Delikanlının ırmağa nereden düştüğü bilinmiyordu. Fakat ırmağın denize kavuştuğu boğazda, suya batıp çıktığını görmüşlerdi. Suya batıp çıkan delikanlı bir süre sonra kaybolmuş ve denizde dalgalar arasında bir iki defa fark edilmişti.
Köyde sevilen delikanlının arkasından, köylüsü ve kentlisi, göz yaşları arasında ölüm nedeni olan konuyu tartışmışlardı.
Delikanlı, ırmakta mı, yoksa denizde mi boğulup hayatını kaybetmişti.
Ailesi perişan, delikanlı geriye bir sürü problem bırakmış, yavruları daha çok küçük. Kim yardım eder, nasıl bakılırdı.
İnsanlar tatlı suda mı yoksa tuzlu suda mı boğulduğunu tartışıyor. Ölüm tatlı mı yoksa acı mı oldu gibi bir şey.
Bu tartışmanın arkasında, ilgililerin gözlerini boyamak yatmıyor muydu?
Tatlı mı, tuzlu mu suda boğuldu. Yani ölüm tatlı mı acı mı gibi.
Dolar 8.5 iken batan şirketler, biten çiftçiler. Acaba dolar 7.5 iken, kuruyan hayat damarları, yeşerecek mi?
Dolar 8.5 ten, 7.5 düştüğünde uçuyor muyuz? Yoksa, yamaç paraşütünün önünde acı soğanı mı kemireceğiz.
Eski ve yeni Türkiye’de boğulan, ezilen, canı pahasına çalışan, vergilerimizle yüksek faizle çırpınan bizler isek, ölümün tatlısının ve acısının acaba ne önemi vardı!