Bilim ve teknolojideki gelişmelere paralel, dünyanın her coğrafyasındaki insanlar artık neyin ne olduğunu anlamaya, öğrenmeye ve kendini değerlendirmeye başlamış durumda! Artık birilerinin telkin ettiklerinin, gerçeklerle bağını, bağlantısını sorguluyor.
Bakın; ABD’li Wall Street Journal’da, Alen Mattich, farklı ülkelerde halkların tepkiselliğini mercek altına alarak, Ayaklanma Endeksi listesi oluşturdu. Sosyal adaletsizliği, halkın kitlesel gösterilere yatkınlığı ve gıdanın hane halkı harcamalarındaki miktarı gibi kriterleri göz önünde bulundurularak hazırlanan listede; ilk sıralarda, Kenya, Kamerun, Pakistan, Nijerya, Endonezya, Filipinler ve Guatemala izliyor. Türkiye 36’ıncı sırada, piyasaların olayların sıçramasından korktuğu Suudi Arabistan, 39’uncu sırada. Listenin son 5 sırasında İsveç, Avusturya, Kanada, Danimarka ve Almanya var. ABD ise 70’inci sırada bulunuyor.
Financial Times‘ta; Scott Minerd, makalesinde ise; Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki isyan hareketlerinin piyasalar ve ülke ekonomilerinde yaşatacağı domino etkisini yazıyor.
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki olaylar nereye varacak diye düşündüğü bir dönemde, 1990’ların başında Doğu Avrupa ve Sovyetler Birliği’nde meydana gelen politik devrim hareketlerini hatırlamak gerek.
Ekonomide domino etkisi: O süreçte komünist rejimlerin sonunu getiren değişim rüzgarı, diğer taraftan hem finansal piyasalardaki karışıklığı tetiklemiş hem de şiddetli resesyona neden olmuştu. Buradan bakıldığında, bugünlerde Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da yaşanan olayların da ekonomik açıdan bir domino etkisi yaratıp, bu sene içerisindeki yatırım stratejilerinde önemli değişiklikleri beraberinde getireceğine inanıyorum.
Olaylar, İran ya da Suudi Arabistan’a sıçramadan petrolün varil fiyatının 200 dolara sıçraması pek mümkün görünmüyor.
Sıkılaştırma politikaları hızlanabilir: Petrol fiyatları bu yüksek seviyelerini devam ettirirse, domino etkisinin ilk görüleceği yerler, fiyat artışlarının yarattığı enflasyon baskısı nedeniyle gelişmekte olan ülkeler olacak. Olaylardan önce, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi BRIC ülkeleri, piyasalardaki balonları dindirmek ve enflasyona karşı önlem almak için büyük mücadele sergiliyordu. Eğer, enerji fiyatları artarsa 2011’de gelişmekte olan ülkelerdeki parasal sıkılaştırma politikalarında gözle görülür bir artış baskısı yaşanabilir.
Önce Gelişmekte olan ülkeler: Elbette bu sıkılaştırma hareketleri, gelişmekte olan ülkelerde ekonomik yavaşlamayı da beraberinde getirecek. Merkez bankalarına karşı savaşmak genellikle iyi bir tercih olmadığı için gelecek birkaç çeyrekte, bu ekonomilerdeki hisse senetleri yatırım için çok da doğru bir adres olmayacak. Piyasalara yeniden girme zamanı, faiz oranlarını anlamlı şekilde arttığı ve emtia fiyatlarının düşüş eğilimine girdiği dönem olmalı.
Sonra Avrupa birliği: Domino teorisine dönersek, gelişmekte olan ülkelerdeki bu yavaşlama, özellikle bu ekonomilere otomobil, sanayi ürünü ve makine teçhizatı satan Almanya gibi ihracatçı ülkeleri vuracak.
Almanya’daki bu yavaşlama elbette Avrupa Birliği’nin diğer ülkeleri de yakından etkileyecek. Bu durum euro bölgesini yeni bir resesyonun kıyısına getirebileceği gibi Avrupa Merkez Bankası (ECB) da bununla uyumlu para politikasını uygulamak zorunda kalabilir.
İstikrarsız bir Ortadoğu, yavaş büyüyen gelişmekte olan ekonomiler, ihracat tarafından darbe yiyen Avrupa ve değer kaybeden bir euro ile karşı karşıya kalabilir.
Kazanan ABD mi olacak? Bu tablo karşısında, ABD ekonomisi ve dolar cinsinden finansal varlıklar yatırımcılara en cazip gelecek olan enstrümanlar haline gelecek. Yılın ikinci yarısında dolarda yükseliş ve ABD Hazine tahvillerinin faizlerinde düşüş olabilir. Ayrıca, ABD’deki hisse senetlerinin getirisi Avrupa ve Rusya hariç birçok gelişmekte olan ülke borsalarına kıyasla daha fazla kazandıracak. Bununla birlikte, güvenli liman olan altına kaçış da devam edecek. (Financial Times; “US will win from Middle East domino effect)
GünÜn SözÜ: İktidarı kötüye kullanan liderlerle devletlerin çözülüşü kaçınılmazdır.