Gün/aydın dostlarım…
Yasamak sevmektir… Yaşama sevincini yitirme…
Kollarını aç ________________ Benim adım SABAH… Sevgiye başlangıcım ben…
İNSANI SEVMEK/ VE DAHİ İNSAN OLMAK
Başkalarının hayranlığını, ilgisini, takdirini kazanmak için kendimizi yıprattıkça dökülüyor boyalarımız. Asıl olan diğer nazarlara iyi görünmek için yaptıklarımız değil; kendi insanlığımızı inşa ve ihya etmek için yaptıklarımızdır bizi bize kazandıracak olan.
İnsan bazen iyilik ile donanmış bir yapıya sahip iken bazen de dünyada bulunan çoğu varlıktan daha da kötü olmaktadır. Değişik özellikler taşıyan insanlar çoğu zaman ise kişiden kişiye farklı betimlemeler göstermektedir. İnsan karmaşık bir yapıdadır. Çözümlenemez, öngörülemez bir varlıktır. Çoğu ünlü düşünürün ve yazarlarının temel yapı taşını insan oluşturmaktadır. İnsanız bir kitap yazamazlar. İnsansız bir cümle kuramazlar. Yazarlar ve ünlü düşünürler haricinde toplumda da insanın yeri çok farklı bir boyuttadır.
İnsan üretir, insan tüketir, insan bitirir. Et ve kemik yığını olan insanlar kibir duygusu ile bezenmiştir. Çoğu zaman ise bazı insanlar bizlerin hayatında vazgeçilmezler arasında yer almaktadır. Bakkaldaki eşyaları satan kişide insandır. Oraya mal getiren kişide… İnsan aslında toplumu oluşturmaktadır. İnsan olmaması demek toplumun olmaması, düzenin olmaması demektir. İnsanlık aslında ilk eğitim ile evlerde başlar. Herkes insan olarak bu dünyaya gelir ama herkes insan olarak hayatına devam edemez. İyi bir insan olmak, yüreği güzel bir insan olmak eğitim ile başlar. İnsan olmak zor bir meziyettir aslında. Dürüst olmalı, yardımsever olmalı büyüklerine ve küçüklerine saygılı olmaktır. Eğer bunları bir insan yapıyorsa iyi bir insan örneği olmuş demektir.
İnsanlığa ve iyi insanlara söylenecek çok az söz vardır. Onların değeri bilinmez onlar toplumda değer görmez. Ve insanlar her zaman kendinde olmayan özellikleri kötüler. Aslında biz insanlar hepimiz farklı özelliklere sahip varlıklarızdır. Kimimiz sevgi dolu, merhametli, ailesini sevip sayan biridir. Kimimiz ise karanlık taraftaki kötü, saygı bilmeyen merhametsiz insanların tarafındayızdır. İşte bu yüzden herkes bir insana karşı kırgındır. Gönül koymuşluğu vardır. İnsanlara gönül koyan bu insanlar içlerindeki duyguları haykırmak isterler. İnsanlığa olan kırgınlıklarını sözler aracılığıyla paylaşmak ister. Bazen de denizlerin kenarında bazen ise odamızda insana not yazarak bunları bütün evrene haykırırız. İnsanlara karşı olan bu hisler çoğu zaman kâğıt kaleme dökülerek içten atılmaktadır.
Bağışla anne kusurumu, yine beş para etmez insanlar için üzüldüm ağladım… Neyse bu gün bu kadar olsun… Ölüme yaklaşıldığında hep eskiler anılır. Eskiler, tutunacak bir dal gibi görülür…
Özlemek için Nazım var… Mavi için Edip… Rakı için Can Yücel… Sevda için Ahmed Arif… Bazen özledim diyemezsin, Nazım okuyorum dersin. “Ben Nazım okuyorum, sen ne yapıyorsun?..”
-İnsanın en yararlısı, insana yararlı olandır. (Mevlana) -İnsan; iyiliği kadar taşlanır, merhameti kadar dışlanır, kulluğu kadar da sınanır. (Yunus Emre) -İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan ve insanların en iyisi, kötülüğe karşı iyilik yapandır. (Hz. Ali)
Yunus Emre ne demiş; şöyle bir kulak ver bakalım!..
” Yaratılanı severim, yaradandan ötürü’.”
Burada kastedilen mana şudur: İnsan bir şeyi üç temel sebebe binaen sever. 1-Cemal (güzellik) 2-Kemal (olgunluk, kusursuzluk) 3-İhsan (iyilik ve ikram görmek). Bu üç sıfat da Allahü Teâlâ da sonsuz derecede vardır. Mahlûklarda da bu üç sıfat varsa da Allah tarafından onların üzerinde yaratılmış ve Allah’ın cemal, kemal ve ihsanına delil olmaktadırlar. Eğer insan yaratılmışları severken, onlardaki bu sıfatların asıl kaynağı Allah’ın sıfatlarıdır diye düşünürse hem o varlıkları, hem de onlar vesilesiyle Allah’ı onlardan daha fazla sevmeye başlar.
” Yaratılanı severim, yaradandan ötürü’.” Ne muhteşem bir söz değil mi?.. Bu sözü, cümleyi bir çırpıda cümle yapıp söyleyen koca Yunus; geçtiğin yolları, gördüğün her şeyi, yaşadığın, hazmettiğin, sindirdiğin bir de bu lafı söyledin ya.
Sen gittin ama geride bütün insanlığa bu lafı armağan ettin, aynı havayı soluduğumuz, aynı yeryüzüne ayak bastığımız, aynı nefesi alıp verdiğimiz bu hayata hangi noktadan baktın da, ‘insan olmanın’ erdemlerini tam ve bütün olarak yapıp, bizleri senin her kelimenin anlamını arayışımızla baş başa bıraktın…
Ama… Ah Yunus ahhh!.. işte o ama var ya koca Yunus. Tam o çizgide kalıyorum ben. Ben herkesi sevemem, severim dersem yalan olur… Ben yüreğinde Allah korkusu taşımayan bencil, egoist, kinci, yalancı ve sahtekar, vicdan sahibi olmayan insanları sevemiyorum, sevmiyorum. Zulmedenleri, kendini beğenmişleri, kendi çapında öfkesinden can acıtmaya çalışan hallerini sevmiyorum. Dinime laf söyleyen, küçümseyen insanları sevemiyorum. Masum bir ailenin ocağına kor ateş düşürmüş caniler hayâsızca gülerken, elini kolunu sallayarak dolaşırken ben onları sevemiyorum, Bana, evladıma, mama, mülküme, sağlığıma, afiyetime, oturduğum sıcak koltuğa bir şey olmadı ya diye düşünerek sadece kendi haline şükreden, “bana dokunmayan bin yaşasın” diye kalbinde sulayıp, besleyen zihniyeti sevmiyorum, Bir çocuğa tecavüz eden caniye, evde eşine zulmedene nasıl hoşgörüyle bakamıyorum?.. Yüzüne çıkarları için gülüp, arkadan konuşanlara dayanamıyorum, onu da yaradan getirdi dünyaya ama sevemiyorum. Yüzüne söyleyemeceği şeyi, dostlarım dediklerinin arkasından konuşup sonra da gözünün içine baka baka inkâr edenleri sevemiyorum, nasıl sevebilirim, gözünün içine bakıp inkâr eden, her şeyi yapmaz mı?..
Yunus Emre’m, de bana?.. Bir de bin de aynı değil mi?. Bir kez yapan, bin kez yapmaz mı?. İşte ben onları sevemiyorum, aynı yolda yürüyemiyorum Yunus’um…
Fakat benim onları sevmemem demek, aynı şekilde cevap vermem anlamına gelmiyor, egoma yenilmeyip onları o halleri ile ‘BIRAKMAK’ hallerin en güzeli değil mi Yunus… Yaradana bırakmak, yaradandan ötürü… Sevgiyle, kendi haline… Kendi seçtiği yolda, öylece, en iyi temennilerle… Hah işte bak bunu yapabiliyorum, hem de kalbimin en derininden bırakıp, salabiliyorum, üstelik tek bir kötülük sıfatı eklemeden, her ne yapmış olursa olsun, bana, ona, tanıdığıma, tanımadığıma. Onlar bir kötü söz söyledikçe, sen içinden iyilik geçirdikçe hayat sana öyle bir mutluluk sunuyor ki, akşamları sevdiklerinle uyuyup uyanmak bunun en güzel ödülü, mükâfatı değil midir koca Yunus’um?..
Her akşam kurulan sofra başında bir tas çorba ya da kuru ekmek bile olsa neşe içinde, bir arada olduğumuz için bütün nimetlerimize şükrederek, hamdolsun diyerek birleşmek hallerin en güzeli değil mi Yunus?.. Sevdiklerinin kokusunu içine çeke çeke uyumak ve uyanmak, yaradana her gün her saniye, her gecenin sonunda, her sabah uyanışta minnetle, aşkla için titreyerek hissetmek ellerini açmak hallerin en güzeli değil mi? Yaradan yaratmaya değer kıldıysa; o değerlidir. Bize yargılamak düşmez, biz hep iyi olacağız. Kötülüğe güzellikle cevap vereceğiz.
Ahhh Yunusum ah!.. sen beni hissedersen eğer, gelirse oralara sesim dilimle söyleyip, aklımda düşündüğüm, kalbi mühürlü olanlarla her karşılaştığımda… Onlar diken de yollasalar, hep gül yollamaya çalışırsak kâfi midir?..
Peki koca Yunus’um, dünya senin zamanındaki gibi olmayabilir mi sence, kötülük bugün senin gününden daha kötü olabilir mi?.. Zaman senin gününden daha kötü bir zaman olabilir mi?.. Sen o zaman değil, şimdi, şu an burada olsaydın yine Yunus olur muydun, yine sever miydin yaratılanı Yaradandan ötürü?.. Severdin değil mi?..
O büyük lafı ederdin yine, çünkü insan her yerde insan değil mi?.. İnsanoğlu var oldukça bu haller hiç bitmeyecek değil mi? Haklısın… İnsanın en büyük dostu ve pusulası Vicdanı, ah onun sesine kulak vermek ne muhteşem bir duygu…
O nedenle ki dostlarım: Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız her bir anı sevgi dolu günler dilerim. Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın hep sevgiyle dostça kalın…
#ösabrikurşun#