Gökyüzü, neşesini kaybetmiş susuz kalmış çiçek gibi, solmuştu. Çünkü telaş içindeki bulutlar, mavi güzelliğe acımamıştı görünüşünü kapatmıştı. Bulutların bir bölümü, gözyaşlarını dökmek üzereyken, rüzgâr sert esmeye başladı. Damlaların serpintisi, insanların kapalı alanlara kaçmalarına neden oldu. İnsanlar gibi kuşlar da bir yerlere sığındı. Sığındıkları yerler, onlara güvence oldu.
Bulutlardan savrulan damlalar, görünen canlıları sığıntı hâline getirdikten sonra, sokaklardan fener alayı gibi geçti. Alaya donmuş damlalar da katıldı. Bu katılım, kış mevsiminin habercisi oldu. Damlalar, ısrarla hareket halindeki fener alayının üzerine uçuştu. Oluşan beyaz örtü, çevrede etkili olmaya başladı. Beyaz örtü, erimedi ve yığıntılar oluşturdu.
Soğuk esintiyi arkasına alan, beyaz örtü, sabahın ilk aydınlanmasında sokaklarda esti savurdu. Kar tanelerinin de direnmesiyle eriyip kaybolma gerçekleşmedi. Aksine yükseldi. Yükselen beyaz örtüde, kış mevsiminin tüm özelliklerini görmek mümkündü. Böyle bir günde güneş bile pencere arkasına saklandı. Bunu fırsat bilen soğuk, evin içlerine kadar girdi.
Soğuk, içte ve dışta insanlara diş bilemeye başladı. Dalda yaprak koymadı, sokaklara dökülenleri de rahat bırakmadı. Sis miydi? Etkili olan, bilemedik ama taneleri gizleyenin o olduğunun farkına vardık. Kar taneleriyle birlikte, uyum içerisinde olan sis, iyice etrafı kapattı. Ağaçların gövdelerine bile, imzasını attı.
Sisin peşinden fırtına geldi. Fırtına kar tanelerini de kullanarak, korkunç dişlerini göstermeye başladı. Sokaklar yürünemez duruma geldi. Oluşan manzarayı hiçe sayıp dışarı çıkanlar, kar yığınlarına saplandı. Eskilerin dediği,” Kara kış,” gelmişti. Kara kışta güneş, yer yüzüne teğet geçti. Sonuçta yeşil örtü, başını alıp gitmeye mecbur kaldı. Baharın ilkine ve sonuna ait tüm güzellikleri gönüllerden sildi. İyi ve iyiye ait ne varsa, kayboldu.
Bulutlar baharın esenliğinde, güzel ve serinlikti. Serin bahar yağmuru, suyuyla can katardı toprağa. Baharda kar ve buz da serinlikti, dondurma kaplarının olduğu küfelerin içerisinde. Dağın heybetinde güler yüzlüydü kar. Güler yüzlüydü, kayak yapanların ayakları altında.
Kış mevsiminde yalnızdı sokaklar. Sokaklara arkadaş oldu, rüzgâr. Kimsesiz ve kimseyi dinlemeyen fırtınayla birlikte. Kimsesizdi fırtına, sahip çıkılmıyordu kar yığınlarına. İstanbul’a kış gelmişti ya küstürmüştü, ağaçları ve dallarında tüneyen kuşları. Kimsesizdi direkler, kar yığınlarının içerisinde. İnsanlar bakmaz olmuştu pencereden, uykudaki karınca ve böcekler habersizdi kar yığınının soğuğundan. Soğuğun olumsuzluğunda sessizliğe gömüldüler.
Dondurucu soğuk beyaz örtünün peşinden ayrılmadı ve onu buz haline getirdi. Yolumuzda buz gibi bir birliktelik. Bu birliktelik güneşe rağmen, yeşile göz dikmiş, toprağa çöreklenmişti. Göz açtırmamıştı, tohuma ve fidanlara.
Yıllarca kış, ilkbaharın habercisiydi. Bu yıl, haber yerine keder yükledi İstanbul’a. Kederliydi İstanbul, gelecek mevsimler adına. Mevsimler tanınmaz oldu, mevsimler değişti.
Mevsimin değiştiği bir günde, kıştan kalan fırtına da dindi. Bulutlar kedi yavrusu gibi, güneşle saklambaç oynadı. Birbirlerinin ardına gizlendiler. Bulutlar kararınca güneş ortalıkta görünmedi. Bulutlar gezindi gökyüzünde, sokakta gezersin gibi. Sokaklara çöreklendi bulutlar, bununla da kalmadı. Taşıdığı kar kütlesini bıraktı şehrin tepesine. Şehri köy durumuna soktu, yaşanmaz bir yapı oluştu. İstanbul neye uğradığını bilemedi. Normal yaşam sürdürmek hayal oldu.
Beklenen normal yaşam, bulutların sancısıyla düşünceyi alt üst etti. Kar taneleri son darbesini indirmek üzere, çöktü şehre bir taraftan. Pencere önünde duvar oluştu. Gün boyu oluşan duvar kaybolmadı. Kar dalgalar şeklinde geldi. Esaret derinleştikçe, fırtınalar da artı. Dağ köyü sessizliğe gömüldü. Sokaklar sustu, caddeler boşaldı.
Dalgalar, kara kış için gelmişti. Geldi ve kaldı. İnsanların çoğu olayı kabullendi. Güneş nerede kalmıştı, niçin görülmüyordu, kimseden ses çıkmıyordu. Güneşin güler yüzü kar yığınlarıyla beraber olunca değişiklik kaçınılmaz oldu. Fakat kar yığınları hâlâ soğuktu.
Kar yığınları hâlâ soğuktu. Soğuktu insanlara beyaz örtü, mevsim boyunca. İnsanın içi ürperiyordu. Bu sürede güneş, kar tanelerine, sağlıklı ışın gönderemedi. Işınların dostluğu gülücüklerde kaldı. Buna rağmen, sıcak duygularını göndermek istedi insanlara gün boyu. Soğuk etkili olmaya devam ediyordu.
Soğuk günler, İstanbul’u sevmişti. Göz açamamıştı insanlar. Yeşili unutmuşlardı. Güzel günleri hayal bile edemiyorlardı.
Kış mevsimi özelliğini gösterecekti, fakat kışı yaşamanın yanında soğuğu sayesinde esaret hayatını da tattırmıştı.
Kar hâlâ soğuktu.