Denizin üzerinde ahşap kazıklar üzerine inşa edilmiş İsmet Baba, yılların balık restoranıdır. Dalgaların duvarından eksik olmadığı ve denizin üzerindeki konumu ve enfes manzarası ile 2009 yılında Meryl Streep’i ağırlamıştır ve her daim tam kapasite doludur.(1)
İnci Çayırlı anılarında Kuzguncuk’ta bulunan İsmet Baba Restaurant’a ve semtin yeme içme kültürüne dair bilgileri sıralamıştır: “Kiryako’nun benim hatırladığım yeri, Kuzguncuk’tan İcadiye’ye çıkarken sağ tarafta, şimdi PTT binasının olduğu köşeyi. Sonra aşağı, Halkevi’nin yanına indi, sonra İsmet Baba’nın olduğu yeri tuttu. Kiryako hayatımda tanıdığım en harika meyhanecidir. Meyhane demeye dilim varmıyor, çünkü bütün entelektüeller; hukukçusu, edebiyatçısı, yazarı, öğretmeni, akşam vapurdan çıkınca orada toplanır, bilardosunu oynar, oyununu oynar ve günün bütün olayları orada konuşulup noktalanır ve eve gelinirdi. Olsa olsa bir kadeh de içki içilirdi. Bazen babam eve gecikir, babaannem “git bak bakalım, Kiryako’da mı?” diye beni gönderirdi. Kiryako’nun beni karşılayışını unutamam. Amerikan bar kapısı gibi açılır, karşıda kocaman tezgâh, üzerinde servis yapılır. “Pasamu küçük hanım geldiler” der. Ne zaman Kiryako dense şuram sızlar. Ben çocuk halimle Kiryako’nun bana ikram ettiği mezeleri yerken, orada geçen konuşmaları, devamında gelen merhabalaşmaları, kışın beylerin şapkasını çıkardığını, birbirlerine “Mirim” diye hitaplarını, Kiryako’nun kapıya kadar gelip “güle güle pasamu” dediğini gördüm, yaşadım. Orada yediğim mezenin, ciğerin, patlıcanın, böreğin kokusunu hiç unutamam. İçkiyle başım çok hoş olmasa da meze sofrasına bayılırım. Kiryako’nun yemeklerindeki lezzet beni o kadar çekerdi ki babam aransa da ben gideyim isterdim. Oranın maskotu gibi oldum bir ara. Birkaç şey atıştırırdım; babam “haydi bakalım eve” derdi, giderdim. Şairi, bestekârı, romancısı gelir, orada toplanırdı. Orası enteresan bir yerdi.”(2)
İsmet Baba Restoranının sahibi Rum Kiryako Varlık Vergisi sebebiyle iflas etmiş ve işyerini kapatmak zorunda kalarak, işletmeyi bir Müslüman Türk olan İsmet Bey’e devretmiştir.(3)
Elinin lezzeti dillere destan Rum Kiryako’nun gidişi ile tadına doyulmayan mezeler de semtten gitmişti. Sadece Kuzguncuk’ta değil ülkenin dört bir yanında aynı durumun yaşandığı o günlerde Yozgat’ın bir köyünde yaşananlar yazar Şükrü Erbaş’ın anlatımı ile şu şekilde kayıt altına alınmıştır: “Bir zamanlar 150 hanesi Ermeni, 150 hanesi Türk olan, 300 haneli bir köyüydü Yozgat’ın, doğduğum ve çocukluğumun geçtiği yer. Benim ilkokula gittiğim yıllarda 5-6 hane kalmıştı Ermenilerden. Sonra onlar da gitti ve biz Türkler, bütün el hünerlerini, ustalarını yitirmiş olarak biz bize kaldık.”(4)
Hep bahsedilen kültür mozaiği tam da budur işte. Mozaiği oluşturan ana renklerden birinin gidişiyle yerinin boş kaldığı, bir rengin eksildiği.
Kaynakça:
(1)Akademisyen, Kişisel Görüşme.
(2)Murat Derin, Müziğin Güzel Günlerine Yolculuk İnci Çayırlı’nın Anıları, 1.Basım, İstanbul: Pan Yayınları, 2015, s:44-45
(3)Erdem Güven, Türk-Yahudi Günlük Yaşamında Dönemsel ve Mekânsal Değişimler:
Kuzguncuk Örneği, Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Anabilim Dalı, 2009, s:157-158
(4) Şükrü Erbaş(Katılımcı), Sanatçı Tanıklığı Kent Yaşam Kültür Birleşmiş Milletler İnsan Yerleşimleri Konferansı Habitat ll Kent Zirvesi İstanbul 3-14 Haziran 1996, Ankara: Edebiyatçılar Derneği Yayınları,1996, s.148.