Bir Osmanlı övgücüğü ve özentisi, gittikçe ifrata varmaya başladı.
Bu çevrenin siyasete, tarihe, sanata, hukuka, mimariye ve toplumsal hayatın akışına dair söylediği yeni bir şey var mı?
Hayır, yok!
Kafalarında yarattıkları bir Osmanlı hayalini, bize gerçek diye sunmaya çalışıyorlar!
Modernite ve Aydınlanmaya olur olmaz her eleştiriyi yönelten bu çevreler, modernizme ve Aydınlanmaya alternatif bir görüşler yumağı oluşturabilmiş değiller!
Modernitenin insanlığa olumlu katkıları olmakla birlikte iki büyük savaş bıraktığını da biliyoruz. 75 milyon insanın hayatına ve onlarca toplumun mahvına yol açan ve hatta bugünkü birçok soruna kaynaklık eden o iki büyük savaşın (I. ve II. Dünya Savaşları), Batı’nın bir eseri olduğu gerçeğinden hareketle İslamcıların Batı’ya yönelttikleri eleştiriler, bir noktadan sonra tıkanıyor. O nokta, Batı’nın iktisadi, sosyal ve siyasal hayatının karşısına bir seçenek üretilemeyişi noktasıdır.
Ve dahası, İslamcıların yapamadığını Batı’nın yapmasıdır: Batı, yine kendini üreterek yinelenmesini sağlamakta! Demokrasi kavramının yeni sorunlar karşısında yenilenerek gelişmesi; sivil toplumculuk, evrensel insan hakları, hukukun özgürleşme ve haklar yolunda aldığı yeni biçimler vs.
Sorun bir Doğu-Batı karşıtlığı ekseninde ele alındığı sürece, her daim bir çıkmaza girilir. Batı’nın oryantalizmi nasıl bir Doğu şablonuysa ve yanlışlar içeren bir görüş ise, Batı’ya karşıtlığı bir Doğuculuk ve özelde de bir Müslümanlık üzerine bina etmek, bir başka yanlışa düşmektir. Oryantalizmi eleştiren ‘Doğucular’, bizzat oryantalistlerin yanlışlarına düşmekteler.
Hâlbuki uygarlıklar, karşıtlıklar üzerinden değil, tamamlayıcı ‘çatışmalar’ üzerinden gelişirler. Dışlayıcı değil, sentezleyicidirler.
Batı uygarlığına bakışı İslami bir karşıtlık üzerinden üreten bütün fikirler, ister istemez bir düşmanlık anlayışına yataklık eder. Düşmanlık, ciddi bir inkârcılığı da içinde taşır. Batı’nın keşifleri, felsefesi, edebiyatı, sanatı vs. yalandır! Aslında Batı, tüm bunları Doğu’dan (Müslümanlardan) almıştır diyen İslamcılar, Batı uygarlığını mutlaklaştıran kimi oryantalistler gibi İslam uygarlığını mutlaklaştırmaktadırlar. Tüm bunlar, popüler bir tarih anlayışı ve amorf bir kültürel iklim yaratmaktadır.
Türkiye’nin dış politikasının Yeni Osmanlıcılık üzerine bina edilmesi gerektiği hususunda görüşler giderek arttı. Osmanlı İmparatorluğu’nun merkezi olan biz Türkler, çevre coğrafyamızda Osmanlı bakiyesi olan 30 kadar devlet ile ilişkilerimizde bir payitaht vakarıyla ve anlayışıyla hareket ederek, onlara yapacağımız ‘abilikle’ bölgede yeni bir güç olacağımız vaazları arttı. Aslında şunu demek istiyorlar: Biz efendiydik ve tekrar millet-i hâkime olmalıyız! Bizim hâkimiyetimiz altında adalet dağıtıyorduk!
Eğer bir millet-i hakimeden söz ediliyorsa ki, Osmanlı öyleydi, orada nasıl bir adalet ve eşitlik anlayışı olabilir? Müslümanlık (ve Türklük) penceresinden bakılınca Osmanlı’da adalet görenlere soruyorum: Örneğin Balkan coğrafyasından bakılınca o adalet nasıl görülüyordu acaba?
Âlemi kör, kendini uyanık sananların dış politikada Yeni Osmanlıcılık taslamaya çalışmaları da başka bir anakronizmdir.
Ortalık Osmanlı dönemini anlatan kitaplardan geçilmiyor. Evet, biz geçmişimizi bilmiyoruz ve geçmişimiz, Cumhuriyetle birlikte bize unutturulmak isteniyor. Ancak geçmişi bilmek, ciddi bir tarih disiplini gerektirir. Yeterli sayıda olmasa da, tarih disiplinine sahip tarihçilerimiz ve tarih anlatıları var. Ancak bunların dışında, sözünü ettiğim kitaplar, tarih kitabı diye yutturulmaya çalışılan popüler ve didaktik anlatılandan ibaret. Bu kitapların tümünün özeti şu: Osmanlı üstün, iyi, adil ve yüce bir devletti!
Aslında Batı karşısında kendini çaresiz hisseden Müslümanlar (muhafazakârlar), bir asr-ı saadet dönemi arıyorlar ve onu da Osmanlı İmparatorluğunda bulduklarını iddia ediyorlar.
Yüzlerini geleceğe değil, geçmişe dönüyorlar. Ve geçmişi, yani Osmanlı’yı bugüne ikame etmeye çalışıyorlar ki, bu tam bir anakronizmdir. Karşılaştırılması mümkün olmayan ve koşulların tümüyle değişik olduğu iki ayrı tarihsel dönemin yanılgısını yaşayarak bugünü, dünün ikamesi altına sokmak istiyorlar.
Örneğin bu kesimde Mustafa Armağan, tipik bir Osmanlı övgücüsüdür. Tarih kitabı adı altında Abdülhamit’e dizilen methiyeleri, ifrata varmış durumda.
Kemalistlerin tarihçiliğinin tersyüz edilmiş hali, İslamcılarda görülmekte.
Ve İslamcılar hala bir ideoloji oluşturabilmiş değiller.
Oluşturamadıkları için sürekli savrulmalar yaşamaktalar!