının olduğunu bilip hissetmesidir. Kısacası kişinin içinde yaşadığı toplum tarafından sevildiğini bilmesidir. Sevilen insan sevildiği kadar sevildiği yere hizmet eder. Aynı zamanda da sevildiği toplumun hak ve menfaatlerini de o derecede koruyup kollar.
Çünkü fert önce kendisi, sonra toplum için yaşar. Yaşarken de içinde yaşayıp var olduğu toplumun menfaatlerini kendi menfaati olarak algılayıp yaşar. Bu duygu ve düşüncelerle yaşarken ister istemez içinde yaşadığı toplumun menfaatlerini de koruyup kollarken sahip çıkıp gözetlemek zorunda olduğunu bilir.
İşte bu gün bu duygu ve düşüncelerden toplum olarak çok uzaklaştık. Yada uzaklaştırıldık. Dolayısıyla bütün bunlar bizi her gecen gün birbirimizden uzaklaştırıp yabancılaştırıyor. Birbirimize yabancılaştıkça biraz daha bireyselleşip bencilleşiyoruz.
Biz bireyselleşip bencilleştikçe her gün biraz daha benliğimizi kaybedip yozlaşıp bozuluyoruz. Biz bozuldukça moralimiz, moralimiz bozuldukça erdemimiz, erdemimiz bozuldukça da ahlakımız aşınıp zayıflayıp bozuluyor.
İnsanlık tarihi boyunca bu güne kadar da hep böyle olmuştur.
Çünkü vahye dayalı bütün dinlerin, kitapların, peygamberlerin geliş sebepleri; toplumların bozulan ahlakının hep yeniden düzeltilip düzenlenmesi için geldiğini bilmeyenimiz yok. Öyle değil mi?
İslâm Dini de son din olarak bu yüzden gelmedi mi?
Hz. Muhammed’de son peygamber olarak bu yüzden gönderilmedi mi?
Kitabımız Kur-an-ı Kerim’de son Kutsal Kitap olarak bu yüzden gönderilmedi mi?
Hatta tüm örfler, adetler bu yüzden konulmadı mı?
Hakka dayalı tüm hukuk kuralları bu yüzden yazılıp çizilip konulmadı mı?
Bu soruların doğru cevabı, her sorunun kendi içinde saklı değil mi?
O da açıkça, her yerde her zaman hep karşımıza çıkan bozulan ahlakımız değil mi?
Siz buna; ister moral değerleri deyin. İster erdem deyin. İster fazilet deyin. İster etik kurallar deyin. Ne derseniz deyin hepsi sonunda güzel ahlakı oluşturur.
Çünkü yüce dinimiz İslam’ın son Peygamberi olan Hz. Muhammed’e Allah, kutsal kitabımız Kur-an-ı Kerim’inde seni, güzel ahlakın tamamlanıp, İslam’ın (dinin) son bulması için gönderdim buyurmuştur.
Bu da bize bir insanın Allah’a yakın olabilmesi için her şeyden önce güzel bir ahlaka sahip olmasının gerekli olduğunu bildirmektedir.
O halde şimdiye kadar tüm insanlığın düştüğü hataya bizlerin düşmemesi için yapmamız gereken şeyler; Yaptığımız iyiliklerin izini elimizde taşıyıp götürmek istiyorsak. Hepimiz her şeyden önce bu dünyaya ait olan şeylere gereksinim duyup onlara, aşırı derecede sahip olma arzu ve isteğinden vazgeçmeliyiz. Onlara sahip olma arzu ve isteğini hiçbir zaman aşırı tutkuya dönüştürmemeliyiz. Çünkü insanda oluşan aşırı tutku, ölçüyü kaçırıp dengeyi bozar. Bizi kendine esir alır. Esaret insana her şeyi yaptırır. İnsanı yakıp kül eder. Onun için her an yüreğimizde oluşan vicdanımızın sesini dinleyip insanca yaşamanın en akıllı yolunu bulup öğrenmeliyiz. Aksi takdirde yaşayacağımız hayatı anlamsızlaştırıp manasızlaştırmış oluruz.
Tıpkı bizden önce yaşayanlar gibi. Bizde dönen dünyanın değirmen taşında buğday gibi ezilip un gibi ufalanırız. Çünkü şimdiye kadar dönen bu değirmen taşı, kimleri ezip ufalayıp öğütmedi ki, bizleri de ezip ufalayıp öğütmesin. Kimlerin yüreğini parçalamadı ki, bizlerin yüreğini parçalamasın. Kimlerin sesinin kesip yok etmedi ki, bizim sesimizi kesip yok etmesin. Kimlerin ağzının tadını kaçırmadı ki, bizim ağzımızın tadını kaçırmasın. Kimlerin hayatını yaşanmaz hale getirmedi ki, bizim hayatımızı yaşanmaz hale getirmesin.
Onun için bu gün içinde yaşadığımız hayatı, kabus olmaktan çıkarıp güzelleştirmenin tek yolu eğitimdir. Eğitim her türden her aşamada olmalıdır. Başta yüce dinimizi çok iyi öğrenmeliyiz. Ahlaki olan tüm moral, erdem, fazilet gibi tüm etik kuralları önce insan benliğine sonra topluma yerleştirmeliyiz. Topluma örnek olabilecek kişileri doğru ve güzel seçmeliyiz. Örnek olabilecek kişiler, toplum önünde kristalize olmuş ahlakın sahipleri olmalılar ki, bizleri dönüştürüp değiştirsinler. Tıpkı Hz. Muhammed örneğinde olduğu gibi.
İşte bugünkü halimiz, o günden bu güne, bu türden güzel örnekleri çoğaltıp topluma örnek olacak modelleri çıkarıp gösteremeyişimizdendir.
Bu örnekleri, ne zaman çıkarıp çoğaltıp gösterirsek, işte o zaman belki ahlakımız güzelleşir. Hayatımız düzelir. İnsanlık huzura erer. Mutlu yaşar diye düşünüyorum.
Aksi takdirde bize, insana ve insanlığa yazık olur diye düşünüyorum.
Sevgi ve saygılarımla hoşça kalınız.
-SON-
Cahit KARAÇ