İnsan, belli yaştan sonra “geriye doğru” bakıyor. Çünkü mazi insanı terk etmiyor. Şayet hayatınızda unuttuğunuz bir şeyler varsa zaten hayatınıza girmemiş demektir.
Mazi hafızadır.
Alışkanlıklar ise insanın terk etmesi en zor davranışlarındandır. Önce şartlara göre bazı şeyler yapar, daha sonra da vazgeçemeyiz.
Zaman denilen mefhum öyle hale büründü ki bazı şeyleri hayatımızdan çıkardı. Artık kimse iş yerine sefertası ile gitmiyor. Çünkü ülkenin her yerinde insan yiyecek bir şeyler bulabiliyor. Özellikle şehirlerimizde her zevkten her keseye uygun yiyecek türleri var.
İster bir simitçiden simit alın, ister bir seyyar satıcıdan köfte. İsterse konforlu bir yerde lezzetinden daha pahallı yiyecekler yiyin. Yani bir şekilde açlığınızı bastırır, evinize “zil zurna aç” gitmezsiniz.
Bu durum başka şeyler için de böyledir. Zaman bazı yenilikleri sunarken kolaylığını da peşi sıra getiriyor. Mesela artık bez mendil taşıyanların sayısı yok gibi. Çünkü onun yerine envai çeşit aynı vazifeyi yapanlar var. Kâğıt mendiller, normal ve havlu peçeteler, ıslak mendiller; o bizim bildiğimiz işlemeli veya desenli mendilleri tarihe havale etti.
Eskiden he iş yerinde mutlaka bir seccade bulunur. Gerçi hala hatırı sayılır iş yerlerinde seccade bulunmaktadır. Eskiden mescitler veya camiler şehirde bir iki tane olduğundan bazı mekânlara oldukça uzaktı. O zamanlar ibadet edenlerin oranı günümüze göre fazla olduğundan kişilerin ibadetlerini yerine getirmeleri için gerekli malzemeleri bulundurmasını elzem hale getiriyordu. Seccade de bunlardan biriydi.
Elbette namaz kılmak için abdest almak şarttı. O zaman su da gerekiyordu. Bundan dolayı her iş yerinde küçücük su kaplarında “abdestlik” su bulunurdu. Böylece çalışanlar en yoğun zamanlarda bile namazlarını kazaya bırakmazlardı. Nasıl olsa ibadet etmek için camiye gitmek şart değildi. Çalışan kişiler bir vakit girdiğinde diğeri girene kadar bu işlerini hallediyorlardı.
Artık her köşe başında çeşme, her mahallede cami var. Bunun için iş yerinde abdest almak gibi sıkışık bir duruma düşülmüyor.
Günlerden bir gün şehrin sokaklarında yürüyerek; tabelası daha bilgisayar hayatımıza girmeden yazılmış ve solmaya yüz tutmuş bir iş yerinin önünden geçiyordum. Bir ihtiyar, içerisinde en fazla iki litre olan bir su kabıyla iş yerinin kapısında abdest alıyordu. Cami ve şadırvan kendisine 20 metre ha var ha yoktu. O, yılların verdiği alışkanlık ile iki litre bile olmayan suyla abdest alıyordu.
Bir an maziye gittim. İş yerinde abdest alanların olduğu zamanlarda ben köyde yaşadığım için göremedim. Ancak anlatılanlardan biliyordum. Gördüğüm bu yaşlı adam belli ki yıllardır bu “geleneğini” devam ettirmiş. Ne kendisinden 20 metre uzaklıktaki şadırvanı abdest almak için kullanıyor ne de aynı mesafedeki camiye gitmeyi tercih ediyor. O yılların üzerine yapıştırdığı ve belki “huy” olarak tanımlayabileceğimiz bir hali devam ettiriyor.
Abdest alırken suyu o kadar itinalı kullanıyor ki bir sonraki namaz için de abdest alacak kadar suyu bırakmak istiyor.
Ah bu eskiler! Nasıl oluyor da bazı şeyleri hala devam ettirebiliyor. Demek ki zamanla alışkanlıklar huy haline geliyor ve yine eskilerin “Can çıkar huy çıkmaz” sözünü doğruluyor.
Ne diyelim. Bazı şeyleri yerinden oynatmak kolay olmuyor demek ki…