Nasıl bir ağ yaratmışlar ve etrafı sarmışlarsa, örümcekler kıskanır. Fettuhlahçı Terör Örgütü (FETÖ) bağlantıları sarmala dönüşmüş. Kazıdıkça alttan yenisi geliyor. Katmanlaşmış ilişkiler, griftleşmiş bağlantılar, emir komuta ilişkileri, hani bir tık sonrası Türkiye’yi boğazından sürükleyecek güce ramak kalmış. Kusura bakmayın, söyleyeceğiz tabi; anlattık, yalvardık, suçlandık, iteklendik, işimizden olduk, ‘Atatürkçü/kemalist, partici, gezici,solcu’ olarak yaftalandık. Yalnızca ben değil, bu kentte onbinlerce kişi sıkıntı yaşadı. Çünkü, ‘Bu ülkeyi tarikatlarla, cemaatlerle yönetmeyin, Cumhuriyet ve demokrasiden taviz vermeyen, radikal/ılımlı modeller peşinde koşmayın, itaat değil liyakatı esas alın’ diyenlerdendik. Ne çemberlerinde, ne toplantılarında, ne de yanlarında olduk.
SALI KAHVALTI ÇARŞAMBA YEMEK
Cemaatin işdünyası içinde rahat örgütlendiği kentlerden biriydi İzmir. 40 yıla varan bağlantılar, 1 numaralı ismin İzmir’de vaizliği döneminde palazlanması, Akevler, Yamanlar Koleji ve diğer kurumların varlığı bu ilişkilerin bir süre sonra normalleşmesine yolaçtı. Her hafta Salı kahvaltılarına işdünyası temsilcileri davet edilir, Çarşamba akşamları daraltılan kadrolarla yemekler yenilirdi.
Bu toplantılara gitmek sempati olarak görülse de, gidilmediğinde mimlenme riski vardı. Cemaate yakın işadamları, diğer işadamlarını bu toplantılara götürmeye gayret ederdi. Çeperlerine aldıkları firmaların önleri mutlaka açılırdı. Özellikle ihracat bağlantıları dikkat çekiciydi. Off shore uygulamaları, Turquality kapsamında markalar desteklendi, yurtdışı bağlantılar kuruldu. Sanayi ve ticaret odaları, borsalar, sivil toplum kuruluşlarının içlerine girildi.
ÇÖZMEK ZOR
İlişkiler o kadar griftleşti ki, şimdi ayıklamak için çetrefilli süreçlerden biri işdünyasında yaşanıyor.
Hükümetin ilgili birimlerinin özellikle bankacılık ve sigortacılık sektörüne henüz kişi ve şirket listesi vermemesi önemli sıkıntılara yol açıyor.
Hangi şirketin ya da kişinin FETÖ ile tam bağlantısı var bilinmiyor. Şirkette sorun görünmese de şirket ortaklarının durumu muamma. Bankalar firmalara DBS kredi limitlerini açmadıkları gibi, yüzde 70’i ödenmeden yeni çek defteri vermiyorlar.
Sıkıntılar günlük ticarete yansımaya başladı.
İşdünyasında ‘destek, sempati, zorunluluk, beklenti’ birbirine öyle harmanlandı ki, işin içinden çıkmak kolay olmayacak. Şimdilerde işdünyasında ‘keşke o toplantılara gitmeseydim’ cümlelerini öyle sık duyuyorum ki. Tabii asıl keşke ülke demokrasi ve barış yolunda demokrasi ve hukuk çizgisinden hiç ayrılmasıydı ve keşke amaç şirketleri büyütmek de olsa kimse soru işaretlerine bu kadar bulanmasaydı.
—————
Bir arpa boyu yol
Yarın 17 Ağustos Gölcük depreminin 17. yılı. ‘Bu büyük felakete karşı neredeyiz’ sorusunu sorduğumuz belki tek gün. Mevcut yapı stoğu üzerinde ne değişti? Kentsel Dönüşüm rantsal dönüşüm mü oldu. YIK-YAP anlayışında neredeyiz? Riskli yapı ve riskli alanların belirlenmesi neden bu kadar yavaş?
Sorular bitecek gibi değil. Ve maalesef her 17 Ağustos’ta hep aynı soruları soruyoruz yanıtların değişmediğini bilmemize rağmen…