Digestive Disease Week (DDW) 2016 toplantısında sunulan araştırma Avustralya’ lı uzmanlar tarafından standart tedaviye cevap vermeyen toplam 81 hasta üzerinde gerçekleştirildi.
Bunların 41’ ine FMT 40’ ına ise plasebo verildi.
3 farklı kişiden alınan dışkılar önce homojenize ve filtre edildi sonra dondurularak bir sonraki uygulama için muhafaza edildi.
İlk dozlar her iki gruba da bir kolonoskopi aracılığıyla uygulandıktan sonra müteakip tedavi 8 hafta süreyle haftanın beş günü lavman şeklinde hastaların kendileri tarafından yapıldı.
8 hafta sonra FMT grubundaki 41 hastadan 11’ inin (%27) araştırmanın temel hedefine ulaştıkları, hastaların hiçbir şikayetinin kalmadığı ve kolonoskopide de bağırsak mukozasının normale döndüğü veya ileri derecede düzeldiği görüldü.
Bu durum kontrol grubundaki 40 hastanın sadece 3’ ünde (%8) gerçekleşti.
Kolonoskopi yapılmayan hastalarda ise FMT grubundakilerin yüzde 44’ ünün, plasebo grubundakilerin ise yüzde 20’ sinin şikâyetlerinin gerilediği tespit edildi.
Ülseratif kolit, sebebi bilinmeyen ve kesin bir tedavisi de olmayan, kalın bağırsağın ülserle seyreden iltihabi bir hastalığıdır.
Kanama, ishal, karında şişkinlik ve beslenme bozukluğu gibi belirtileri olan ülseratif kolitli her 4 hastadan biri kortizon ve anti-enflamatuar tedaviye cevap vermiyor.
Tedavinin mantığı
FMT, aslında çok yeni bir tedavi yöntemi değil; tavuklarda ‘salmonellozis’ hastalığını önlemek için uzun zamandan beri zaten kullanılıyordu.
Bu tedaviyle, bağırsaklardaki patojenik yani hastalık yapan bakterilerin ‘zararsız’ bakterilerle yer değiştirmeleri amaçlıyor.
C. difficile enfeksiyonlarında iyileşmenin bağırsak florasında eksik olan ‘bacteroides’ ve ‘firmicute’ türü bakterilerin verilmesiyle sağlıklı insanlardaki gibi bir ‘mikrobiyotanın’ tesisinden kaynaklandığı düşünülüyor.
Bir başka teoriye göre de FMT ile verilen bakterilerden antimikrobiyal etkili ‘bakteriosin’ lerin salgılanması C. difficile bakterilerini ortadan kaldırıyor; toprak bakterilerinden elde edilen vankomisinin de benzer bir etki mekanizması var.
Nasıl yapılıyor?
FMT, sağlıklı bir insanın dışkısındaki mikrobiyotanın, lavman, kolonoskopi, nazo-gastrik veya nazo-duodenal tüpler aracılığıyla tek veya birkaç defada kalın bağırsaklara verilmesi suretiyle gerçekleştiriliyor.
Bunlar içinde uygulaması en kolay olanı lavman yolu; etkinlik bakımından yöntemler arasında bir fark bulunmuyor.
Mikrobiyota çoğu zaman hastanın bir akrabasından temin ediliyor ama bu şart değil; önemli olan vericinin bağırsaklarında başta C. difficile olmak üzere patojen bakteri ve parazitlerin bulunmaması.
FMT artık yeni bir tedavi yöntemi
Bir zamanlar başka tedavilerden sonuç alınamadığında başvurulan FMT, artık klinik tablosu kötüleşen ve tekrarlayan ağır C. difficile enfeksiyonu olan hastalar için “ilk tedavi yöntemi” olarak tavsiye ediliyor.
FMT sayesinde, antibiyotik direncinin ve psödomembranöz kolitli ağır hastalarda yüksek ölüm oranlarının azalacağı ileri sürülüyor.
C. difficile’ nin etken olduğu psödomembranöz kolitli hastalarda vankomisin ile yüzde 31 FMT ile yüzde 94 başarı elde edilmesi üzerine daha uzun sürmesi planlanmış olan araştırmanın diğer hastaların da bu tedaviden faydalanabilmeleri için yarıda bırakılması FMT’ nin değerini çok iyi vurguluyor.
FDA, FMT’ yi henüz “araştırılan yeni ilaç” (investigational new drug) olarak kabul ediyor ve tedavinin uygulanması için kurumdan izin alınması gerekiyor.
Gelelim neticeye
Hastalıkların ilaç ve aşılarla önlenemeyeceğini kabul etmek zorunda kalan modern tıp tedavide de “tabii tedavileri” sarılmak zorunda kalıyor.
FMT veya insandan insana dışkı nakli de sadece bağırsak hastalıkları için değil Parkinson, multipl skleroz, obezite ve diyabet için de umut veriyor.
Kaynak: http://www.eurekalert.org/pub_releases/2016-05/ddw-ths051716.php
Valla hocam bu olay bana “Allah’ın işine karışmak” fıkrasını hatırlattı.
– Bektaşinin biri şehire doktora gitmek için yola çıkar. Yolda bir bok böceğine rastlar. Böcek boku yuvarlamış, yuvasına taşımaktadır. İçinden Allah’a sitem eder; “Allah’ım bu hayvanın rızkını başka şekilde verseydin ya” der ve yoluna devam eder. Doktora gelir ve muayeneden sonra Dr. hastaya reçetesini yazar. Bok böceğinin yuvarlanıp yuvasına taşıdığı boklardan 40 adet toplamasını ve her sabah aç karnına bir tanesini yutmasını yazmıştır. Çaresiz aynı yere gelir ve böceklerin yapıp taşımaya çalıştıkları boklardan 40 tane toplar ve kırk gün uygular. Şifasını da bulur.
Başka bir gün bu Bektaşi, gemi seyahati yapmak zorundadır. Gemi fırtınaya tutulur. Dalgalar gemi boyunda.. Herkes çalışır çabalar, ordan oraya savrulur durur. İçlerinden biri; “derviş efendi hepimiz çalışıp duruyoruz, gemiye dolan suları atıyoruz, devrilen şeyleri düzeltiyoruz, Allah’a dua ediyoruz, senin kılın bile kıpırdamıyor ve çok rahatsın. Bari dua et yahu” dediğinde Bektaşi; “- Yooo. Allah’ın işine karışılmaz. Ben bir kere karışmaya kalktım, bir kilo bok yedirdi bana. Bir kilo daha yemeye hiç niyetim yok” demiş.
Bektaşi in fıkrası gerçek oluyor sanırım doktorum. Lağıma da olsa belki yarınlarda dışkı ağız yoluyla da verilecektir. Bilemeyiz. Tıp bu. Allah sizlerin eksikliğini vermesin efendim.