Gün/aydın dostlarım…
Yaşamak sevmektir diyorsan… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç… ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
İNSANIN İNSANI KULLANMASI!!!
Ey bad-ı sabah ile doğan Güneş, senin doğuşunla ısındı tekrar kalbimin en ücra köşeleri. Geldi geçti uyanma vakti!
Her yeri güne gülümseyerek başlayabilmenin verdiği mutluluğu başka ne verebilir ki?..
Geceden kalma umutlarımı yatağımın üzerinden toplamalıyım artık.
“UMUT…” Nasıl da güzelleştirir düşünceyi…
Nasıl da insanı “insan” yapar.
Evet______________________
Bir anlamı olmalı
Doğan güneşin, yağan yağmurun, açan çiçeğin
Bir anlamı olmalı…
Uçan kuşun, kelebeğin, içimizden yüzümüze taşan tebessümün
Bir anlamı olmalı…
Yürekten taşıp yanaklarımızı yalayan gözyaşının, yağan yağmur gibi bir bir düşse de acılar payımıza, yine de bir anlamı olmalı yaşamın…
Acısıyla tatlısıyla bir bütündür değil midir yaşamak
Açın gönül pencerenizi sevinçlere, işte yaşıyorsunuz ya… kalbiniz çarpıyor ya hala, neye çarptığını bilmeseniz de çoğu zaman… nefes aldığınız sürece, yaşıyorsunuz yaşamasına da dostlar____
Umut der bakarız geçmişe, yaşadığımız ana ve geleceğe___ fakat gözün gördüğü bir garip hal vardır karşımızda
Dünkü ‘O’___ Bugünkü ‘Ben’___ Yarınki ‘Kim?..___ sorusu karşımızda.
Bilirim Züleyha’nın yükü ağır;
Lâkin Yusuf’un gömleğine mi biçilsin bunca kahır…
“Âşıklar ölmez Yusuf’um…” aldırma diyorlar.
Öyle ya; Yusuf’a fâni dünya dardır,
Ona ancak dâr-ı bekada kavuşulur…
Yusuf ayna, ben aynaya yansıyan ışığın tayfındayım.
“Orada ezelî efsanelerini yaşayan binlerce tayf vardı…” Demedi mi Ömer Seyfettin sana…
Sen duymadıysan, okumadıysan ne yapsın bu kul senin gibi Yaratılana…
Ama biz Yunus Emre torunuyuz, o dedi tüm Dünyaya;
“Yaratılanı hoş görürüz Yaratandan ötürü…”
Devam eder söze; fani kul, oku da ve anla
“Elif okuduk ötürü, Pazar eyledik götürü…”
Ve geldik soruların şahına…
Üç ayrı soru size, üç ayrı gurup, çözülmek için duran bir bilmece.
İşte yaşam ve yaşam içinde insan…
İnsanları da yaşam içinde bana göre üç gruba ayırmak gerek.
Dünde Kalmışlar___ Bugünü Yaşayanlar___ Yarını Düşünenler…
Peki siz hangi gruptasınız?..
Bu soru günlük yaşamda çok fazla kendini hissettirmeden çıkar karşımıza. Hepimiz mutlaka gün içerisinde milyon defa geçmişimize döner ya da geleceği düşünürüz farkında olmadan.
“Yapmasaydım şunu/ iyi ki yapmışım bunu” deriz. Ama burada tehlikeli bir durum ortaya çıkar.
İlk durum da geçmişin pişmanlıklarıyla bu günü göremezsiniz. Kendinize öyle acımasız olursunuz ki. Bunun en büyük sebebi de doğru yolu, cevabı bilmenize rağmen müdahale edemeyişinizdir, dünde kalmış size yabancı olan “O” na. Boğulur kalırsınız geçmişin hırslarıyla. İlk durum siyahtır, ikinci durum ise karanlık bir pembedir. Kendinizle sürekli gurur duyarsınız. Geçmişteki “O” nu öyle bir sahiplenirsiniz ki. Ne de olsa sizin aklınızdır ona o kararı aldıran. İzlersiniz gururdan bir pencereden “O’nu” sürekli. Ama o pencereden bakarken bu günü görmezsiniz karanlık pembeliği de oradan gelir zaten…
Bir kısım da olmayan bir zamanda, gelecekte yaşar aslında. Sürekli hayaller kurulur güzel, mutlu huzurlu bir hayat gelecekteki siz için sipariş edilir. Öyle ki gelecekte yaşamaktan bu günü göremezsiniz. Öyle hayaller kurarsınız ki gelecekteki siz siz olmaktan çıkar tanımazsınız sadece onun yerinde olmak istersiniz. Kaldı ki gelecekte ki siz siz olmazsınız zaten…
Bu insanlardır aslında bugünün mutsuzları. Oysa baksalar bir şimdilerine asıl olan bu gündür…
En güçlü zamandır şimdi. Değiştirebilir müdahale edebilirsiniz.
Ama öyle midir geçmiş ve gelecek birinde yapmıştım dersiniz pişmanlık, keşke vardır, diğerinde ise karanlık belirsizlik, yapacağım?
Bundandır işte şimdinin gücü geçmişi de geleceği de şimdi belirler. Çünkü şimdi, geçmişteki bir zamanın geleceği, gelecekteki bir zamanın da geçmişidir aslında.
Bu sebeple herkes sahip olmalı bu gününe en güzel şekilde yaşamalı, adımlarını düşünerek atmalı ki gelecekte o tanımadığımız kişi pişman bakmasın bize.
İnsanoğlu bana göre nötr gelir dünyaya. İçindedir her şey, açılmamış bir kutudadır hepsi. Neye ihtiyacı olursa seneler içinde onu açar ve kullanmaya başlar. Sonradan öğrenmez, ihtiyacı olur!..
Yani kötü insanın kötülüğe ihtiyacı olmuştur ve kullanmıştır. Diğer kutularda ne olduğunu hiç merak etmemiştir. Yani benim diyeceğim şu ki; her şeyi çevremizden öğreniriz. Çok klişe bir felsefedir, insanı insan yapan çevresidir, yaşamak zorunda olduklarıdır…
Bizde keşkeler yaşamayalım ama____ “Bağlanmayacaksın!” diyor ya Can Yücel üstüne basa basa…
“Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
“O olmazsa yaşayamam.” demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki”
Ne kadar haklı ama bugün aklıma geldi. Bir şey eksik bu şiirde… Söylenen sözler kusursuz ama bir şey eksik.
“Bağlanmayacaksın ve kullanmayı öğreneceksin” olsa sanki ‘cuk’ otururmuş.
Hatta direk “Bağlanmayacaksın” yerine “Kullanacaksın” olsaymış daha iyi olurmuş.
Senelerdir çözemediğim birçok konu var. Onlardan hala ve hala çözemediğim “KULLANMA” mantığı.
Bir insan, bir insanı neden kullanır?..
Neden?
En yakınları olsa bile “Neden kullanır?..”
Daha açık bir soru sorayım usta “ insan kullanmak nedir?..”
Hayır, anlayamadığım pek çok noktası var bu işin ama bu insanların bir yeteneği, aldığı bir sertifikası filan mı var?
Her seferinde nasıl bu kadar kusursuz olabiliyorlar?
Hadi kullanmayı anladım diyelim, işi olunca ya da olamayınca neden paçavra gibi kullanır atar.
Bu “Kullanma” mantığı sadece arkadaşlık, iş görme vb. olaylarda olmuyor ki! Aşka bile karışmış. İnsanlarda kullanarak kendi egolarını tatmin etme gibi saçma sapan bir huy gelişmiş. Böylece kendilerini çok kurnaz, kusursuz ve huzurlu hissediyorlar.
Yani başkalarının hataları ve başarılarını ya da sevgilerini kullanarak nasıl bir ego tatmini oluyor anlamıyorum.
Kendi adıma konuşmak gerekirse, maalesef kötü bir özelliğim var.
Egolarım var tabi ki benimde, kim bilir belki herkes gibi yüksektir! Ama bunu şimdi çok trend olan başkalarını kullanma mantığı ile yapmıyorum. Ben daha çok “Biz sevdik”, “ Biz yürüdük”, “Biz başardık!” “İpi biz göğüsledik” ve öznesi içinde benimde olduğum, benimde tuzunu kadarken bizim olan işleri yaptığımızda, başardığımızı görünce egolarım tatmin oluyor.
Düşünen, sorgulayan, üreten ve çözümün bir parçası olan bireyler olarak “BİZ” olabilmeliyiz.
Hayatın pek çok alanında birlik ve beraberliğe her zaman ihtiyaç duyuyoruz. Dönem dönem de bunu hemen herkes bir kere dile getiriyordur eminim. Ancak bu “birlik ve beraberlik” söyleminin içini doldurabilmek, bu kavramı eylemlerle desteklemek gerektiğine inanıyorum.
Fakat bakıyorum işin sonunda bu biz içinde biz yok. Yok olan bizler, benden fazla bizler.
İş bitince kimse yok ama her kes işin sahibi.
Biz olmak ne demek acaba diye düşünüyorum.
Beni bir kenara bırakarak, benleri bütünleştirerek yeni bir daire oluşturup, olacakların hesabını kar hanesinin içine katmadan yaşayabilmek. Becerebildik mi biz olamadan bunu? Hayır. Paylaşılmamış uzayan zaman dilimlerinde hem birlikte hem ayrı ayrı kendi zamanlarımızı ayrı mekânlarda tüketerek biz olunmuyor. Biz olabilmek için daha fazlası lazım.
Bu nedenle bazen diyorum ki; “Olmamışım ben!”
Çünkü bu iş küçüklükten başlıyor. Düşünüyorum da; bana hiçbir zaman bir şey istediğimde birilerini kullanmam gerektiği öğretilmedi. Başkalarının duyguları ile oynamanın kendi onurunu zedelediği, küçük düşürücü ve basit olduğu gösterildi.
Hala olmadım çünkü bir tatlı söze, bir samimiyete ve daha birçok anlık güzel şeye anında kanabilme yeteneğine sahibim bunca şeyden sonra bile. Hala anlayamıyorum insanların bana ne niyetle yaklaştığını…
Peki, biz neden kullanırız?.. İnsanlar neden birbirlerini kullanır, işine yaramayınca da sinirlenir bir köşeye atarlar?..
Sanırım ben bu soruyu daha çok soracağım, bu konuyu daha çok sorgulayacağım gibi geliyor usta…
‘Ben’ , ‘Sen’ değil de ne zaman ‘BİZ’ olacağız usta…
Biraz zor o dediğini duyar gibiyim usta. Yapma be usta… O zaman yok olacağız be usta. Bencilik denizinde boğulacağız sonunda…
Bazı inşaların menfaati öne çıktığı zaman, dostluk, arkadaşlık, dürüstlük geride kalır. Bir şey beklemedikleri kimseleri pek tanımazlar.
Kısacası dostlar, dünya menfaatleri için iyilik edenlerin iyilikleri, avcının kuşlara yem atması gibidir.
Fakat bu tiplerin unuttuğu bir şey vardır: Çıkarı için yaşayan insanlar çıkmaz sokakta yalnız kalacaktır…
Tüm olumsuz gönül yorgunluklara inat, bolca teselli, güç veren, yüreğimizi hafifleten, yüzümüzü güldüren, güzel, sevgi, umut, huzur, sağlık, mutluluk dolu, bütün hayallerinizin gerçeğe dönüştüğü güzel bir Cumartesi günü olsun inşallah!.. İyi bir hafta sonu dilerim…
Sevin__ sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Sağlığınızın hep yerinde olması ve hep ‘doğru’ seçimler yapmanız dileğiyle… Hoş kalın, hoşça kalın, ama hep sevgiyle dostça kalın… Umutlarınız ve düşleriniz gerçek olsun… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…
#öskurşun#