Öğrendiğimiz kadarıyla insanlık tarihi önce 6 bin yıldı, sonra Yenikapı kazılarıyla 8 bin yıla ve şimdi de Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasıyla 12 bin yıl olduğu bilim insanlarınca söyleniyor. İslam tarihine göre ise; Âdem Peygamber 6 yüz yıl, Nuh Peygamber 9 yüz yıl gibi ömürler yaşadığını var sayarsak, insanlık tarihi daha da uzayacakmış gibi geliyor bize.
Elimize ulaşan bazı tarihi görseller dikkatimi çekti ve geçmişle günümüzü bir karşılaştırmak istedim.
Bildiğiniz gibi günümüz yüksek teknolojisiyle insanoğlu uzaya çıkıyor, internet ağıyla kıtaları birleştiriyor ve dijital devrimle yaşam başka bir yöne doğru eviriliyor!
Geçmişe baktığımızda devasa piramitlerden tutun da antik tiyatrolara kadar bazı tarihi yapılar bizi hayrete düşürüyor. Yine bu bağlamda birçok antik tarihi buluntu ve objeler de… Daha ilginç olanı ise bu antik buluntuların günümüzde ki yeni keşiflerle bire bir benzeşiyor olması!
İstanbul Arkeoloji Müzesi vb. müzelerden çekilmiş olan ve bize ulaştırılan bu fotoğraflardan bazılarını incelediğimde şu sonuçlara vardım;
Bir tarihi obje günümüz uzay aracına tıpa tıp benziyor. Kabartma heykellerinden birinin elinde cep telefonuna benzer bir alet ve yanındaki diğer heykelin elinde ise tablete benzer alet var. Bir başka antik obje Nikola Tesla’nın ilk yaptığı elektrik ampulünün tıpkısı. Bir diğer antik obje kulaklık takmış insan figürü ve başka bir antik obje ise astronot kıyafeti giyinmiş insana benziyor. Helikoptere benzer antik obje, bilgisayara benzer antik obje, füzeye benzer antik obje, iki tekerlekli Cincır aletine benzer antik obje gibi… uzayıp gidiyor. Ayrıca Amerika’da, Mısır’da ve Asya’da birbirine benzer devasa piramit tipi yapıların bulunması da cabası… Hani deriz ya ‘tıpkısının aynısı!..”
Yeryüzünde bu kadar ilginç geçmişe dair kanıtlar varken, bunlara tesadüf demek mümkün değil! Bu kadar benzerlik, bizi, eskiden de gelişmiş toplumların olduğu kanıtına ulaştırıyor. Biz araştırmacı yazar kimliğimizle bu kadar yorumlayabiliyoruz. Ancak bilim insanları bu antik objeler üzerinden insanlık tarihini daha derinden incelemelidir…
Demek ki bu tarihi kalıntılara bakılırsa geçmişteki milletler de yüksek teknolojiye ulaşmışlar. Şu da aklımıza gelmiyor değil hani; “Belki de biz henüz onların daha ileri seviyedeki teknolojisine henüz ulaşamadık?” Mesela Hz. Süleyman zamanında ‘Belkıs’ olayı vardır. Yani insanın ışınlanması… Bunlara uzaylılar, cinler, vb. başka âlem, peygamberler mucizesi veya hikmetler de denebilir.
Hemen insanın aklına şu soru geliyor, “Geçmişte bugünkü teknoloji vardı da yok mu oldu ve ardı ardına gelen, “Nasıl, niçin…” gibi ek sorularla kafamızın kurcalanması da muhakkak. Dolayısıyla bu sorulardan yola çıkarsak, evet geçmişte de daha ileri teknolojilerin var olduğunu söyleyebiliriz… Peki, vardı da sonra ne oldu?
İşte zurnanın zırt dediği yer burası!
Geçmişten gelen anlatı ve kıssalara baktığımızda, bugünkü şahit olduğumuz olayların bir benzerinin o zaman da yaşandığını söyleyebiliriz. Yani insanoğlu değişe değişe dönüşerek kendini büyük yok oluş felaketlerine sürüklemiş olabilir! Mesela en son bilineni Nuh Tufanı gibi…
19. yüzyılda sanayi devrimiyle başlayıp endüstri 2.0-4.0 ile devam eden uzay çağı ve internetin hayatımıza girmesiyle başlayan dijital çağ! 5G teknolojisiyle neuralink ve starlinklerle uzayın istilası… Daha sırada bizi bekleyen endüstri 5.0, insanlık 2.0, 6G ve 7G gibi geleceğin dijital teknolojileri planlı…
Artık Bilimle İlim çatışıyor!..
Bir taraftan Bilim adamları birbiri ardına bu yüksek teknolojilerin peşinde koşarken, diğer taraftan İlim adamları da birbiri ardına endişeli açıklamalar yapmaya devam ediyor; “Kontrolsüz bir şekilde ilerleyen bu teknolojiler doğaya ve insana zarar veriyor! Mesela sera gazlarıyla başlayan küresel iklim değişikliği yerküreyi tehdit etmeye başladı; yeryüzündeki şiddetli yağmurlar, seller, hortumlar, tsunami ve dahi kuraklık…
Bu şekilde bir taraftan doğa tahrif edilirken diğer taraftan da insan ve canlı yaşamları tehdit ediliyor! Yine günümüz bir takım açgözlü bilim insanlarının ulaştıkları ileri teknoloji ile gıdaların genetiğinin değiştirilmesiyle GDO’lu ürünler, sentetik et gibi doğal olmayan gıdalar hayatımıza girmeye başladı! Doğal tohumlar hızla yok oluyor…
Sonrasında endüstriyel gıdalar, hastalıklar, ilaçlar, salgın hastalıklar! Belki de şuan cebelleştiğimiz corona…
Bilim insanlarının yeni açıklamasına göre, 2035 yılında erimesi beklenen kutuplardaki buzlar, küresel ısınma yüzünden şimdi (2021) eriyor! Alarm seviyesi geçildi…
Son söz: İnsanoğlu yine kendi elleriyle ürettikleri yok edicilerle kendini mi imha ediyor?
yazarmehmetballi@gmail.com (Not: Fotoğraflar için Kemal Beye teşekkür ederim)
Üstadım, faydalandık, teşekkür ederiz bilgiler için. Kaleminize sağlık